“Tekrar dünyaya gelsem, şöyle yapardım” dediğiniz oldu mu hiç?
Ya bu dünyada kendinizi, yorgun bir savaşçı gibi hissettiğiniz…?
İnsan sadece mutsuzken yaşamı sorgular.
Ve aynı zamanda insan sosyal bir varlık olup, yaşamını da daha çok ilişkiler belirler.
İnsanın;
Kendiyle olan ilişkisi,
Ailesiyle olan ilişkisi,
Çocuğuyla olan ilişkisi,
Eşiyle olan ilişkisi,
Arkadaşıyla olan ilişkisi,
Parayla olan ilişkisi,
İşiyle olan ilişkisi,
Hastalıkla olan ilişkisi,
Aşkla, sevgiyle olan ilişkisi,
Toplumla olan ilişkisi,
Allah ile olan ilişkisi
Bu saydığımız ilişkileri bilinç yönetir. Ve bilincin hücreler üzerindeki etkisini araştıran Dr. Bruce Lipton, “İnancın Biyolojisi” adlı kitabında bundan bahseder.
Yani, bilincin hücreler üzerinde çok büyük etkisi vardır. “Kendimiz hakkında ne düşündüğümüz, kendimizle nasıl konuştuğumuz ve kendimizle ilgili neler hissettiğimiz hücrelere damga vuruyor ve bu damga hem bizi hem de çevremizi etkiliyor.”
Eğer doğuştan gelen ihtiyaçlar sağlıklı bir şekilde karşılanmadıysa, mesela; çocuğa dokunulmadıysa, çocuk sevilmediyse, beslenmediyse, ihmal edildiyse o çocuk yetişkin olsa da ömrü boyunca bu eksik kaldığı duyguları arar.
Ama hangi duyguyu aradığını çoğu zaman kendi de bilmez. Bu arayış çoğu zaman ya bir sevgi, ya ilgi, ya takdir ya da onay ihtiyacı olabilir.
Eğer çocukluğunda sağlıklı beslenemediyse, anne çocuğu yeterli emziremediyse, çocuk ileriki yaşlarda ağzında belki bir sigarayla bu eksiği kapatmaya çalışır.
Yaşamda sağlıklı büyüyüp sorumluluk alamadıysa, sıkıntılarla yüzleşmemek için bağımlılık yapan maddelere yönelir.
Sanki hayat ömür boyu ya bir eksiği tamamlama ya da sorumluluktan kaçma üzerine döner durur.
“Tekrar dünyaya gelsem, şöyle yapardım” sözü de burada da anlamını yitirir. Fiziksel sorunlarının tohumları çocukluk travmaları tarafından ekilmiştir.
Çünkü o çocuklukta yaşanan yoksunluk duygusu, ömrü boyunca insanı aratır da aratır. O büyümüş ama aklı hala çocuk, ergen kalan bedenler; dışarıdan sevgi arar, ilgi arar, takdir, onay arar durur.
Neden?
Çünkü en temel ihtiyaç sevme ve sevilme üzere olduğu için, sevgiyi, ilgiliyi, takdiri, onayda zanneder.
“Gücün var mı, derin sularda inci tanesi aramaya, duygular karışmış olabilir ama sil baştan başlamak lazım bazen..” dese de şarkılar, geçmişimiz kaderimiz değildir. Değişmek için gücümüz şimdidir. İçimizdeki bu güç gömdüğümüz duyguları serbest bırakıp, kendi değerimizi ve sevilebilirliğimizi fark ederek, kendi varlığımızı hissederek, moral yükselten ve şifa veren düşünceler seçerek devreye girer.
Kültürümüzden ve atalarımızdan bizlere miras kalan sağlık bozucu inançları fark edip bunların aslında bizi geliştirmek, büyütmek üzerine deneyimler olduğunu fark etmek iyi gelir insana.
Duygulardan kaçmak ya da onları inkar etmek üzere aşırı çalışmak, aşırı yemek yemek gibi takıntılı davranışlardan uzak kalmayı öğrenmek çok güzel kapılar açar insana.
Gerçekçi olmak insanı özgür kılar..
Elbette yaşamda dağılmalar, kırılmalar, parçalanmalar olacak. Bunların hepsi toplamak, onarmak, yenilemek, yenilenmek, sevmek sevilmek için var..
Dağılmayan şey yenilenmez, toparlanamaz. İşte bu sebepten, sil baştan başlamak gerek bazen..