Eskiden siyasetçiler ev ev, kapı kapı, sokak sokak dolaşır, kahvelerden tutun da en ücra yerdeki dağ köylerine kadar giderdi.
Tabii ki seçimden seçime…
İnsanlarla yüz yüze konuşarak ülke genelinde yaşanan sorunları anlatır, kendisinin kazanması ve partisinin iktidara gelmesi halinde bu sorunların çözüleceği hususunda ahaliye çeşitli taahhütlerde bulunurdu.
Siyasetin asıl gövde gösterisinin yapıldığı yer ise Antik Yunan’da ortaya çıkan agoralar, yani meydanlardı. Şehrin ruhunu yansıtan, halkın bir araya toplandığı meydanlar, kişilerin “en iyi olduğunu” ilan etme yeriydi.
Zamanla bu açık alanlarda yapılan siyaset, retorik ustalarınca “meydan okuma sanatına” dönüştü.
Günümüzde ise siyasetçiler dev ekranlar önünde, elindeki mikrofondan halka seslenip kendisini tanıtıyor, parti programından söz ediyor diğer yandan ise rakibini karalayarak halkı kendi lehine ikna ediyor.
Doğal olarak bu söz söyleme sanatında en iyi olan değil en iyi hatip olan kazanıyor.
Zaten meydanları da genelde otobüslerle taşınan parti teşkilatından insanlar dolduruyor, sıradan insanların ise pek de ilgisini çekmiyor.
Devlet dairelerinden ya da okullardan zorla meydana götürülenler de işin cabası...
Ancak son yıllardaki teknolojik gelişmeler meydandaki kazanımları bertaraf edecek hale geldi.
Herkes şunu bilsin ki, Aristo’nun, Sokrates’in dönemi gibi halkı etkileyen meydan siyaseti eski gücünü önemli ölçüde yitirdi.
Siyaset şimdi meydanda değil “bir tık” uzağımızda yapılıyor.
Radyo ve televizyondan çok daha büyük potansiyele sahip olan internet teknolojisi bütün sınırları ortadan kaldırdı. Hatta bazı köy evlerine sudan önce elektrik ve telefon gitti.
Dolayısıyla köylere kadar inen internet kullanımı sayesinde gündelik hayat sanal dünya aracılığıyla şekillenir oldu.
İnternet ile radyo ve televizyon gibi üst kurulu ve sansürü olmayan, Facebook ve Twitter gibi etkileşim imkânı sağlayan, milyonlarca üyeye sahip, daha özgürlükçü sosyal paylaşım ağları ortaya çıktı.
İnternet sınırlar kaldırdığı gibi insanlar arasındaki statü ve ayrımları da kaldırdı.
İnternette yaratılan sanal ağların farklı kimlikle paylaşım yapabilme imkanı sunması ve gizlilik politikaları olması itibariyle, normal yaşantısında çekingen, içe kapanık ya da korkak kişilerin kendilerini daha özgür ve daha cesurca ortaya koymalarına imkan sağladı.
Normal şartlarda kapısından içeri dahi giremeyeceği bir siyasetçinin evine sanal ortamda konuk olabiliyor, derdini anlatabiliyor. Ya da protesto edip, eleştirebiliyor.
Antik Yunan’da ısısı düşük kabul edilen kadınlar ve köleler agoralara kabul edilmeyip demokrasi dışına atılırken, günümüzde dahi hala siyasete tamamıyla dahil edilmeyip, dışlanan kadınlar internet sayesinde kendilerini özgürce ifade edebilme fırsatını buldu.
İşin ilginç yanı okuma yazma bilmeyenler dahi sosyal medyayı kullanıyor. Henüz konuşmayı çözemeden internet kullanmayı çözen çocuklara gelecekte meydanlar hiçbir şey ifade etmeyecek.
Elazığ’ın Palu’daki köyünde sekiz yıl keçi çobanlığı yapan 50 yaşındaki İsa Sezeroğlu, şelale önünde çektiği amatör videoda “Evet sayın seyirciler, görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok. Şırıl şırıl, mükemmel” sözleriyle bir anda fenomen oldu ve çektiği videoyu 10 milyondan fazla kişi izledi.
Fenomen kadınların da çoğunlukta olduğunu unutmayalım.
Sanal iletişimle birlikte normal şartlarda birbirini asla göremeyecek, tanıyamayacak olan sanal topluluklar oluştu.
Hatta “Arap Baharı” ve ülkemizdeki “Gezi olayı”nda sosyal medyanın çok etkin bir silah olduğu anlaşıldı.
Bugüne kadar siyasiler meydanlarda yüzlerce kez konuştu ancak hiçbiri “Gezi’nin kırmızılı kızı” kadar hafızalarda yer etmedi.
İran’da hükümet karşıtı gösterilerde kıyafet kanunlarını protesto etmek için başörtüsünü çıkarıp sallayan genç kız ise gösterilerin simgesi oldu.
Siyasi parti liderleri, bakanlar, milletvekilleri sosyal medya üzerinden mesajlar atıyor ve bu kısa mesajlar anında gazetelere haber konusu oluyor. Yani anlayacağınız gazeteler ve televizyon kanalları siyasetçileri sosyal medyadan takip ediyor. Daha doğrusu etmek zorunda kalıyor.
Gezi olaylarında sosyal medyaya ateş püsküren ve Facebook ve Twitter’i yasaklayan ya da zaman zaman kısıtlayan Başkan Erdoğan bile şimdi kulvar değiştirdi.
AK Parti, 31 Mart yerel seçimlerinde dijital kampanyaya ağırlık verecek.
Hedef kitlesi de 51 milyon sosyal medya kullanıcısı.
AK Parti çevre ve gürültü kirliliği yaratan eski propaganda yöntemlerini ikinci plana itiyor.
Adayların tanıtım videoları, projelere ilişkin hazırlanan görseller ve seçim vaatleri bu sosyal ağlar üzerinden yayılacak.
Sokaklara bayraklar asılmayacağı gibi belirli saatler dışında otobüsler de gezdirilmeyecek.
İşte sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla birlikte sokakta ve meydanda yüz yüze iletişim artık yerini sanal iletişime bırakacak. Dolayısıyla ev ev, kapı kapı dolaşacak siyasetçilerin yerine fikirlerini herkese en iyi ve en kısa şekilde iletebilecek, sosyal medyayı en etkili şekilde kullanabilecek siyasetçilere ihtiyaç var.
Gerisi hikaye..
Dr. Binnur Çelebi
Siyasetcafe.com