1963 yılının 21 Aralık günü Kıbrıs’ta inanılmaz derecede bir Rum vahşetiyle karşılaştı adadaki Türkler. Tek suçu Kıbrıs’ta yaşamak olan Türkler silahsız oldukları halde Rumların kurşunlarına maruz kaldılar.
KANLI NOEL NASIL GELİŞTİ
1960 yılında adada bir Cumhuriyet kurulmuştu. Fakat Makarios bu anayasayı kabul etmedi ve kendi lehinde değiştirilmesi için Türk tarafına bir öneride bulundu. Türk kesimi ise bu öneriyi kesin bir dille reddetti.
1963 yılının Aralık ayı başında Türkiye’de İsmet İnönü'nün istifası ile birlikte hükümet büyük bir çıkmaza girmişti. Aynı zaman diliminde Yunanistan’da da hükümet el değiştirmiş ve Yorgo Papandreu hükümetin başına getirilmişti.
Yeni hükümet 1959’da imzalanan ve 13 maddeden oluşan bir diğer ismi de Garanti Antlaşması olan Zürih ve Londra Antlaşmalarını kabul etmek istemiyordu, dolayısı ile maddelerde değişiklik yapılmasını talep etti ve 20.000 EOKA militanını adaya taşıdı. Ardından da “Akritas Planı”nı devreye sokmaya başladı. Planın amacı Lefkoşa 8 saat içinde ele geçirmek ve Türk köylerini imha etmekti. Rumların tek istediği şey Türkleri karşılık vermeye zorlayarak katliamı meşru hale getirmekti. İşte bu yüzden ilk olarak 4 Aralık 1963 tarihinde EOKA tarafından daha önce öldürülen ve örgüt militanı olan Markos Drakos’un heykelini bombalayarak suçu Türklerin üzerine attı. Dünya kamuoyuna ise Türkler bize saldırdı diye kara bir propaganda yapıldı, işte şimdi Türklere saldırı yapmak için uygun bir ortam oluşturulmuştu.
Takvim yaprakları 20 Aralığı 1963 tarihini gösterirken Rum saldırıları ile katliamın ilk fitili ateşlendi. Rumlar Lefkoşa’nın Tahtakale semtinde Türk kadınlarının üstlerini aramak istediler. Semtte bulunan Türkler ise bu duruma karşı çıkmak istediler, ardından Rumlar kalabalığın üzerine ateş açtı, açılan ateş sonunda Zeki Halil ve Cemaliye Emirali hayatını kaybetti.
21 Aralık’a gelindiğinde garantör olarak Türk kesiminden sorumlu olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük ve dönemin Savunma Bakanı Osman ÖREK Yunan İçişleri Bakanı Yorgacis ile konuşmak için bir araya geldi, bu esnada Baf Kapısı Polis Karakolu adeta bir seferberlik başlamıştı.
Aynı gün Türk gençleri 21 Aralık’ta yapılan saldırıyı kınamak istedi ve EOKA ( Enosis amacını gerçekleştirmek isteyen Kıbrıs Rum kesiminin silahlı birliği), Lefkoşa Türk Lisesi’ni yaylım ateşine tuttu. Bunlar yaşanırken aynı tarihte Lefkoşa’da bulunan Atatürk modeli ve Rauf Denktaş’ın bürosu saldırıya uğradı.
Artık EOKA birliklerine Rum milisler de destek vermeye başlar, sokak başları tutulurken Türk köylerinde insan avı başlar. Türk evlerine baskınlar yapılır ve cinayetler işlenir.
Adada tarihin en belirsiz günlerinden biri yaşanmakta idi. Hz. İsa’nın doğumunu bahane eden Rumlar sokaklara dökülmüştü. Rumlar, Noel Bayramını Türk halkını öldürerek kutluyordu.
SALDIRILARIN ODAĞI KUMSAL KENTİ
Saldırıların odağında Lefkoşa’nın Kumsal kenti bulunuyordu. Rumlar’ın düşüncesi şu idi; eğer Lefkoşa’yı ele geçirirsek Türklerin savunma gücü ve azmi kırılır.
Rumlar kendi kaderlerine kendilerinin karar vermesi adına Türklerin yoğunluklu olarak bulunduğu Kumsal Kentine saldırmayı düşündüler. Çünkü adanın Rum varlığı 1133 iken adadaki Türk varlığı 5126 kişiydi. Adadaki bu dengesiz nüfus nedeniyle 19 Aralık tarihinden başlayarak Rumlar saldırılar planlamaya başladılar. Fakat Türk mücahitler yapılması planlanan bu saldırı planlarına karşılık hazırlıklara başladılar.
22 Aralık 1963 günü yoğun bir Rum saldırısı başladı. Saldırıları Nikol Sampson’un komuta ettiği EOKA gerçekleştiriyordu ve birliklere sürekli Rum takviyesi ekleniyordu. Saldırılara Yunanlı yönetici Makarios Garanti Antlaşması’nı tanımadığını ilan edince bundan cesaret alan Rumlar saldırıların şiddetini iyice arttırdılar.
23 Aralık tarihinde Türkiye antlaşmanın garantörü olan İngiliz ve Yunan ortaklarına Kıbrıs’a müdahale için öneride bulundu; fakat müdahale gerçekleşmedi.
Rumlar Kaymaklı’da saldırılar yapıp genç yaşlı demeden öldürmeye başlamış ve ellerine geçirdikleri yaşlı veya çocuk 550 kişiyi esir almışlardı.
Artık kentin boşaltılmasının ve Türklerin güvenli bölgeye taşınmasının zamanı gelmişti. 24 Aralık tarihinde adada bulunan mücahitler büyük bir özveri ile 5.000 Türk vatandaşını Lefkoşa’nın güvenli bölgelerine dağıttılar.
Ve, Ayşe Tatile Çıktı
25 Aralık 1963 günü Türk tarafı müdahale hakkını kullanmak için harekete geçer ve Türk savaş uçakları Kıbrıs semalarında Rumlara gözdağı vermeye başlar.
Makarios hemen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ü ve Rauf Denktaş’ı anlaşmak için İngiliz Komiserliğine çağırır. Rumlar bir yandan Türk hükümeti ile anlaşmaya otururken hem de Ayvasıl köyünü basıp 21 Türk’ü öldürüp toplu mezarlara gömerler. Daha sonrasında 14 Ocak 1964 günü Ayvasıl toplu mezarları BM Müfettişi nezaretinde açılacak ve bütün dünyaya gösterilecektir.
İngiliz Komutanların da aracılığıyla “Yeşil Hat” çekilir. 26 Aralık 1963 akşamı ise Türk, Yunan ve İngiliz taraflarınca adaya müdahale kararı alınır.
23 ve 25 Aralık günleri arasında “Kanlı Noel” olarak adlandırılan safhada 200 Türk hayatını kaybederken 475 kişi de yaralıydı ve en önemlisi ise kayıpların başına gelenler bilinmiyordu. EOKA’ya liderlik yapan Nikol Sampson daha sonra “Eleftheria” gazetesine emri Yunan hükümetinden alarak uyguladığını bildirdir ve “Kanlı Noel”i zafer olarak nitelendirir.
Rum saldırılarının ardından 18.667 Kıbrıslı Türk, 103 köyü boşaltmak zorunda kalmıştı. Barış Gücü ve mücahitlerin nezaretinde bulundukları bölümleri boşaltan Türkler'in BM kayıtlarına göre Lefkoşa’da 39, Girne’de 7, Baf’da 49, Larnaka’da 21 ve Magusa’da 21 olmak üzere 137 köyü zarar görmüştü. 1963 tarihinde başlayarak 1964 yılında sonlanan Rum saldırılarında toplam 364 Kıbrıslı Türk hayatını kaybetti.
Kanlı Noel’den Yürekleri Acıtan Hikayeler
Takvimler 1 Ocak 1964’ü gösterirken Sadrazamköy’de aslında Türk olan 7 kişilik bir aile başlarına geleceklerden habersiz Rumlara çobanlık yapıyordu. Rumlar Baba Rahmi Hasan (59), Anne Ayşe Rahmi (42) ve ailenin çocukları olan Hasan (15), Zahide (12), Ahmet (7), Şerife (5) ve Mustafa (2)’ den oluşan bu 7 kişilik aileyi öldürüp kuyuya atarlar.
24 Aralık günü İbrahim Nidai ve Şevket Kadır Lapta köyünden Girne’ye haber almak için yola çıkmışlardır. Fakat iki gençten ne bir haber nede kendileri dönebilmişlerdir. Her gece köye nöbet tutuluyordu; fakat iki genç geç saate kadar halen gelmeyince köyü bir endişe kapladı. Bir gün sonra bütün ümitleri tüketen o haber gelmişti. Gençler Rum çetelerin eline düşmüş ve Ayyorgi kireç ocaklarında canice yakılmışlardı. Ölümler arttıkça köyü aynı telaş sardı. Rumlar 4-5 bin kişilik gruplarla toplanmışlardı ve 350-400 Türk ne kadar dayanabilirdi? Adanın Türk halkı ve mücahitler ellerine geçen en eski silahlarla bile Rum çetelerine karşı savaştılar.
O dönemdeki Türk Kuvvetleri Komutanı olan Emekli Tabip Tuğgeneral Nihat İlhan’ın eşi ve çocuklarına akıl almaz bir vahşette bulunuldu. İlhan’ın eşi Mürüvet İlhan ve çocukları Murat, Hakan ve Kutsi vahşice Rumlar tarafından öldürüldü.
O gece Nihat İlhan'ın eşi Mürüvvet Hanım, dışarıdan gelen silah seslerini duyunca 3 oğlunu hemen odalarından alarak banyoya götürmüştü. Kapıyı sıkıca kapatarak küvetin içerisine girmiş ve çocuklarını kollarının altına alarak saklanmıştı. EOKA'cı çeteler evin içerisine girdiler ve küvetin içerisinde saklanan Mürüvvet Hanımı gördüler. Silahlarını ateşlediler, Mürüvvet Hanım ve 3 çocuklarının vücuduna birçok mermi isabet etti. Nihat İlhan'ın ailesi kanlar içerisinde katledildiler. Yıllar sonra feci katliamın gerçekleştiği bu ev “Barbarlık Müzesi” olacaktır.
KATLİAM FOTOĞRAFLARI TÜRKİYE’YE NASIL KAÇIRILDI
O dönemde Türk gazeteciler Lefkoşa Havaalanına indirilmiyor ve diğer uçaklarla belge veya yazı alışverişleri yasaklanıyordu. Fakat bütün dünyanın görmesi gereken katliam fotoğrafları dünyaya servis edilmeliydi.
Bunun için Türklerin eline çok güzel bir fırsat geçti. Ankara’dan gelen bir tıbbi uça alana iniş izni almış ve gidişte yaralıları alacaktı. Gelen uçakla Ankara Vali muavini de gönderilecektir; fakat vali aranacaktır. Hemen bütün çalışmalar toplandı, fotoğraflar yazılarla birlikte zarflara konuldu. Fotoğraflar ve yazılar Türkiye’ye nasıl gönderilmeliydi.
Doktorlar ve gazeteciler bir araya gelerek bu soruna bir çare bulmaya çalıştılar. Rumlarla yapılan mücadelede ağır yaralanan 5 mücahitten 3’ü hayatını kaybetmiştir. Yaralılardan Vural Türkmen aslında Türk Mukavemet Timleri Gizli Örgütü’nün (TMT) bir üyesiydi. Türkmen Dr. Kaya Bekiroğlu, Dr. Naim Adiloğlu, Dr. Ezel Örfi, Dr. Şemsi Kazım ve Kimyager Cahit Rüstem ekibi tarafından kasıklarından boğazına kadar alçıya alındı. Belgeler ve resimler Türkmen’in göğüs ve sırt bölgesine yerleştirildi. Daha sonra Türkmen Kızılhaç görevlileri tarafından uçağa bindirildi. Nihayetinde Etimeskut Askeri Havaalanına inen Türkmen indiğinde belgeler ve resimler Türk yetkililere teslim edildi.
Kıbrıs katliamı Vural Türkmen sayesinde bütün dünyaya duyuruldu. Katliam kanıtlandıktan sonra karargahta tutulan Türk askerleri harekete geçtiler. Kıbrıs müdahalesinde Türkiye artık Batılı devletlere kanıt sağlayabilirdi. 15 Ocak 1964 tarihinde yayınlanan fotoğraflara dayanarak Londra Konferansı düzenlendi. Dönemin Başbakanı olan İsmet İnönü bizzat hastaneye gelerek Vural Türkmen’i kutladı.
Fakat İnönü’ye yan tarafta yatan bir mücahit “ Kanınızda zerre kadar Türk kanı varsa Kıbrıs’a müdahale edersiniz” diyerek Kıbrıs’a müdahale için telkin etti… Ve ardından Ayşe tatile çıktı…
Siyah beyaz tek kare fotoğraf Türklerin meşru müdafaa hakkını bütün dünyaya kanıtlamış olmuştu.
Siyasetcafe.com