Kuzey Atlantik İttifakı’ndan Avrupa Birliği’ne, Kafkasya’dan Asya-Pasifik’e kadar dünyanın dengelerinin yerle bir olacağı bir savaşla yüzleşiyoruz.
Arap Baharı'nın son darbeyi vurduğu, DSÖ’nün pandemi ile çöküşü hızlandırdığı 2. Dünya Savaşı'nın getirdiği düzen maalesef artık işlemiyor.
Dünya üzerinde çağ açıp çağ kapatan Kavimler Göçü gibi devasa ölçekte kitlesel göç hareketleri yaşanıyor.
Dünya bu denli kitlesel yer değiştirmelere ilk kez tanık oluyor.
Küresel sistem ciddi anlamda su alıyor ve dondurulmuş çatışma alanlarında yaşanan ciddi hareketlilikler artık gözden kaçamaz bir seviyede.
★★★
Mevcut savaşı Doğu Avrupa ülkeleri iliklerine kadar hissederken, Almanya ve Fransa sırf ikna olmadıkları için dahil olmak istemiyorlar.Bu kayıtsız kalma
Doğu Avrupa ülkelerinin AB ile ilişkilerinin gerilemesine sebep oluyor.
İngiltere’nin ayrılmasıyla çatırdayan AB’yi bir arada tutabilecek bir güvenlik duvarı yok.
Tek güvenlik duvarı olan ABD ise vatandaşlarını Ukrayna’dan tahliye etmeye çalışıyor.
Bütün bu kriz durumunda Almanya’ya ayrı bir mercek tutmak lazım.
Merkel’den boşalan Şansölye koltuğuna kurulan Scholz, bu gerilimi yönetemiyor.
Merkel’in Şansölyeliğinde AB liderliğini kimseye bırakmayan Almanya, Scholz döneminde aksayarak yürüyor.
Rusya-Ukrayna krizi bunun en net görüldüğü zemin.
Almanya’nın aksamasını fırsat bilen Fransa, AB içerisinde şu an daha çok alana sahip.
Macron ve Putin’in uzun masalı görüşmesini de daha çok bu bağlamda ele almak gerek.
★★★
Fark ettiyseniz bu süreçte NATO’nun doğu kanadındaki bütün ülkeler teyakkuz halinde.
Buna karşın, NATO’nun hamisi ABD ise olan biteni sadece izlemekle ve yaptırım tehditleriyle günü kurtarma çabasıyla geçiştiriyor.
NATO için bu savaş ve ilerleyen günlerde yaşanacak Tayvan krizi ciddi bir test niteliğine sahip.
Eğer bugün Ukrayna’da Rusya’nın yapacağı hamle cevapsız kalırsa, yarın Çin’in Tayvan üzerinden yapacağı bir hamleye NATO’nun cevap vermesi çok olası gözükmüyor.
Putin bu konuda çok stratejik davranarak NATO’nun doğrudan cevap veremeyeceği bir hamle yaptı ve bu hamle NATO içerisinde çatlak yarattı.
Büyük ihtimalle Rusya ve Çin yarın Tayvan krizi ile bu çatlağı daha da büyütmeyi planlıyorlar.
★★★
Bütün bunların yanında İngiltere’nin tutumu da çok önemli.
İngiltere’nin AB’den ayrıldıktan sonra yeni bir denge arayışı içerisinde olduğu kesinlikle gözden kaçmamalı.
Yeni kriz/savaş demek, yeni fırsat/masa demek…
Bu da yeni bir denge kurulması manası taşıyor ve bu İngiltere için bulunmaz bir fırsat.
Tam olarak bu nedenle İngiltere ilk günden beri krizi tırmandırma çabası içinde.
Rusya’yı bir savaşa sokarak, onu sınırlandırma fikri şu an için İngilizlere cazip gelmeye devam ediyor.
★★★
Dünyanın odak noktasının bir süredir Asya-Pasifik olduğunu gözden kaçırmış olamazsınız.
ABD resmen Asya-Pasifik’e yığınak yaptı.
Amacı ise çok basit; dünyanın yeni süper gücü Çin’in etrafını sarmak.
Hâlbuki Rusya-Ukrayna krizi okları bir süredir Moskova’ya çevirmişti.
Pekin ise bu durumdan çokça memnundu.
Herkes Ukrayna’yı izlerken Çin, basit bir karambolle kendi parçası olarak gördüğü Tayvan’ı işgal edebilir ve bölgesinde kartları yeniden dağıtabilir.
★★★
ABD’nin karizması kongre baskınıyla çizilmeye başladı ve tabi ardından da Afganistan hezimeti karizmasını çizmeye devam etti.
Şimdi de Rusya’ya askeri olarak bir karşılık veremeyeceğini açıklaması tüm müttefiklerini tedirgin etti.
ABD kaynaklı bu tedirginlik, akıllara Kabil Havalimanı'ndan kaçmak isteyenlerin yaşadığı hezimeti hafızalarda taze tutmaya devam edeceğe benziyor.
ABD’ye bel bağlayıp, yönünü batıya dönen Ukrayna için de maalesef aynı şey geçerli olacak.
★★★
Biden sonrası ABD, körfezde dengeleri değiştirdi.
ABD bu yeni dönemde daha çok Asya-Pasifik’e ağırlık vermeye başladı.
Bu durum bölge ülkelerine olan ilginin azalmasına ve ABD’ye göbekten bağlı olan Körfez ülkelerinde tedirginliğe neden oldu.
Bu işin hiç beklenmedik bir sonucu olarak Suudi Arabistan-BAE rekabetini doğurdu.
Türkiye ile BAE’nin son günlerde yakın ilişkiler kurmasını da bu bağlamda yorumlamak gerekir.
Öyle görünüyor ki, Körfez ülkeleri ilerleyen günlerde daha fazla angajmana girerek, Rusya ile yakınlık sergileyebilirler.
★★★
Rusya Sovyetler hayali kurmanın bedelini muhakkak bir şekilde ödeyecektir.
Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar her çatışmanın altından Rusya’nın çıkması da bu hayalin bir sonucu. Bu denli saldırgan politikaların sonucunu olarak, NATO, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde verdiği sözleri rafa kaldırdı ve Rusya’yı çevreleme politikasına hız verdi.
Rusya tam da bu nedenle Gürcistan ile savaşa tutuştu, şimdi de sırada Ukrayna var.
Her ne kadar NATO çekingen politikalar izliyorsa da, süreç sonucunda Rusya’nın kabuğuna çekilmesi de yüksek ihtimaller arasında.
Sıcak denizlere açılan Rusya’nın kendini bir anda Ukrayna’nın doğusunda bulmasını da böyle okumak gerekir.
Bütün bunların Rusya açısından bir kazanım olduğunu söylemek zor.
Ayrıca şu da asla unutulmamalıdır ki bir ülkeyi kısıtlamanın en iyi yolu o ülkeyi sınırlarına hapsetmekten geçer.
★★★
Türkiye açısından en iyi senaryo savaş çıkmaması ve gerilimin devam etmesi olurdu.
Çünkü Türkiye, her iki tarafla da yakın ilişkilere sahip.
Gerilim sürecinde de her iki taraf Türkiye’yi yanına çekme adına büyük gayret sarf etti.
Gerilim süreci biraz daha sürseydi eğer Türkiye daha fazla kazanım elde edebilirdi.
Kaldı ki Türkiye’yi bu denklemde zorlayacak tek şey tarafı belli olan NATO üyeliği olurdu.
Her bölgede Türkiye’nin karşı cephesinde yer alan Rusya’nın kendi sınırlarına odaklanması Türkiye açısından faydalı olarak değerlendirilebilir.
Kriz yönetimi iyi yapılırsa Türkiye, Suriye ve Libya’da kazanımlar sağlayabilir.
Türkiye’nin sahada aktif olarak varlık göstermesi iç siyasette çok eleştirse de, şu an NATO’nun doğu kanadına göre ciddi bir avantaja dönüşmüş durumda.
Türkiye bu süreçte 2. Dünya Savaşı’ndaki denge politikasına benzer bir politika uygulayabilirse, batı dünyasından yeni tavizler yakalama fırsatı elde edebilir…