Geçtiğimiz günlerde Antalya'da düzenlenen NATO Parlamenter Asamblesi 99. Rose-Roth Semineri ve Akdeniz Ortadoğu Özel Grubu Ortak Toplantısı'nda ; Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un partisinden parlamenter Sonia Krimi’nin Türkiye’yi hedef alan çirkin sataşmasına “Soykırım ve tarih konusunda Türkiye'ye ders verebilecek en son ülke Fransa'dır. Çünkü Ruanda, Cezayir'de olanları unutmadık. Fransa önce kendi karanlık tarihine baksın, Türkiye'ye ders vermeye kalkmasın” cümlesi ile cevap veren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu; insanlık tarihinin en büyük dramlarından ve katliamlarından biri olan Ruanda Katliamı’nı tekrar gündeme getirmişti.
Ruanda Afrika’nın ortasında yer alan bir ülkedirI. Dünya savaşı sonrasında Belçika’nın payına düşen Ruanda doğal kaynaklar açısından zengin bir yer değildi. Kahve üretiminin dışında önemli bir üretimi yoktu. Belçikalılar halkı zorlayarak kendi ihtiyaçlarının fazlası olarak üretim yaptırdılar . Ruanda halkının yüzde 90’ı Hutu, yüzde 9’u Tutsi, yüzde 1’i Pigme kabilesinden oluşmaktaydı. Bu kabileler yüzyıllardır beraberce yaşamışlardı, aralarında herhangi bir ayrımcılık söz konusu değildi.
Ancak Belçika kalabalık Ruanda’yı kolay bir şekilde yönetmek için bu iki kabile arasında suni bir ayrımcılık oluşturmaya çalışarak, azınlıkta olan Tutsileri ülkede ayrıcalıklı bir konuma getirerek Hutuların nefretlerini kazanmalarına neden oldu. Belçika sömürge yönetimi Tutsilerin, Hutulara göre üstün olduklarını, Hutuların aşağı bir ırk olduklarını savundular. Eğitim öğretimde Tutsiler öncelikli hale getirilirken, Hutular eğitimden uzak tutulmaya çalışıldı. Bu uygulamalar sonuç olarak iki halkı birbirinden uzaklaştırarak birbirine düşman haline getirmeye yetti.
II. Dünya Savaşı sonrası ise işler biraz değişti, Ruanda 1962 yılında bağımsızlığını ilan ederek Belçika sömürgeliği altından çıktı.
Ülkede yapılan seçimleri çoğunlukta olan Hutular kazandı. Bu ise yaklaşan tehlikenin ayak sesiydi. Hutulara dayanan hükümet de Tutsileri sürgünü zorladı.Tutsilerin önemli bir bölümü komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldılar. Bu arada Çin’e yüz binlerce satır siparişi verildi. Satır verilemeyenlere ise sivri uçlu sopalar verildi. Her şey katliama hazırlık içindi.
Olaylar 1994 yılında dönemin devle başkanı Habyarimana'nın uçağının düşmesi ile başladı. Hutular uçağın düşmesinden Tutsileri sorumlu tutarak soykırıma başladı. Ülkede geniş çaplı başlayan aramalar birer cadı avına dönüştü ve Hutular ellerinde palalarla çocuk, yaşlı, kadın, erkek demeden tüm Tutsileri kesip biçtiler. 800 binden fazla Tutsi hayatını kaybetti ve soykırım tam tamına 100 gün sürdü.
Soykırımı başlatan isimlerden biri olduğu belirtilen Bagosora'nın 2005'te bir mahkemeye verdiği ifadede bu silahların banka tarafından temin edildiğini itiraf ettiği ve silahların temininde dönemin Güney Afrika Başbakan sekreteri Petrus Willem Ehlers'un rol oynadığı kaydedildi.
Fransa, soykırımı gerçekleştiren Hutu hükümetini uzun süre destekledi ve başta kendi ülkesi olmak üzere tüm dünyada eleştiri oklarından nasibini aldı.
Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand, Le Figaro gazetesine 1998'de verdiği röportajda, "O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil" demişti.Ruanda soykırımına ait Fransa’daki tarih arşivlerine 'devlet sırrı' yasağı konuldu ve uzun süre kalkmadı. Sonraki yıllarda yasağın kalkmasına rağmen Mitterrand tarafından ikinci bir yasağın konulduğu ve bu nedenle arşivlere erişilemediği belirtiliyor.
2017’nin Eylül’ünde bir araştırmacı konu ile ilgili araştırmalar yapmak için arşivlere erişim talep etti fakat talebi reddedildi.Geçtiğimiz günlerde dünyaca ünlü paralı dizi ve film izleme platformu Netflix Ruanda Katliamı ile ilgili "Black Earth Rising" isimli bir dizi çekmişti.