Sevgili okurlarım!
Nihayet, bir önceki yazımızda vurgulamış olduğum temenni ve öngörüm gerçekleşti. Müzakere sürecinin başlamasından, savaş mağduru Ukrayna ulusu adına memnuniyet duymaktayım.
Rusya-Ukrayna barış müzakereleri Türkiye hakemliğinde başladı. Böyle olacağı belliydi. Türkiye’ye bölgede biçilen rol, arabulucu ve uzlaşmacı devlet olma özelliği tanıyor. Dış politika yapıcılarımız bu fırsatı mükemmel şekilde avantaja dönüştürmüş durumda, yalnız bir sıkıntı var.
Türkiye hakemliği kabul ettiği gibi, özellikle Fransa önderliğindeki AB ve Ukrayna’nın oyununa gelip garantörlüğü kesinlikle kabul etmemeli. Hele ki Nato 5. Maddesi gibi bir garantörlük asla kabul görmemeli. Uluslararası hukukta “Garantör” terimi içinde taraf olma anlamını barındırdığı için, gelecekte olası bir sorunda direkt asker göndermesi gerekebilir ki; buda NATO’nun 5. maddesi gereği Kuzey Atlanta Paktını yeniden işin içine sokar veya Türk Dış Politikasının bölgede oluşturduğu tarafsız ülke algısının yıkılmasına neden olur.
Daha öncede bahsettiğimiz, ABD-Rusya tiyatrosunun kuzeyimizdeki perdesi şimdilik kapanıyor. Ukrayna krizi soğutulup gelecekte gerektiğinde masaya konmak üzere buzdolabına kaldırılacak. Şimdi sırada Çin’le, Tayvan ve İran üzerinden hesaplaşma var.
Yazılarımda sürekli vurguladığım dış siyaset vurgusunda, ülkelerin stratejileri ve çıkarları en etken politikadır. İkincisi, merkez ülkelerin oynadığı oyun içinde oyundur. Üçüncüsü ve en önemlisi ise, global ekonomi erklerinin ve büyük Plütokrat’ların çıkarlarıdır. ABD ve Rusya’nın birlikte sahneledikleri Ukrayna harekatındaki Game in Game oyunu hakkındaki en iyi tarifi; alanında önemli bilim, siyaset ve iş insanlarının ve bizlerinde bulunduğu uluslararası bir Whatsapp grubunda, Kocaeli Körfezim Okullarının genel müdürü kıymetli dostum Azmi Cihat Hatipoğlu aşağıdaki fıkrayla paylaşmıştır.
Bir gün, kilisenin kapısında iki dileni beklemeye başlar.
Dilencilerden birisi, temiz-pak, nur yüzlü.
Diğer dilenci pasaklı, karanlık suratlı, insanların yüzüne bakmaktan kaçındıkları cinsten bir tipmiş.
Temiz olanın önündeki dövizde; "ben yoksul bir Hristiyanım, lütfen yardım edin." yazmakta.
Karanlık suratlı olanın da önünde; "Bütün varlığını kumarda ve zinada kaybetmiş bir Yahudiyim. Paraya ihtiyacım var." diye yazmaktadır.
Her pazar ayinden çıkan Hristiyanların hepsi, öfkeyle Yahudi dilencinin önünden geçip, nur yüzlü Hristiyan dilenciye sadaka verirler.
Bu sadaka verme işi haftalarca böyle sürüp gider.
Bir süre sonra Yahudi dilenciye acıyan papaz, yanına yaklaşarak;
"Bak, haftalardır avuç açıyorsun burada, tek kuruş sadaka toplayabilmiş değilsin. Seni gören hiddetleniyor, parayı diğer dilenciye veriyor. Şu önündeki yazıyı kaldırsan, Yahudi olduğunu söylemesen, kumarı ve zinayı falan işe karıştırmasan, üç beş de sen kazanırsın, karnın doyar." Diye nasihat eder
Yahudi dilenci gülümseyerek, diğer dilenciye dönüp, "İşittin mi Salomon? Papaz bize ticaret öğretiyor". der
Bütün yazılarımda vurguladığım gibi, ilk bakışta size taban tabana zıt gelen seçenekler arasında, hayal bile edemediğiniz bağlar olabilir. Bunu iç siyasete de uyarlayabiliriz. Nitekim kanaatimce bizlere sunulan menüdeki şıklar arasında seçim yapıyoruz. Derinlerdeki pazarlıkları bilmeden saf düşüncelerle vatan millet derdindeyiz.
Hala temiz kalan ve ilkelerinden taviz vermeyen dostlarımı dışında tutarak genellemeye karşı olsam da Mark Twain’in, “Siyasetçiler ve bebek bezleri kirlenmeye müsait oldukları için sık sık değiştirilmeli.” Sözünü hatırlatmaktan sakınca duymamaktayım.
Son Ukrayna olayları uzun yıllar önce yaptığım siyaset tanımını bir defa daha hatırlatmış oldu bana.
Siyaset:
Güçlülerin kullandığı,
Zekilerin oynadığı,
Kurnazların kazandığı,
Piyonların yandığı,
Zavallıların gerçek sandığı,
BİR TİYATRODUR.
(zekilikle kurnazlık arasında ahlak farkı vardır)
KALIN SAĞLICAKLA!