Konfüçyüs, bir mezarın başında acı acı ağlayan bir kadına rastlar. Üstad kadına yaklaşır ve sorar "Senin ağlaman acı üstüne acı çekenlerin ağlamasına benziyor." Kadın, "öyle" der, "bir seferinde kocamın babasını bir kablan öldürmüştü, sonra bir başka kaplan kocamı öldürdü, şimdi oğlumu da yine bir kablan öldürdü." Üstat, "öyleyse neden bu diyardan gitmiyorsun?" diye sorar. Kadın şu cevabı verir: "Burada hükümet baskısı yok da ondan." Bunun üzerine Konfüçyüs şöyle dedi: "Unutmayın çocuklarım: Baskı yapan hükümetler kaplanlardan daha dehşet vericidir."
Hükümetlerin hükmetme biçimleri yönetilenler üzerinde son derece büyük yankılar yaratır. İktidarlar, örgütlü sorumsuzluklarından yararlanarak halkın ya da muhaliflerin aleyhine hayatı çekilmez kılmaları uzun vadede kendi oturdukları meşruluk zeminini kaybetmeleri sonucun doğurur. Halk iktidarların tehdidini, tabiatın ve vahşi hayvanların tehdidinden daha fazla ciddiye almaktadır.
İktidar insanların, grupların ve toplumların gerçek karakter ve kimliklerini afişe eden en önemli süreçlerden birisidir. İktidar; makam, statü, rol ve emretme gibi bireylerin başkaları üzerinde etkinlik sağlamasına katkı sağlayan önemli bir araçtır.
İktidar kendisini kullanmasını bilenlere "yar" olan bir zorunluluktur. Yalın anlamıyla güç tarafsızdır. Gücü iyi ya da fena kılan onun kullanılma biçimidir. Yine gücü meşru ya da illegal kılan onun kullandığı yöntem ile dayandığı temeldir. Çoğu zaman insanlığa hizmet amacı ile yola çıkan güçler ya da iktidarlar insanlığın başına bela olmuşlardır.
İnsanoğlunun toplumsal tarihi insanları zorbalığın elinden kurtarmak onları özgür kılmak için girişilmiş çeşitli ayaklanmalar ve başkaldırmalarla doludur, ama ne var ki bu eylemler her zaman tasarlanan ve beklenen sonuçları vermemiştir. İsa'nın İncil'i Roma'nın gücüne bir meydan okuyuştu. Öğretisi barışçı ve eşitlikçi; siyasal ülküsü ise; anarşikti. Ama daha sonraki yüzyılda kilise iktidarla birleşince onu sürdürebilmek için ne gerekirse yapmıştır. Fransız İhtilali başlangıçta hürriyet, eşitlik ve kardeşlik ilkelerine sarılmıştı. Ama bu devrim dünyaya yeni bir hürriyet getireyim derken getire getire bir asker otokratı, Napolyon'u getirmiştir. Cenneti vadeden Bolşevik devrimi ise Stalin gibi insanlık dışı bir mahlûkun doğumuna neden olmuştur. ( Leslie LİPSON, Politika Bilminin Temel Sorunları, Ankara, 1973, s.,322.)
İyi silahların bulunmadığı yerde kanunların da iyi uygulanmayacağı doğrudur. Ama bir başka doğru daha vardır ki, silahın bulunduğu yer yanlış yer ise orada uygulanacak kanun bulmak da imkânsızdır.
Kısacası yıllar ötesinden Eflatun kuvvetle (iktidar) ilgili olarak şu önemli tespiti yapar: "Kuvvet de, ateş gibidir o da insanlık yararına kullanılabilir. Ama ne var ki kuvvetin egemenliği tehlikelidir; kuvvet de ateş gibi, bir kez elden çıktı mı, çok yıkıcı bir güç oluverir."
Perde Arkası İktidarı
İktidar ya da güç yalnızca devlet cihazına bağlı olarak ortaya çıkmaz. Michael Mann, insanların iktidarları şebekeler olarak örgütlerken başvurdukları dört biçim olarak "ideolojik, iktisadi ve siyasal" ve ek olarak askeri iktidardan söz eder. (Peter WAGNER, Modernliğin Sosyolojisi, Özgürlük ve Cezalandırma, İstanbul, 1996, s.,47.)
Bizim üzerinde özellikle durmak istediğimiz bir iktidar bicimi vardır ki, aslında nitel ve nicel olarak en fonksiyonel tür olmasına karşın; çoğu kez gözden hep ırak tutulur. Bu iktidar "perde arkası" diyebileceğimiz bir iktidardır. Bunlar resmi iktidar sahiplerini kullanan, yönlendiren hatta yöneten ve daima gölgede kalan gerçek iktidar sahipleri olan kişilerdir. Ajanların, saray nedimelerinin, danışmanların, entrikacıların ya da yönetim elitinin etrafını saran dalkavukların meydana getirdiği halkadakilerin tamamı perde arkası iktidar grubunu oluştururlar. Onlar önde değil arkada beklerler, aydınlıkta değil gölgededirler, konuşmazlar konuşmaları hazırlarlar, sürekli şefi izlerler. İktidarın görünen sahiplerinin arkalarına, yanlarına, karşılarına ya da etraflarına bakmadan tavır belirlemeleri mümkün değildir.
Perde arkası iktidar sahipleri liderin iletişimini ve görüşmelerini ayarlar. Kaynakların paylaştıran mekanizmanın hemen yanı başındadırlar. İmaj üreten, reklam ve propaganda faaliyetlerini çoğu kez onlar yönetir. Şantaj, tehdit, yalvarma, ikna, korku, yönlendirme ve saptırma gibi her türden teknik ve taktik yöntemi rahatlıkla izleyebilirler. Onlar bir yerde başkanın yardımcısı ya da yakın koruma memuru, bir başka yerde de özel kalem müdürü ya da danışman olarak hep ikinci planda görünürler.
Perde arkası iktidarına sahip olabilmek için gerekli olan nitelikler, bütün diğer iktidar biçimlerine sahip olabilmek için de gerekli olsa bile, bir kural olarak, istenilmeyen niteliklerdir. Perde arkası iktidar sahipleri en büyük ihaneti halkla iktidar sahipleri arasına gerdiği perdeyle yapar. Perde arkası iktidar sahiplerinin denetim yetenekleri ne denli fazla ise halkın özgürlükleri o denli tehdit altında demektir.
İktidar sahipleri bizzat verdiği kararların ya da yaptıkları uygulamaların ne kadarını gerçekten kendisi planlayarak ya da kendi arzusu ile yapıyorsa aslında o kadar erk sahibidir. Gölgedekilerin yönlendirmesiyle alınan kararlar, yapılan uygulamalar ve hayata geçirilen projeler aslında perde arkası iktidardakilerin gücünü gösterir.
Meşhur düşünür George Orwel 1920'li yıllarda sömürge Birmanyasında polis müfettiş yardımcısı olarak görev yaparken başından geçen bir olayı hikâye şeklinde şöyle anlatır: "Orwel, ipini koparmış, pazarı birbirine katmakta olan, kızışmış bir fille ilgilenmek üzere çağrılır. Orwell sonunda elinde tüfek, bir adam öldürmüş olan fili çeltik tarlalarında sakin sakin otlarken bulduğunda, fil artık hiç kimse için bir tehlike oluşturmuyordu. Mantıklı olarak yapılması gereken, kızgınlığı geçtiğinden emin olmak için fili bir süre gözlemekti. Orwelll'in mantığı bir yana bırakmasına neden olan şey, onu izleyen ve ona bakmakta olan iki binden fazla sömürge sakininin orada bulunmasıydı: Ve birdenbire ne olursa olsun fili vurmak zorunda olduğumu anladım. İnsanlar benden bunu bekliyorlardı ve bunu yapmak zorundaydım. Beni karşı konulmaz bir biçimde ileri doğru iten iki bin iradeyi hissedebiliyordum. Ve o anda, elimde tüfekle orada dururken, ilk kez beyaz adamın Doğu'daki hâkimiyetinin ne kadar aldatıcı, ne kadar boş olduğunu anladım. Ben, beyaz adam, elimde silahla, silahsız yerli halkın önünde duruyordum -görünüşe göre oyunun baş aktörüydüm- ama aslında yalnızca, arkadaki bu sarı yüzlerin iradesiyle oraya buraya itilen kuklaydım. O anda, beyaz adamın tiran olduğunda yok ettiği şeyin kendi özgürlüğü olduğunu algıladım. Beyaz adam böylelikle poz yapan, boş bir tür kuklaya, geleneksel bir yapıya sahip figüre dönüşür." ( J.C. SCOTT, Tahakküm ve Direniş Sanatları, Gizli Senaryolar, İstanbul, 1995, s.35.)
İktidar olmak ve iktidarı sürdürmek ne denli önemli ise iktidarı perde arkası güç ve motiflerin güdümünden kurtararak özgür bir biçimde kullanabilmek de o denli önemlidir. İktidar sahiplerine yönelen olumlu ya da olumsuz her "tepki", "eleştiri" ya da "beğeni" aslında onları kullanmaya yönelten bir güç odağının tertipi olabilir. Bu yönden iktidar sahiplerini en fazla şaşırtan "alkışlar" olmaktadır.
Liderler ya da iktidar sahipleri mutlaka denetimi altında bulunan beşeri ve fiziki kaynaklarla otoritesini tesis etmeye çalışacaktır. Kuşkusuz buna itiraz etmek akıllılık olmaz. Ancak sorun olan erk sahiplerinin kullanmak zorunda ve durumunda oldukları yardımcı unsurlar tarafından oldukça rahat kullanılır duruma gelmeleridir. Bizim üzerinde yoğunlaştığımız gölgedekilerin, yetkisizlerin ve örgütlü sorumsuzların, vitrindeki yetkilileri ve sorumluları istedikleri gibi kullanmaları hususudur. Aslında derin devleti besleyen kaynaklardan birisi de bu perde arkası iktidar mücadelesidir.