İktidar, polis, bürokrat, mafya ilişkilerinin ortaya döküldüğü “Susurluk Skandalı” ile paralellik taşıyan Peker skandalı aslında uluslararası bir istihbarat projesi olduğu için birbiriyle karıştırılmamalıdır. Çünkü Susurluk skandalı tesadüfen bir kaza sonucu ortaya çıkarken medyanın da dâhil olduğu Peker skandalı ise planlı, programlı hazırlanmış adeta dizi filmi andıran bir prodüksiyondur. Ayrıca Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkartılmasıyla da paralellik taşımaktadır. Ancak ne yazık ki, uluslararası boyutu olan böylesine önemli bir skandal, medya tarafından magazin / dedikodu malzemesi yapılarak sanki Peker ile muhatapları arasındaki meseleymiş gibi kişiselleştirildi. Oysa Peker’in açıklamaları basit bir hesaplaşmanın dışavurumu falan değil önceden psikolojik altyapısı hazırlanmış ve uygulamaya konulmuş operasyonel faaliyetin sonucuydu. Psikolojik alt yapısını Suudilerin hazırladığı skandalın detaylarına geçmeden evvel Sedat Peker’in geçirdiği ideolojik evrimin kısa tarihini iktidar perspektifinden değerlendirmek gerekiyor.
Suç örgütü lideri Sedat Peker, emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesinin Türkiye ayağı oluşturan büyük kumpas “Açılım” sürecinde silahlı örgüt üyesi olmak suçundan Ergenekon davasından tutuklanmış, 10 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Diğerleri gibi o da kumpasından çökmesinden sonra da tahliye olmuştu. Gülen cemaati ile AKP arasındaki hesaplaşmayı ortaya çıkartan 17- 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından AKP’nin cemaate karşı misilleme yaptığı süreçte hayırsever iş adamı rolüne bürünen Peker, cemaatin darbe girişimi sonrasında farklı bir kimlikle sahneye çıkmıştı. AKP’ye destek vereceğini açıkça beyan eden Peker, iktidar lehine mitingler düzenleyerek oy toplamış, saray davetlerinde boy göstermiş, halka silahlanma çağrısı yaparak provokatif söylemelerde bulunmuştu. İktidarın, silahlı örgüt üyesi olmakla içeri tıktığı Peker daha da ileri giderek gazetecileri, aydınları, AKP’ye muhalefet edenleri alenen ölümle tehdit etmişti. Buna rağmen iktidar ve denetimindeki yargı tehditlerini, provokasyonlarını görmezden gelmiş, hakkında soruşturma dâhi açmamıştı. Hakkında yapılan suç duyurularını takipsizlik ve beraat ile sonuçlandıran yargı da Peker’i koruma altına almıştı. Çünkü arkasındaki siyasi iradeyi desteklediği için artık o suç örgütü lideri değil, vatanseverdi.
Mafya’dan kahraman yaratan siyasi irade
Bir suç örgütü liderinin doğrudan ve alenen ölüm tehditleri savurması cesaret işi değil, aksine ardında bir siyasi iradenin olduğunu göstermektedir. İşte bu yüzden hiçbir savcı suç duyuru yapılana kadar hakkında soruşturma açmadı, yapılan suç duyuruları da takipsizlikle sonuçlandırdı. Bunun anlamı da şudur; daha önce organize suç örgütü kurmakla suçlanan ve içeri tıkılan Sedat Peker, iktidara yanaştıktan sonra iktidar tarafından bu defa vatansever olarak sahneye çıkartılarak ve yanına da polis vererek koruma altına almıştır. Ancak Peker’in kirli ilişkiler ağını ortaya döküp saçmasından sonra aynı iktidar bu defa tekrar başa dönerek Sedat Peker’i yeniden suç örgütü lideri ilan etmiştir. Bu çetrefilli durum tıpkı Ergenekon, Fethullah Gülen örneklerinde olduğu gibi AKP’nin yalnızca ben merkezli çalıştığını, kendi ideolojilerini benimsemeyen herkesi ötekileştirdiğini, benimseyenleri ise koruyup gözettiğini göstermektedir. İzahı mümkün olmayan bu durum aynı zamanda kurumsal, toplumsal yozlaşma ve çürümenin nasıl derinleştiğini göstermesi bakımından da önemlidir.
Kendisine koruma altına alan iktidar ile ters düşen Peker’in iddiasına göre yurtdışına kaçmasının nedeni, Berat Albayrak ile AKP’nin yemlediği ve kamuoyunun “AK-trol” şeklinde nitelendirdiği pelikancılar tarafından hedef gösterilmesidir. İktidarın kol kanat gerdiği, koruma altına aldığı Peker’in bu defa hedef gösterilmesi, herhangi bir konuda aralarında anlaşmazlığın olduğunu gösteriyor ancak bu detay çok da önemli değil. Asıl önemli olan Peker’in istihbarat örgütleriyle yaptığı gizli görüşmeler ve bu görüşmelerde nelerin konuşulduğudur. Buna ilişkin Peker bir otelde istihbarat elemanlarıyla görüştüğünü söylese de detay vermiyor ancak meseleye uluslar arası boyuttan baktığımızda skandal yumağını çözecek ipucunun tam da burası olduğu görülüyor.
Dizilerle kamuoyunun zihinsel altyapısı hazırlandı
Arkasındaki siyasi iradeye güvenerek meydanlarda alenen ölüm tehditleri savuran, vatan, millet, ümmet vurgusu yapan ve hatta kendisine 30 Kasım 2015’te Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Türklük Hakanı” unvanı verilen Peker ile kavgaya tutuşunca yeniden suç örgütü lideri oldu ve 9 Nisan 2021’de kendisine ve grubuna yönelik operasyon düzenlendi. Ancak asıl hedef Peker, kendi açıklamalarına göre yaklaşık iki yıl önce 30 Kasım 2019’da yurtdışına çıkmış veya kaçmıştı. İşte bu operasyon, gizli saklı kirli ilişkilerin ortaya dökülmesine neden oldu. Kendisine, ailesine ve adamlarına yönelik yapılan operasyon sonrasında Peker, sosyal medya hesabından önemli açıklamalarda bulunacağına dair paylaşımlarını 02 Mayıs 2021 tarihine kadar sürdürdü. Peker’in üstü kapalı bir şekilde yaptığı bu açıklamalar aslında 02 Mayıs 2021 tarihi itibariyle başlatacağı video dizisinin de fragmanıydı. Çünkü bir proje olan Peker skandalının psikolojik altyapısı daha önce bir dizi ile hazırlanmıştı ve bu dizi final yaptıktan hemen sonra Peker’in video dizisi başlatılacaktı.
Sözünü ettiğim dizi, Suudi işadamı Waleed bin Ibrahim al Ibrahim’in sahibi olduğu MBC’nin (Middle East Broadcasting Center) Türkiye şubesi 03 Medya tarafından 30 bölüm çekilen “A.Rıza” adlı dizidir. Suç örgütlerini sempatik gösteren dizinin ilk bölümü 13 Eylül 2020’de başlamış ve 11 Nisan 2021’de final yaparak sona ermişti. Tarihsel geçmişini dizilerden öğrenen ve olduğu gibi de inanan Türk kamuoyunu bir mafya liderinin açıklamalarına inandırabilmek için öncelikle zihinlerinin işgal edilmesi gerekiyordu. Bunun için de en iyi yöntem dizi filmlerdi. İşte bu işgal operasyonu, Suudi istihbaratı aracılığıyla 03 Medya tarafından “A.Rıza” adıyla senaryolaştırıldı.
Tarihlere dikkat edildiğinde projenin eşgüdümlü olarak yürütüldüğü açıkça görülecektir. Yani 30 bölümlük dizi ile kamuoyunun zihinsel altyapısı hazırlandı ve dizinin finalinden yaklaşık bir ay sonra da Peker’in video dizi başladı. Otuz bölümlük diziyle Türk kamuoyunun zihinsel altyapısını hazırlamak hiçte zor değildi çünkü zaten karanlık, illegal işler yapanların, devlet adına cinayetler işleyenlerin kahraman gibi gösterildiği “Kurtlar Vadisi” dizisiyle, zihinsel alt yapı hazırlanmış, Türk kamuoyu artık mafyayı, kahraman, vatansever olarak benimsemeye başlamıştı.
Seyit Rıza ile Alevi vurgusunda ki subliminal mesajlar
Sedat Peker’in yurtdışına çıktığını veya kaçtığını yakın ilişkide olduğu iktidarın bir operasyon sonucu öğrenmesi düşündürücü olmakla beraber inandırıcı değil. Ancak Peker’in nasıl ve neden gittiğinden ziyade açıklamalarındaki subliminal mesajların çözümlenmesi daha önemlidir. Çünkü uluslararası istihbaratında parmağı olan skandalda Peker’in yaptığı açıklamalardan, dekor olarak kullandığı obje ve nesnelere kadar her şey bir prodüksiyon olduğunu gösteriyor. Senaryo ve kurguya göre öncelikle Erdoğan’ın çevresindeki yakın kişileri hedef alınacak ve duruma göre gerekirse Erdoğan’ı da içine alacak şekilde çember daraltılacaktı. Tabi burada Erdoğan’ın ABD’ye karşı tavrı belirleyici olacaktı. Daha net ifadeyle; Erdoğan’ın ABD’ye olan karşı tavrını sürdürmesine paralel olarak Peker’de açıklamalarına devam edecek, ABD’nin istediği kıvama geldiğinde diziye ara verilecek veya bitirilecekti.
Senaryoyu yazan ve kulisten yöneten ABD perspektifinden meseleye baktığımızda Joe Biden’in başkan seçilmesinden hemen sonra Türkiye ile ilgili yaptığı açıklamalar, verilmek istenen gizli mesajın ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor. ABD-Türkiye ilişkilerinin farklı bir boyuta taşınacağına dair 09 Kasım 2020’de “Lambada ki Cin, Dürbünde ki Fil” başlıklı makalemde, ABD’nin Ortadoğu projesinden vazgeçmediğini ve bu projenin Türkiye ayağı olan “Kürt Açılımı”nı yeniden gündeme almak için iktidarın masasına iki seçenek koyacağını söylemiştim. Bu seçeneklerden ilki açılımın kaldığı yerden devam ettirilmesi, ikinci seçenek ise AKP’nin razı olmaması durumunda muhalefete destek vererek AKP’yi iktidardan uzaklaştıracağıydı. Zaten Joe Biden de Türkiye muhalefetini destekleyeceğine dair açıklamalarda bulunmuştu. Peker’in yaptığı açıklamaların çoğu istihbarat dosyalarından senaryolaştırılan bilgiler olmakla beraber Alevilerin pek saygı duyduğu, Dersim isyanını tertipleyen Seyit Rıza’dan övgüyle söz etmesinin, masasında Alevilikle ilgili kitapları dekor olarak kullanmasının nedeni de muhalefeti yani alevi olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu işaret eden subliminal mesajlardır.
NATO zirvesinde önemli konular neden geçiştirildi?
Emperyalizmin yüzyıllık projesi Büyük Ortadoğu projesinin Türkiye ayağı olan Kürt açılımının 2015’te durdurulması ve ardından S- 400 füzeleri ile Karadeniz’de petrol, gaz arayışları ABD-Türkiye stratejik ilişkilerine ciddi şekilde zarar vermişti. ABD bakış açısıyla Türkiye’nin Rusya’dan füze alması kabul edilemez olduğu gibi Türkiye’yi Rusya rotasından da çıkartmak gerekiyordu. Meseleye Türkiye perspektifinden baktığımızda ise gerçeğin yine saptırıldığı ve kamuoyunun yanıltıldığı görülecektir. Çünkü NATO öncesi Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklamalarda sanki Biden’in Erdoğan ile görüşme, uzlaşma talebi varmış gibi suni bir hava yaratılarak kamuoyu manipüle ediliyordu. Oysa iç siyasette milli değerlere vurgu yapan, ABD’nin ermeni soykırımını tanımasının kabul edilemez olduğunu söyleyen Erdoğan’ın 14 Haziran da yapılan NATO zirvesindeki değişen uzlaşmacı tavrı, tüm gerçekleri açıkça ortaya koyuyordu. ABD’nin soykırım yalanını kabul etmesine köpüren, hesap soracağını söyleyen Erdoğan’ın sanki büyük bir tehlikeyi atlatmış gibi gazetecilerin buna ilişkin sorularını “Hamdolsun gündeme gelmedi” şeklinde yanıtlaması, ABD’nin Peker sopasıyla sonuç aldığını gösteren en önemli işaretlerden birisidir. Çünkü soykırımın kabul edilme hadisesini gündeme getirecek, itiraz edecek olan tek kişi bizzat Erdoğan’ın kendisiydi.
Yaklaşık 45 dakika süren Biden-Erdoğan görüşmesine ilişkin Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarından net olarak bir şey anlaşılmasa da uzlaşmacı bir tavır sergilediği açıkça görülmektedir. ABD ile ilişkileri çıkmaza sokan ermeni meselesi, Karadeniz'deki petrol ile gaz arayışları ve en önemlisi de füze alımıydı ancak Erdoğan yaptığı açıklamada bu görüşmenin insanlık için hayırlara vesile olmasından, elini taşın altına koyma dönemi olduğuna, terör konusunda üzerine düşen görevi yaptığına, ABD meselelerinde çözülemeyecek bir meselenin olmadığına ve bolca Covid-19 salgını ile yaptıkları bölgesel yardımlardan söz ediyordu. Böylesine ikinci derecede önemi olan konuları ballandırarak anlatırken soykırım, füze alımı, petrol ve gaz sorunu gibi önemli konuları geçiştirmesinden ABD’nin kendi bölgesel çıkarına uygun talepler öne sürdüğünü ve Erdoğan’ın da sıcak baktığını göstermektedir. Konuyu toparlayacak olursak Suudi istihbaratının da dâhil olduğu Peker dizisiyle hedefine ulaşmış gibi görünüyor. Peker dizisinin finalinin nasıl olacağı ise Erdoğan’ın tavırlarına göre belirleneceği için ilerleyen zamanlarda daha da netleşecektir. Dışarıdan bakıldığında durum böyle ama içerden baktığımızda Peker skandalı da tıpkı PKK ile Fetullah Gülen hesaplaşmasında olduğu gibi atalarımızın söylediği “hırsızların kavgası mal paylaşımında başlar” sözünü hatırlatmaktadır.