Maaile gittiğimiz Ankara’nın, gizli sahibini herkesin bilip kulaktan kulağa fısıldadığı ama gücünden korktukları için alenen söylemekten çekindiği o büyük – ve hatta büyükten çok daha büyük- iş merkezinin, sayfada ürün yerleştirme olmadığı için adını yazsam reklama girecek olan meşhur kitapevinde, rafları dolaşırken gözüme ilişen İsmet Özel’in son şiir kitabını, sanki o an almasam herkes kapışacak ve bana kalmayacak hissiyle, alelacele satın alıp çıkmıştım mağazadan.
Niyetim, okumayı akşama bırakmaktı ya; hanım, gez gez bitmez mağazada biraz daha dolaşmak isteyince, o taşralı yanı dolayısıyla bu tür işlerden hazzetmeyen ben, metropollerin kapital merkezlerinin o üzerime üzerime yürüyen ve beni nefessiz bırakan havasından kurtulmak amacıyla, tiryakiliğimi bahane edip dışarı attım kendimi elimdeki kitapla.
Yanan tütünden ikinci nefes çekişimden sonraydı, kitabın sayfalarını üstün körü karıştırarak o yavan okuma isteğimin oluşması. Gözüme çarpan desem yalan söylemiş olacağım, gözümü kendisine hapseden “başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız” mısraı, zihnimde yarattığı bütün tedaileriyle –ki saymaya kalksam yazı bitmez- bende, kitabı oracıkta ve bir çırpıda okuma düşüncesini geliştirdiğinde kendimde miydim, doğrusu hatırlamıyorum. Hatırladığım, ikinci sigarayı yaktığım ve ilk sayfasından başlayarak, cezbeye kapılmış bir sufi edasıyla okumaya başladığımdı. Şiirden pek anlamasam da, mesnevi tarzında tanzim edildiği ama yeni anlayışla yazıldığı hissine kapıldığım kitabın son mısraını okurken fark ettim ki pakette sigara bende akıl kalmamıştı.
Baştan ayağa duygu kesilmiştim.
Topuğumdaki kılcaldan saç telime hüzün kaplıydı bedenim.
İçimde bir yerin değil, her yerin kanadığını hissederken hep o mısraı tekrar ediyordum:
“Beni üzüntünün koynunda beklet”.
İsmet Özel’in bildiğim bütün mısraları üşüşüverdi başıma sonra. Hayatımın her dönemine denk gelen ve sanki o dönemi anlatan mısralar:
İlk zorunlu göçüm mesela, ilk ayrılışım babamdan… nasıl da oturuvermişti Mataramda Tuzlu Su şiirinin “burada bitti artık işim, ocağım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.” mısraları bu terk etmeye/ terk edilişe.
Üniversite yıllarıydı. Necip Fazıl’ın Çile’sinin başucu kitabı olduğu, Dilaver Cebeci’nin bilindiği, Abdurrahim Karakoç’un en çok okunduğu, Sezai Karakoç’un Mona Rosa’sının fotokopilerinin elden ele dolaştığı, bulunursa eğer Atsız şiirlerine el pençe divan, içerideki abilerimizin yazdıklarına - hiçbir estetik kaygıya yer verilmeden- selam durulduğu zamanlar hani; yeni terlemiş bıyıklarımıza inat büyük hayallere yürüdüğümüz zamanlar. Biz pek haberdar değildik İsmet Özel’den ama iki parçalı dünyanın hakimleri kara ve kızıl emperyalizmi reddeden anlayışın mensuplarının meydan okuyuşunu, onlar için yazılmamış olsa da, en güzel “Evet, isyan” şiiriyle anlatanın adıydı İsmet Özel:
“Ben merd-i meydan / yani toprağın ve kanın gürzü / güllerin bin yıllık mezarı bendedir/ yukardan bakarım efendilerin pusatlarına /… / ıtır kokan benim yumruklarımdır/benim kavgamdır o, aşk diye tanınan.”
Bir de “Amentü” şiiri var onun. Şiirin tamamı bir yana, ne zaman insan üzerine iki satır düşünmeye kalksam gelip dilimin ucuna oturan o mısra:
“ İnsan / eşref-i mahlûkattır derdi babam”
Bir de diye başlayan o kadar çok cümle kurulabilir nice şiiri var ya, ne yazının hacmi ne yazanın lügatçesi ne de sizin sabrınız dayanmaz buna emin olun.
Şiir değeri hiç eksilmemiş ama entelektüalizme ilkesel anlamda bağlı, yaşadığını ve hatta inandığını da sorgulayan bir gerçek entelektüel tavra sahip, sürekli sorgulayan ve bu sorgulamalar neticesinde farklı zamanlarda kendi seçtiği farklı yerlerde mevzilenen biri olduğu için, fikre kalın hatlarla bağlı olan bencileyin avamın anlayışında “fikir savrulmaları yaşamış adam”dır İsmet Özel.
Öküzler Lugatin de ise: “Hain, dönek, davayı satan adam”.
Bu sebeple seven sayısı her geçen gün azalsa da o inandığını söyleyen adam tavrından zerre taviz vermeyen biri olarak çıkar hep karşımıza.
Şiirini baş tacı ettiğim bu büyük şairin, bu gün bana dünden daha yakın olsa da fikirlerine katılmıyor olmamama rağmen dıştan ve açık yüreklilikle saygı duymam bundandır.
“İsmet Özel, şiiri bırakmış” diyorlar kaç zamandır.
Ben Türk şiirinin yaşayan en büyük temsilcisinin (arkadaşlarım “Sezai ulan!” deseler de inadım inat) şiirden kopmuş olmasının üzüntüsü içerisindeyim.
Kendini beyhude hırpalayışının bir de…
Zira, kendi mısralarıyla anlatacak olursak, İsmet Özel:
“Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak…”
DUA
Ramazan geldi ya, internet dünyasının neresini kurcalasanız bir dua ile karşılaşıyorsunuz. Mademki dua olmayanı istemektir, benim neyim eksik duacılardan deyu bir dua da ben yazayım dedim:
bu yıl da hüznümüzü katık edip gireceğimiz iftarlar, edeceğimiz ibadetler hürmetine;
halep'e barış;
kerkük'e huzur;
doğu türkistan'a özgürlük;
türkiye'ye akıl ihsan eyle ya rab!
Bizi bu hale düşüren atalete inat,
Hareketli günler dileğiyle...