Cinci Hüseyin Hoca Efendi’nin nefesi kuvvetliydi. Sultan İbrahim’i okuyup üfledi; rahatlamasını, - kısmen! - hayata dönmesini sağladı. Emeli şöhrete kavuşmak, zenginleşmek, mal mülk sahibi olmaktı. Rüşvet almaktan çekinmedi; kesesini/testisini doldurdu. Devlet kadrolarını para karşılığı gayri ehil kişilere tahsis etti ve köşeyi döndü.
‘Cinci Hoca’ diye tanınan Safranbolu eşrafından Şeyh Mehmet Efendi’nin oğlu Hüseyin Hoca Efendi, Osmanlı Sarayı’nın ve dönemin padişahı, 18. Osmanlı sultanı, 97. İslâm halifesi Birinci - Deli! - İbrahim’in sırdaşı, şahsi dostu, akıl hocası, hususi doktoru ve - hatta! - imamıydı. Tarihte benzerine nadiren rastlanabilirdi. Nefesi kuvvetli, etkileme gücü yüksek, cinlerle arası pekiyi, ölçüsüz derecede zenginleşme isteğiyle dopdoluydu. Aileden ‘cifir’ ve ‘havas’ ilimlerine talimliydi. İlk ustası/öğretmeni babası Şeyh Mehmet Efendi’ydi. Ata sermayesini yüklenip İstanbul’a geldi. Yaygın ünü sayesinde Topkapı Sarayı’nın yıldızları arasına katıldı.
Bazı tarih yazıcılarının ‘Hüseyin Cinni’ de dedikleri Cinci Hoca, ‘Osmanlı’nın soyunu dumura uğramaktan kurtaran’dı. Sultan Birinci İbrahim’i etkili dualarıyla/muskalarıyla rahatlattı. Özel macunlar/karışımlarla cinsel hayatını düzenledi ve çocuğa kavuşmasını sağladı.
Hizmetinin karşılığını hemen gördü: Şahsına özel saray inşa ettirildi; içi kıymetli mobilyalarla donatıldı. Adeta servete gark edildi, en yüksek/en itibarlı mevkilere getirildi. Ağzından çıkan her söz ‘hikmet’ kabul edildi. Her uyarısı hemen dikkate alındı.
- Rasputin, Hüseyin Hoca’nın İkiz Kardeşi Gibiydi… -
Hüseyin Efendi’nin dünyamızdaki sergüzeşti, kendisinden 250 yıl sonra Rusya’da ortaya çıkacak, Çar Ailesi’ni avucunun içine alacak Grigori Rasputin’e pek benzerdi. Rasputin psişik güçlerini ve hipnotizma tekniklerini kullanarak, Rus Çarı Nikolay Aleksandroviç Romanov’un biricik oğlu, Prens Aleksey’in hemofili hastalığını - kısmen! - tedavi etmeyi başardı. İç kanamaları durdurdu. Doktorların ‘Ölecek!’ dedikleri veliahdı hayata döndürdü. 9 yıl boyunca özel doktorluğunu yaptı; en yakınında duran kişi oldu. Çar ailesinin ve özellikle de Çariçe Alexandra’nın güvenini/hayranlığını kazandı. Siyasi önerileri de kabul edildi/gördü. Kısa sürede sarayda sözü geçen ve devlet yönetiminde derin etkisi hissedilen şahsiyet haline geldi. Çok önemli stratejik kararlarda bile tesiri görüldü. - Rasputin’in hikâyesi ayrı bir yazının mevzusu! -
Hüseyin Cinni’nin ailesi ‘hüddam’ ilmine de malikti. Dedesi vaiz Şeyh Karabaş İbrahim Efendi, bütün müktesebatını oğlu Şeyh Mehmet Çelebi’ye aktardı. Bazı vakanüvislerin kayıtlarına bakılırsa, ailenin kökeni Sadreddin Konevi’ye kadar uzanırdı.
‘Cinci Hoca’, ‘Cinci Hüseyin Efendi’, ‘Üfürükçü Hoca’, ‘Kazasker Hüseyin Efendi’ ve ‘Karabaşzade Hüseyin Efendi’ isimleriyle anıldı/tanındı. Safranbolu’da dünyaya geldi. Doğum tarihi tartışmalıysa da 1608 veya 1610 kabul edildi. Etkili nefesi ve cinlerle kurduğu ilişkiler yüzünden küçük yaşta bilindi. Sihir yapmayı, muska yazmayı atasından öğrendi. Geleceği bilme/okuma iddiasında, yıldıznameye/yıldız fallarına bakmakta mahirdi. Söyledikleri çıkıp, hastaları iyi edince ünü kendiliğinden yayıldı. Dedesini, babasını geride bıraktı. İstanbul’da medrese eğitimi alması kararlaştırıldı. Ailesi, oğullarını müderris unvanıyla görmeyi arzuladı.
- Nefesinin Kuvveti ve Etkisi Kısa Sürede Duyuldu… -
İstanbul’a genç yaşta geldi. Süleymaniye’de bir medreseye devam etti. Dönemin ünlü müderrisleri Hasan Efendizade Şeyh Mehmet Efendi ve Hüseyin Efendizade Şeyh Mehmet Efendi’den ders aldı. Zekâsı, keskin kavrayışı, birikimi ile yaşıtları arasında sivrildi. Aileden aldığı tahsil ve terbiyenin faydasını gördü. Sınıfları hızla geçti.
İstanbul’da baba mesleğini sürdürdü. Muhitinde kuvvetli/tesirli nefesiyle tanındı. Dudaklarından dökülen duaların kudretine inanıldı. Getirilen hediyeler, bırakılan akçelerle geçimini temin etti. İsmi hızla duyuldu. Kapısında uzun kuyruklar oluştu. Şifa arayanlar için ‘hacet kapısı’ kabul edildi. Ünü İstanbul sınırlarını aştı. Çevre illerden ve yerleşim merkezlerinden insanlar hanesine üşüştü.
Yüzünde yeni tüy biten, yaptıklarına bire bin eklenerek efsaneleşen Hüseyin Efendi, Topkapı Sarayı’ndan davet aldı. Sultani kıyafetli elçi, Valide Hanım Sultan’ın çağrısını iletti. Genç Hoca, ‘çare kapısı’ kabul edilmişti. Müteveffa Sultan Birinci Ahmet’in kıymetli eşi, Valide Kösem Sultan, hayatta kalan tek oğlu için yardım dileğinde bulundu. Sultan İbrahim tedavi olunmazsa, Osmanlı Hanedanı inkıtaya uğrayabilirdi. Nesil devam etmeli, taze/tecrübesiz hükümdar günlük hayatında - anlık dahi olsa! - rahata/huzura ermeliydi.
Medrese tahsili natamam genç adama istikbalin altın kapıları sonuna kadar açıldı.
- Kösem Sultan Velinimeti Oldu… -
Kösem Sultan, 4. Murat ve I. İbrahim’e valide sultanlık yaptı. Sultan İbrahim’den torunu 4. Mehmet’in de nine validesiydi. İşlek zekâsı, siyasi manevra kıvraklığı ve insan yönetmenin inceliklerini mükemmelen bilmesi yüzünden devlet yönetiminde etkiliydi. Bazı Osmanlı tarihçileri kendisini ‘kadın hükümdar’ diye yorumladı/değerlendirdi. Şehzadelerden Süleyman, Beyazıt ve Kasım’ın vahşice öldürülüşüne şahitlik etti. 4. Murat’ın Osmanlı Hanedanı’na açıktan savaş açmasını izledi. İbrahim’i kurtarmak için hayatına mal olabilecek senaryoyu yazdı ve oynadı.
4. Murat’ın erken ölümünün ardından ‘yarım akıllı’ İbrahim’i de yitirirse Osmanlı Hanedanı ‘kuruyacak’tı! Soyun devamının sağlanması gerekliydi. Çare gördüğü her ipe sarıldı. Bütün fırsatları değerlendirmeye gayret etti. Hüseyin Cinni’nin mevcudiyeti de ‘boğulma anında kendini kurtarmak için uzanan şans eli’ydi.
Birinci İbrahim, şehzadeliği döneminde kafes hapsindeydi. Her gün öldürülme tehlikesi içindeydi. Boğularak katledilen 3 şehzadenin feryatlarını işitti. Psikolojisi bozuktu. Kulakları tıkanır, duyması zorlaşırdı. Sık sık krize girer, kendini kaybederdi. Karşısına çıkan en yakınını dahi tanı(ya)mazdı. Kol ve bacaklarında ağır romatizmal sancılar çekerdi. Kronik şiddetli baş ağrılarından da muzdaripti. Canı sıkılır, hemen sinirlenir ve hakaret etmeye girişirdi. Kafeste kendisine verilen güzel cariye ile cinsel ilişkiye gireme(z)di. Halk tabiriyle ‘iktidarsız’dı. Hayata küskündü.
Padişahlık müjdesine inanamadı. Hücresinden çıkmayı reddetti. Tahtta gözü olmadığını tekrarladı. Ama ‘kaderin önüne geçilemez’di!
- İlk Görüşte Sultan İbrahim’i Rahatlattı… -
Hüseyin Efendi ile Sultan İbrahim’in ilk karşılaşması görülmeye değerdi. Tüyü bitmemiş yeni yetme hoca, sessizce dualar okudu, yeni sultanın yüzüne üfledi. Dudağının her hareketinde, nefesinin her yükselişinde I. İbrahim’in yüzü rahatladı. Sinirleri gevşedi, kan akışı hızlandı, dili çözüldü, dizlerine ve kollarına derman yayıldı. Sanki sihirli değnek vücuduna ilişti; her şey bir anda değişti. Maneviyatı yükseldi, hükmetme isteği zirve yaptı. Oturduğu tahta güvenle yaslandı ve ünlü Osmanlı tarihçisi üstat Ahmet Refik Altınay’ın tabiriyle ‘Osmanlı horozu ayaklandı’!
Sultan İbrahim, derdine derman yarasına mehlem olan Hüseyin Cinni Efendi’yi çok sevdi. İlk günden koyu muhabbetle bağlandı. Yanından ayırmama, dostluğundan da yararlanma kararına vardı. Sürekli hediyelerle kalbini kazanmaya çalıştı. Nefesinin ve hüner(ler)inin etkisini daha derinden görmek muradındaydı.
Yeni hükümdarın çocuğa kavuşması da gerekliydi. İktidarsızlığı giderilmeliydi. Nesli yürümezse Osmanlı Hanedanı da veliahtsız kalabilirdi. Pek çok ünlü eczacı, kâhin, duacı ve müneccim reçeteleri kifayetsiz kalmıştı. Hiçbir girişim deva getirmemişti. Hüseyin Efendi yeni ilaç listesi yazdı. Padişah için cinsel gücü artıran macunlar ve şerbetler hazırladı. Muskalar kaleme aldı. Kösem Sultan ile el ele verdi. Ülkenin dört bir yanından en güzel cariyeler getirildi. İbrahim’in koynuna sokuldu. Çok geçmeden endişeler zail oldu: Osmanlı’nın devam edeceğini gösteren işaretler/müjdeler alındı. Ukrayna asıllı - Tuna boyu valilerinden Süleyman Paşa’nın hediyesi! - Hatice Turhan Sultan - 14 yaşındaydı! - erkek evlat doğurdu. Adını Mehmet koydular. - Veliaht, 7 yaşındayken babasının boğdurularak öldürülmesi üzerine 4. (Avcı) Mehmet unvanı ile tahta çıkacaktı! -
- Sultan İbrahim Çok Sinirliydi… -
Cinci Hoca, yoğun safran katkılı macunlar da imal etti. Kuzu eti, koyun sütü, zencefil, amber, çam fıstığı gibi egzotik ürünlerle kimsenin bilmediği/duymadığı karışımlar hazırladı. Sakinleştirmeye, aşırı sinirli hali gidermeye/kontrol altına almaya çalıştı. Kısmen de başardı.
İbrahim’in saltanat dönemi renkli olaylar geçidiydi. At arabası, fayton, kupa arabaların sokak aralarında - özellikle de dar yollarda! - dolaşmasını yasakladı. İstanbul’un en şişman ve küfürbaz hatununu haremine aldı, baş tacı etti. Aşırı kilolu kadınlara düşkündü. Çocuklarının sütannelerine göz koydu, şefkat gösterdi, hediyelere boğdu. Samur kürk kullanımı moda haline geldi. Sarayların, köşklerin, yalıların duvarları samur kürklerle kaplandı.
Hüseyin Cinni Hoca büyük ün ve statü kazandı. Hayal ettiği zenginliğe kavuştu. Sultan İbrahim her dediğini - adeta! - emir telakki etti. Manevi mimarını, ‘hayat koçu’nu ihya etti. Devletin bütün kapılarını ardına kadar açtı(rdı). Mahmut Paşa Camii’ne bitişik muhteşem saray inşa ettirdi. İçini de özenerek döşetti.
- Muhaliflerini Birer Birer Ortadan Kaldırdı… -
Fatih Medresesi müderrisliğine getirildi. Oysa medrese mezunu bile değildi. Devrin Şeyhülislamı Zekeriyyazâde Yahya Efendi’nin karşı çıkması/muhalefeti yükselmesini engelle(ye)medi. Ayak oyunlarındaki kıvraklığını/maharetini ispatladı/gösterdi. Diğer muhalifi Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa’yı ortadan kaldırttı. Karşıtlarını tasfiye edince/ettirince yükselişi kolaylaştı/hızlandı. 1644’de ilk kez Anadolu Kazaskerliği’ne atandı. - Aynı göreve tam 4 defa tayin edilecekti! - Aynı yıl ‘muallim-i sultani’ - padişahın öğretmeni! - unvanına uygun görüldü. Meslektaşı, Kazasker Karaçelebizade Mahmut Efendi’nin mahdumesi - kızı! - ile evlendi.
Cinci Hoca, şöhret ve servet sahipliğiyle yetinemezdi. Sarayda sözünü geçirdi, devlet işlerinde etki ve hak sahibi göründü. İç ve dış siyasi olayları yönlendirdi. Kilit mevkilere istediği kişileri tayin ettirdi. Yönetimi altındaki ilmiye kadrolarını yüksek rüşvetler karşılığı dağıttığı iddia edildi/yazıldı. Engin servetinin sebebi: Doymak bilmez rüşvetseverliğiydi. Büyük meblağlar ödeyip makama gelenler, halkı sıkboğaz etti. Ödediklerinin fazlasını çıkarmaya/almaya çalıştılar. Ahalide homurtular yükseldi, şikâyetler arttı, devlete güven azaldı. Yeni iç karışıklıklar ve isyanlar için sebepler oluştu. Naima’nın kayıtlarına göre, Sultan İbrahim kulaklarını sonsuza kadar kapatamadı. Cinci Hoca hakkındaki rüşvet ve suiistimal söylentilerini dikkate aldı. 1946’da Kazaskerlik makamından azletti. Kendisine tahsis edilen saraydan attırdı ve İzmit’e sürgün ettirdi. Oradan da Gelibolu’ya postalandı.
- Mal Varlığını Açıklamamak İçin İşkenceye Razı Oldu… -
Halk arasında, Hüseyin Cinci Hoca’nın topladığı altın liraları harcamadığı, istiflediği konuşulurdu. Yeni kesilen/tedavüle sokulan liralar için ‘Cinci Hoca’nın parası gibi parlak’ benzetmesi yaygınlaştı.
Menfa - sürgün! - macerası kısa sürdü. 1647’de İstanbul’a dönüşüne izin çıktı. Ama velinimetinin saltanatının sonu gelmişti/görünmüştü. Sultan İbrahim alaşağı edilince Cinci Hoca da ağır tokat yedi: Tutuklanıp Paşa Kapısı’na kapatıldı. Sorgulandı, mal varlığının büyüklüğü belirlenmeye çalışıldı. Korkutularak ağzından laf alınmaya uğraşıldı. Ama Hüseyin Cinni’nin eli gibi ağzı da çok sıkıydı. Ser ver(ebil)irdi fakat servetinin miktarını kimseye söylemezdi.
Hapisten kurtulması için bir fırsat sunuldu. Tahta yeni çıkan 4. Mehmet’in cülus töreninde harcanmak üzere 200 kese akçe bağışlayacaktı. - Bir başka kayda göre kendisinden borç istendi! - Ardından da bağlılığını sunacak ve biat edecekti. Ama Cinci Hoca Efendi öneriyi düşünmeden geri çevirdi, - iddiasına/söylediğine bakılırsa! - parası yoktu. Sonradan fikir değiştirdi: Kethüda Hacı Nurullah Efendi’nin tavsiyesine uydu. Ayarı düşük akçelerden sınırlı miktarda vermeyi kabul ettiyse de önerisi dikkate alınmadı.
Kayınpederi Karaçelebizâde Mahmud Efendi cülus için kendisinden istenilen para desteğini yerine getirdi.
- Evinden 12 Güğüm Dolusu Tam Ayar Altın Sikke Çıktı… -
Rakipleri/muhalifleri, Cinci’nin muhteşem servetini ortaya çıkarmaya/yerini bulmaya kararlıydı. Veziriazamın talimatıyla hareket eden Çavuşbaşı Abdülfettah Ağa ile adamları evini bastı. Tepeden tırnağa arandı ve sonuç şaşırtıcıydı. Evin samanlığından 12 güğüm dolusu yüksek ayarlı altın sikkeler – hlakın deyimiyle ‘Cinci Akçesi’! - bulundu. Binlerce samur kürke el konuldu. İstanbul ve taşradaki evleri, mülkleri ve çiftliklerinin tapuları alındı, devlete irat kaydedildi. Ama iddiaya göre Hüseyin Cinci’nin sakladığı muhteşem mal varlığının devamı da vardı.
Uslandığına inanılınca salıverildi. Göz önünde bulunmasına/dolaşmasına izin verilmedi. Ardından da Habeşistan’a sürgün edildi. Sefer hazırlıklarını tamamlayıp yola çıkacakken affı şahaneye mazhar oldu. Kırım Hanı’nın şefaatiyle menfadan kurtulduğu dedikodusu yayıldı. Nikris - Gut! - hastalığından şikâyetçiydi. Ayakta durmakta, yürümekte zorlanırdı. Ağrılarla başı hoş değildi. İstanbul’da evinde tedavisine destur çıktı.
Hastalığına karşın konuşmaktan, sızlanmaktan, muhalif söylemlerinden vazgeçmedi. Haksızlığa uğradığını, servetinin gasp edildiğini tekrarlaması rahatsızlık uyandırdı. Padişahı ve yöneticileri tehdit etti, açıktan suçladı. Kendi sonunu hazırladı. Yeniden tutuklandı. Hücresinde Cellât Kara Ali tarafından sorgulandı. İşkence ve ağır baskı altında sakladığı paralarının yerini tek tek açıkladı. Limnili Hüseyin Çavuş tarafından boğularak öldürüldü. Tarihler 1648’in Nisan ayını gösteriyordu!
Kazasker Hüseyin Efendi, doğum yeri Safranbolu’yu unutmadı. 1645’de, şöhretinin ve itibarının zirvesindeyken, Cinci Han’ın inşa edilmesini sağladı. İnşaatın planlarını Koca Mimar Kasım Ağa çizdi. Yapı; han, hamam ve 50 dükkândan müteşekkildi. Mülkiyeti ise, annesi Hamide Hatun adına kurulan vakfiyeye aitti. Tarihi kayıtlara göre Cinci Han, Kösem Sultan tarafından finanse edildi. Hüseyin Hoca’ya hizmetlerinin karşılığında verilen hediyeydi. İnşası 2,5 yıl sürdü ve günümüze kadar ulaştı.
Cinci Hoca’nın maceraları tarih kitapları kadar romanlara da ilham verdi. Yeşilçam sineması nadir sergüzeşti beyaz perdeye yansıttı. Senaryoyu Melih Başar yazdı. Süavi Tedü yönetti. Film müziklerini A. Baki Çallıoğlu besteledi. Talat Artemel, Cahit Irgat, Bülent Ufuk, Mümtaz Ener, Suzan Rutkay, Perihan Tedü, Muhterem Nur ve Atıf Kaptan önemli rollerdeydi.
Cinci Hüseyin Hoca Efendi, kutsal din duygularını, 3 harflileri kullanarak dünyalığını düzen ilk isim miydi? Yoksa öncesinde ve sonrasında benzerleri de çıkmış/çıkacak mıydı?