Osmanlıca ve Halife’nin maskeli balosu!

Mürteza ÖZTÜRK

Son günlerde bir Osmanlıca tartışmasıdır gidiyor.

 

Osmanlıcanın öğrenilmesi gerektiğini savunanlar ile gereksiz olduğunu savunanların tartışması gündemin en önemli konusu oldu.

 

Maksat gündem değiştirmek mi yoksa gerçekten Osmanlıcaya duyulan özlem mi bilmiyorum.

 

Her ikisi de olabilir.

 

 “Yeni Türkiye” söylemi ile sık sık “Ecdadımız Osmanlı” vurgusu yapılması bir Osmanlı özleminin olduğunu, hatta Osmanlı hayranlığını gösteriyor.

 

Eyalet, Federasyon, Başkanlık ( Sultanlık) ve Ümmetçilik gibi siyasi özentilerin yanında, Osmanlının saray yaşantısına duyulan hayranlık ise özentinin sosyo-kültürel boyutu.

 

Sürekli “Dindar nesil” yetiştirmekten bahsederek Müslüman kimliği vurgulamak ve devamında Osmanlıcayı zorunlu kılmak, Osmanlı gibi “İslam İmparatorluğu” hayalinin destekleyici unsurudur.

 

Aynı şekilde 2 Uçak gemisi maliyetine eşdeğer bir para ile Saray yaptırmak da bu hayal dünyasına giden yolun en önemli basamağıdır.

 

Öyle ya, Saray sız Sultan olur mu?

 

Osmanlıda yaşayan halkın bile kullanmadığı “Saray dili” olan Osmanlıcaya olan bu ilgi, Osmanlı Saraylarının yaşantısına duyulan ilginin tezahürüdür.

 


Konu Osmanlıca olunca Osmanlı saraylarının yaşantısı da yazılıp çizilmeye başlandı.

 

Saraylarda ki haremlerden tutun da, sazlı-sözlü eğlencelere, şarap partilerinden, Has Bahçelere ve oğlancılara kadar sarayın bütün yaşantısı ortaya serildi.

 

Osmanlı saraylarının ayrı bir dili olduğu gibi ayrı bir dini de varmış gibi kanı oluştu.

 

Halka haram ve yasak olanlar Saray mensuplarına serbestti çünkü.

 

Halk Haremlik-Selamlık yaşarken, Saray kızlı-erkekli yaşayabiliyordu.

 

Şarap Halka haram ama Sultanlara serbestti.

 

Halktan dili de dini de kopuk bir saray yaşantısı aslında Osmanlıya sonradan girmiş ve Halifelerin getirdiği bir yaşam tarzıydı.

 

Yaşantısını din diye dayatan Halifelerin adetleri ve Arap gelenekleri Din adına kabul görülmeye başlanmıştı.

 

Yezit ve Muaviye Saray dinciliğinin temelini atmış, Diğer halifeler de devam etmiştir.

 

Tarihçi İsmail Hami Danişmend, (Övünerek) anlattığı kitabında aynen şöyle diyor:

 

“ Bizim cahil ve gafil batıcılar her şey gibi orkestra ile dansın ve maskeli baloların da batıdan çıkmış olduğunu zannederler.”

 

“Hâlbuki dokuzuncu yüzyılın ilk yarılarında bütün bunlar Bağdat’taki Abbasi sarayında birer anane şeklini almıştır.”

 

Meşhur tarihçi Will Durant’ın Bağdat sarayında ki unutulmaz bir geceyi nasıl tarif ettiğini de şöyle anlatıyor.

 

“ Halife El Emin bir gece sabaha kadar birçok dansözlerle şarkıcılardan oluşan bir baleyi bizzat idare etti.”

 

Prof. Philip K.Hitti ise Halife Harun Reşit devrinin ihtişamını anlatırken:

 

“Halifenin tertip ettiği bir eğlenceye iki bin şarkıcı iştirak etti.

 

Harun’un oğlu El Emin ise, bir gece âleminde sarayın kadın-erkek bütün mensupları şafak sökünceye kadar dans etmişlerdi.” Diyor.

 

Yine aynı kitap:

 

Halifenin sarayında büyük maskeli balolar verildiğini ve bu maskeli balolarda ki kadınların erkek, erkeklerin de kadın kıyafetiyle dans ettiklerini ve en serbest şekilde şakalaştıklarını anlatıyor.

 

 

**

 

Şimdi üst üste koyalım:

 

Osmanlı hayranlığı, Osmanlıca, Saray ve Sultan!

 

Aslında ne istedikleri çok açık değil mi?

 

Yasak ve günah baskısı ile sindirilmiş bir halk,

 

Saray dili, Saray Dini ve Eğlencenin hâkim olduğu halktan kopuk aristokrat bir yaşam tarzı.

 

İşte size Osmanlıca,

 

İşte Yeni Türkiye!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.