Tarihimizde bilinen adı: Mileva Olivera Despina’ydı. Sırp Kralı Lazar Hrebeljanović’in - 7 çocuk sahibiydi, 4’ü erkekti! - 3 kızının en küçüğüydü. Doğum tarihi 1372, 1373 veya 1376 idi. - Türk tarihçilerinin çoğunluğuna göre 3. seçenek daha doğruydu! - Eniştesi - ortanca ablasının kocası! - Osmanlı Sultanı Birinci Murat’ı şehit etmişti.
Savaşı kaybeden babası Kral Lazar’ın ve pek çok akrabasının başları - sonradan kocası olacak! - Sultan Birinci Beyazıt tarafından vurdurulacaktı/kestirilecekti. Talihin/tarihin cilvesine bakın ki, evleneceği/evlenmek zorunda bırakılacağı adam, babasının ölüm emrini verendi. Nikâhı kıyıldığında henüz 13’ündeydi. Yıldırım Beyazıt ise 29 yaşındaydı.
Tarihçilerimizin, tarihî romancılarımızın tabiri ile ‘kâfir kızı’ veya ‘kâfir avrat’ idi. ‘Yıldırım Beyazıt’ın başını döndüren, devlet işlerinden uzaklaştıran, işret âlemlerine bulaştıran ‘büyük aşkı’ydı.’
Hayal gücü yüksek romancımızın satırlarına bakarsak, teslim alamayacağı ‘âdemoğlu’ yoktu:
‘Slav ırkının sarışın dilberi, Venüs kadar güzel vücuda, Kleopatra gibi işveye sahipti. Sarı saçlı, mavi gözlü, ince belli, hoş endamlı ahu idi. Karşısına kim çıkarsa esir ederdi. Cihan hâkimi koca hükümdar, hatunun eseri, heveslerinin oyuncağıydı…’
- Doğan Ay Gibi Parmakla Gösterilen Güzel… -
Olivera ile Yıldırım Beyazıt’ın yolları 1389’da kesişti. Kosova Meydan Savaşı’nda Sırp ve Osmanlı orduları karşı karşıya geldi. Başlarında Kral Lazar ile Sultan Birinci Murat bulunuyordu. Birbirine kılıç çeken, öldüresiye yüklenen - hatta aynı yerde can veren! - 2 hükümdarın çocukları hayatlarını birleştirecek ve - 2 kız! - çocuk sahibi de olacaktı.
Tâcü't-Tevârih’in müellifi, Hoca Sadettin Efendi de, Prenses Olivera’yı yere göğe sığdırama(z)dı:
‘Güzeller göğünde yeni doğan ay gibi parmakla gösterilirdi. Gülistanda yeni boy atmış taze gonca gibi övülürdü. Peri suretindeki kızın parıldayan saçları gönüller için tuzaktı. Amber misali kokular saçan ağzı dertlerin acılığını kesen devaydı.’
Prenses Olivera, Osmanlı Sultanı Birinci Beyazıt ile yapılan anlaşma sonucunda evliliğe zorlandı. İki hanedan arasında tesis edilecek akrabalık ‘kan davası’na dönüşen savaşı bitirecek, sürekli barışın kapılarını aralayabilecekti/açabilecekti.
- Sırp Prensleri Barış Önerisinde Bulundu… -
Öneri, Yıldırım Beyazıt tarafından başı vurdurulan - müteveffa! - Sırp Kralı Lazar’ın oğulları Prens Stefan ve Prens Vuk’tan geldi. 2 tarafında işine yarayacak barış anlaşması imzalanmalıydı. Prensler, dileklerini mektupla iletti. Osmanlı Ordusu çekilmeliydi.
Sırp halkını zorlamayacak, fakirleşmesine yol açmayacak miktarda ‘haraç’ ödenecekti. 2 Sırp prensinin ülkenin 2 eşit parçasını - Osmanlı’nın egemenliği/koruması altında! - kral yetkisiyle yönetmesine izin verilecekti. Sırp askerleri, Osmanlı kuvvetlerine her seferde/savaşta yardım edecek ve doğal müttefik sayılacaktı.
Anadolu’da Osmanlı’ya boyun eğmeyen/direnen Türk beyliklerine karşı girişilecek operasyonlara da destek verilecekti.
Mektuptaki son öneri: En küçük kız kardeşleri Prenses Olivera’nın Osmanlı’nın yeni sultanı Yıldırım Beyazıt’a ‘nikâhlı eş’ verilmesiydi. Elbette şanına uygun çeyiz de beraberinde gönderilecekti.
Teklif, Osmanlı’nın menfaatleriyle örtüşüyordu. Prenses Olivera ile Yıldırım Beyazıt’ın nikâhı - Sırp güzelinin doğum yeri! - Kruševac’ta - Alacahisar! - Alacahisar Camisi’nde kıyıldı.
Bizim tarihçilere göre, Mileva Olivera Despina, 1. Beyazıt’ın 2. eşi idi. Osmanlı Sultanı’nın ilk eşi Türk asıllı - Germiyanoğulları Beyliği’nden! - Sultan (Devletşah) Hatun’du. Batı ve Bizans kroniklerinde Sultan Yıldırım Beyazıt’ın hanımlarının sayısı 12’yi bulurdu.
- Hıristiyan Hanedanlarla Akrabalık İlişkisi Yadırgandı… -
Nitekim bazı Osmanlı ve Cumhuriyet tarihçileri, Prenses Olivera ile Yıldırım Beyazıt’ın evliliğini uzun uzun anlatmadı. Hatta zımni şekilde eleştirdiler ve Osmanlı’nın yararına görmediler. Oysa Germiyanoğlu’nun kızı ile yapılan ilk düğün ayrıntılarıyla kaydedildi, övgülere mazhar oldu.
Beyazıt’ın Hıristiyan hanedan ile akrabalık tesis edilmesi yadırgandı. Osmanlı’ya geçen bazı bölgelerin - düğünden sonra! - eski sahiplerine iade/hediye edilmesi de memnuniyetsizlik yaratacaktı.
Tarihin de kaydettiği gibi Sırplar sözlerinde durdu: Niğbolu - 1396! - ve Ankara - 1402! - savaşlarında müttefiki Osmanlı’nın yanında durdular. Hele Ankara Savaşı’nda cepheden en son çekilen kuvvetler arasındaydılar.
Prenses Olivera’nın Osmanlı’nın başkenti Edirne’ye getirilişi/girişi de çok mutantandı.
Sırp korumaların, halayıkların ve görevlilerin kontrolündeki zengin çeyizli gelin alayı, tarihte eşine az rastlanacak şekilde karşılandı/buyur edildi. Yer gök sevinç naraları ile inledi. Saraya giden/ulaşan bütün yollara kıymetli, göz alıcı, sanat değeri yüksek halılar serildi.
Halkın elindeki meşaleler gecenin karanlığını gündüze çevirdi. Çalgıcılar en güzel nameleri seslendirdi. Hokkabazlar en ilginç numaralarını gösterdi. Halka akçe, çeşit çeşit yemek ve şerbetler sunuldu. Sırp Prensesi görmediği/göremeyeceği güzellikte, tıpkı Binbir Gece Masalları’ndaki gibi çok renkli rüya yaşadı.
Sırp kafilesi de, Prenses Olivera’ya gösterilen ilgi ve samimiyetten memnundu. Asıl sevinen Prens Stefan Lazaroviç’di. Osmanlı Tarihi uzmanı Nazım Tektaş’a göre, yeni gelinin saklı misyonu vardı: Padişah’ın yatağını paylaşacak dilber-i müstesna aynı zamanda casustu.
Ağabeyinin talimatı ve görüşleri doğrultusunda hareket edecekti. Yıldırım’ı baştan çıkaracak, sonra da Prens Lazaroviç’i övecek ve bağlılığını/hizmetlerini göklere yükseltecekti. Hizmette/bağlılıkta kusur etmediğinden ödüllendirilmesini yineleyecekti. Sınır boyundaki bazı kaleler mükâfat kabilinden sunulabilirdi.
- Osmanlı Müverrihlerine Göre, Yıldırım İşret Âlemlerine Daldı… -
Bazı Osmanlı tarihçileri, ‘Prenses Olivera’yı Osmanlı Sarayı’na şarabı sokan kişi’ diye yaftalayacaktı. Güzelliği ile avucunun içine aldığı 1. Beyazıt’ı içkiye alıştıracaktı. Kafayı bulan, kendinden geçme noktasındaki Sultan’dan ağabeyi için taleplerde bulunacaktı. Semendire ve Güvercinlik kalelerinin akrabalarına bağışlanmasını/geri verilmesini sağlamaya çalışacaktı.
Tâcü't-Tevârih’in yazarı, Hoca Sadettin Efendi’nin Yıldırım Beyazıt hakkındaki tespitleri ürperticiydi: Sultan - evlendikten sonra! - sorumluluklarını yerine getir(e)medi. ‘Yemekler ve içki âlemleri aklını başından aldı. Ülke meselelerini unuttu. Beyazıt, devlet işlerinden elini çekti. Güzel kâfirin sözüne bağlandı.’
Yine Hoca Sadettin Efendi’nin tabiriyle, ‘Dolunay kadar güzel gelin, yıldızı parlak padişahın önünde cilvelendi. Yiğit sultan, gönülleri esir alan güzelin zülfünün tellerine dolandı.’
Tektaş’a göre, Beyazıt ne yaptığını/yapacağını bilecek yaştaydı: Aklı başındaydı! Sırplarla tesis ettiği ittifak, devletin menfaatine, devlet adamlığının ciddiyetine uygundu. - Reşat Ekrem Koçu da benzer düşüncedeydi: ‘Sırpları ezgin ve kindar düşman bırakmaya, kılıcından istifade edilir dost ve müttefik yapmayı tercih etti!’ - Ama Olivera’nın fikri etkisinde kalmak tehlikeliydi. Sinsi planı fark edemeyecekti.
Olivera dinini değiştirmedi.
Ölünceye kadar Hıristiyan akidelerine bağlı kaldı. Sultan 1. Beyazıt da İslâmiyeti seçmesi yönünde baskı yapmadı. Sırbistan’ın güzel prensesi Osmanlı Sarayı’nda inandığı gibi yaşama/ibadet etme hürriyetine sahipti. Orhan Bey’in eşi - Bizans imparatoru VI. İonnes Kantakuzenos’un kızı! - Thedora da dinini değiştirmemişti.
- Çandarlı Ali Paşa, Prenses Olivera’nın Müttefikiydi… -
Kayıtlara göre, Olivera, ülkesi ve ailesi ile pek sıkı ilişki/temas içindeydi. Kız ve erkek kardeşleri her sene düzenli şekilde ziyaretine gelirdi. Çok az kişi ne konuşulduğunu bilirdi. Ama sistemli ve uzun misafirlikler Edirne Sarayı’nda rahatsızlık uyandırırdı.
Aslına bakılırsa Osmanlı, Hıristiyan hanedanlarla akrabalık bağları kurmayı resmi politika şeklinde benimsemişti. Yıldırım Beyazıt’ın annesi Gülçiçek Hatun, - bir kayda göre Bulgar Kralı’nın kızıydı, diğer bir belgeye göre de Rum asıllıydı! - asıl adı Maria’ydı ve Müslümanlığı benimsemişti. - Oğlu tarafından yaptırılan türbesi, Bursa’nın Altıparmak semtinde, Çarıklı Değirmen Sokağı’ndaydı. -
Beyazıt’ın gözde veziri Candarlı Ali Paşa ile Prenses Olivera iş/güç birliği içinde miydi? Sarayda kurulan işret âlemlerinin mucidi/müteşebbisi/destekçisi Ali Paşa mıydı?
Ali Paşa, Sultan 1. Murat’ın şahadeti üzerine savaş meydanın ölesiye vuruşan Şehzade Yakup Çelebi’yi otağa çağırtmış ve boğdurulmasını ve Yıldırım’a saltanat kapısının açılmasını sağlamamış mıydı? Beyazıt üzerindeki etkisine ve yaptırım gücüne pek çok tarihçi tarafından dikkat çekildi, hatta suçlandı.
Osmanlı kaynaklarının çoğu, Yıldırım’ın şarapla tanışmasını Olivera’nın sağladığını ileri sürseler de, Bizans tarihçilerinin savı daha farklıydı. Sultan, şehzadeliği döneminde şarabı tanırdı ve içerdi! Kütahya’da düzenlediği eğlenceler de şarap da yer alırdı.
- Emir Sultan, Yıldırım Beyazıt’ın Damadıydı… -
Yıldırım’ın askeri başarısı tartışılmazdı. Çevresindeki yöneticiler emirlerini uygulardı, karşı duramazdı. Hatta aykırı söz söylemeleri beklenemezdi. Değişen yaşantısını eleştirmek kimsenin haddine değildi. ‘Tatlı canına veda etmek,’ demekti. Ama bir Allah dostu, - 1. Beyazıt’ın da damadı, Hundî Sultan’ın eşi! - Emir Sultan taşı gediğine koydu.
Sultan’ı düşünmeye, gafletten uyandırmaya çalıştı. - Rivayet doğru ise! - Padişah, Bursa’daki Ulu Cami’nin açılışında eseri nasıl bulduğunu soracaktı. Ama cevap çok manidardı: ‘Dört köşesinde dört meyhane eksik!’
Emir Sultan, Yıldırım Beyazıt’ın cemaatle namazı aksatmasını/terk etmesini de sert şekilde eleştirmişti.
Şahitliğinin kabul edilemeyeceği yönünde görüş belirtmişti. Ama Ulu Cami’nin küşadında verdiği cevap ve sergilenen tavır çok daha ağırdı. ‘Manevi ağırlığı hayatının sona ermesini engelledi. ‘
Bostanzade Yahya Efendi (? - 1639), Tarih-i Safi - Duru Tarih! ¬-‘de Yıldırım Beyazıt’ı acımasızca tenkit edecekti. Allah’ın emirlerini, İslâm’ın esaslarını unutan, şarapla dost olan 1. Beyazıt’in Ankara Savaşı’nı kaybedilmesine şaşırmamalıydı.
Prenses Olivera da suçlamalardan payına düşeni alacaktı. Ankara Savaşı, Beyazıt’ın sonunu getirmekle kalmadı. Sırp güzeli, Osmanlı Sarayı’nın farklı rengi Prenses Olivera’nın da hayatının dramını yaşatacaktı.
- Şehzade (Çelebi) Mehmet, Babasını Savaş Meydanında Yalnız Bıraktı… -
Ankara Savaşı öncesinde, Yıldırım ile Timurlenk arasındaki mektuplar, olası mukadderatı belirleyecekti. Beyazıt, ‘Karını kullarımdan birine vereceğim,’ diyecekti. Timur da öfkesini ateşleyen hitaba uygun davranmayı yeğleyecekti.
Osmanlı tarihçilerinin kabul etmemesine/kayda geçmemesine rağmen, ‘Prenses Olivera’ya - rivayete göre! - yarı çıplak içki servisi yaptıracaktı.’ Eşi de aynı salondaki demir kafesin içindeydi. Yıldırım Beyazıt son ana kadar savaş meydanı terk etmedi. Çevresinde güvenliğini sağlayan 3 bine yakın yeniçeriyle direndi.
Müttefik Sırp askerleri de yanındaydı. Oğullarının bazıları kaçarken, bazıları da - Musa Çelebi ve Mustafa Çelebi! - babalarından ayrılmadı, esir düştü.
Osmanlı Ordusu’na destek veren kimi Türk boylarının Timur’un safına eklenmeleri savaşın kaderini değiştiren çok önemli gelişmeydi.
Sultan’ın oğlu, Amasya Sancakbeyi (Çelebi) Mehmet de - henüz 13 yaşındaydı! -, boğazlaşmanın en sıcak anında kendisine bağlı birlikleri geri çekti ve meydan-ı cehennemden ayrıldı. Öz evladı, babasını acı kaderiyle baş başa bıraktı. Yoldaşını/atasını yarı yolda terk eden Çelebi Mehmet, Osmanlı tahtına çıkacaktı.
Bazı tarihçilerin yazdıklarına göre, Prenses Olivera da savaş alanında esir alınanlar arasındaydı. Ama çoğu vakanüvislere bakılırsa Bursa’da saklandığı evde 2 kızı ile yakalanacaktı.
- Timur, Bursa’yı Yağmaladı… -
Savaşın kazanılması, Yıldırım’ın esir alınmasından sonra Timur, ordusunu durdurmadı. Osmanlı’nın önemli şehri Bursa’ya girilmesini ve yağmalanmasını emretti. Timur kuvvetleri şehirde talana başlayınca can pazarı yaşandı. Tarihi şehir ev ev, mahalle mahalle elden geçirildi. Prenses Olivera, 2 kızı ve hizmetine bakan cariyelerle saklandıkları konutta yakalandı. Tanıtılınca kendilerine dokunulmadı; Timur’un ordugâhına gönderildiler.
Timur’un ordusu Bursa’yı çapulladı, Osmanlı’nın hazinesini gasp etti ve geri döndü. Yunan asıllı Bizans Tarihçisi Laonikos Halkokondilis (1423-1490)’in anlatımına göre, Timur kazandığı zafer sonrasında büyük bir ziyafet verdi.
Yıldırım Beyazıt’ı da davet etti. Ama yenik padişah demir kafese hapsedilmişti. Nikâhlı eşi Prenses Olivera, yarı çıplak halde davetlilere içki servisinde bulundu/içki servisi yapmaya zorlandı. Batı kökenli başka tarihi kaynaklarda da olay benzer şekilde tekrarlandı.
Başka bir tarihçinin satırları millî onuru zedeleyiciydi: Timur’un zafer kutlamasında, Bursa’dan getirilen hizmetliler ve halayıklar de bulundu. Hatta bazıları Yıldırım’ın odalıkları ve cariyeleriydi. Yenik hükümdar durumu gururuna yediremezsen, Timur mutluydu.
Şarabını sevinçle yudumladı. Timur yanlısı kaynaklarda demir kafese koyma hususu yer almadı. Yıldırım Beyazıt şanına uygun ağırlandı/misafir edildi. Timur, saygıdeğer misafiriyle özel şekilde ilgilendi ve sıkça sohbet etti.
Hatta adı geçen ünlü ziyafete davet edildi. Hürmette kusur edilmedi, şarap bile ikram edildi. Timur’a göre, Yıldırım dersi hak etmişti. Mektuplarındaki taleplerini dikkate almamıştı. Müslüman hükümdar, Hıristiyan prensesle evlenmemeliydi. Ankara Ovası’ndaki mağlubiyet Tanrı’nın ilahi uyarısıydı.
- Yıldırım’ın Ölüm Sebebi Üzerine Çeşitli İddialar Mevcuttu… -
Aynı kaynaklara göre, Prenses Olivera, Timur’un huzurunda Müslümanlığı kabul etti. Emir Timur, Yıldırım’ın 2 kızını da evlendirdi. Uruz Hatun’u akrabası Ebu Bekir ile Paşa Melek’i de bir komutanının oğluyla baş göz etti.
Osmanlı’nın talihsiz hükümdarı Yıldırım Beyazıt, 8 Mart 1403’de ruhunu teslim etti.
Bazı kaynaklara göre, yaşadığı drama daha fazla dayanamamış, yüzüğündeki zehiri içerek hayatına son vermişti. Bazı savlara göre, nikâhlı karısının içki dağıtmasından derin üzüntü duymuş, başını demir kafesin parmaklıklarına vurarak canına kıymıştı. Bazı çağdaş tarih yazılarına göre de kalp krizi neticesinde vefat etti.
Yıldırım’ın naaşı Akşehir’deki Mahmut Hayrani Türbesi’ne defnedildi. Daha sonra da oğlu Musa Çelebi serbest bırakıldı. Babasının cenazesini Bursa’ya götürmesi sağlandı.
Prenses Olivera, Sırp yetkililerin etkin çabaları neticesinde salıverildi ve ülkesine döndü. Kardeşi Stefan Lazarević’in yanına sığındı. 1444’de kadar yaşadı. Anılarını bir papaza anlatıp kayda geçmesini sağladı. Yaşam öyküsü günümüze kadar ulaştı.
Osmanlı’nın bir dönemine imzasını bırakan güzel prenses, Kladovo yakınlarındaki bir manastırda uzun süre ‘çile doldurdu’.