Son yıllarda tarih dizileriyle yatıyor tarih dizileriyle kalkıyoruz. 1970’li yıllarda, genelde Cüneyt Arkın’ın oynadığı tarih filmlerinden sadece görsel olarak daha iyi sahnelerin olduğu diziler bunlar. Daha iyi efektler, daha profesyonel müzikler kullanılıyor bu dizilerde. Tarih dizileri çoğalınca sosyal medya gibi mecralarda da tarih tartışmaları yaşanıyor.
Her milletin kendi tarihini sevmesi, tarihindeki başarılarıyla övünmesi gayet normaldir. Ancak bu övgü tarihten ders almanızın önüne geçiyorsa, tarih zindanında boğulursunuz. Kılıç-kalkan oyunu gibi tarih anlatmak, görsel efekt ve fon müziği ile duygulara hitap etmek, sinema dili açısından ilgi çekebilir. Ancak tarih ve geçmişten heyecan duymak için değil, ders ve ibret almak için öğrenilmeli.
Osmanlı’yı Kim Yıktı?
Sosyal medyada tarih tartışmaları bazen diziler ve filimler yüzünden yaşanıyor bazen de milli bayramlar da tartışmalar çıkıyor. Osmanlı’ya düşman olanlar İstanbul’un fethi günlerinde, Cumhuriyet’e karşı olanlar Cumhuriyet’in kuruluş simgesi olan bayramlarda gösteriyor tepkilerini.
Türkiye’de dindarlara Osmanlı’yı, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran kadroların yıktığı anlatıldı yıllarca. Koca bir imparatorluğu birkaç kişinin birkaç yılda yıktığına inananlar hâlen var maalesef. O kafaya sahip bir profesör “600 yıllık imparatorluğu 6 yılda nasıl yıktılar?” diye kitap bile yazmıştı bir ara. Osmanlı’nın altı yıl içerisinde yıkıldığına inanmak için cahil olmaktan daha çok ahmak olmak gerekiyor.
Osmanlı dışarıdan gelen saldırılar yüzünden değil, içeriden çürümeler yüzünden yıkılmıştır. Bu gerçeği anlamak gerekiyor. Çürümeyi engellemek için atılan adımlar yıkılışı durduramadı. Batılılaşma meselesi de Cumhuriyet ile başlamadı. İçerideki çürümeyi ve Osmanlı’nın sürekli gerilemesini engellemek için başlamıştır Batılılaşma hareketleri. Yıkılmadan neredeyse 150 yıl önce başlayan batılılaşma çabalarını, Cumhuriyet dönemi kararları sanacak kadar tarih bilgisinden mahrum insanlar, yıllarca dindar gençlere tarih anlattılar. Şapka Kanunu’ndan neredeyse yüz yıl önce çıkartılan fes kanunu, batılılaşma sürecinin bir parçasıydı.
Osmanlı Neden Yıkıldı?
Bu sorunun cevabını özetleyerek vermek zordur. Ancak devletler de insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölürler. Osmanlı İmparatorluğu da aynı süreci yaşamıştır. Sadece Osmanlı değil, tüm imparatorluklar devrini tamamlamıştır 20. yüzyılın başında. İmparatorluklar yerlerini birçok farklı ülkeye bırakmak zorunda kalmıştır. Birinci Dünya savaşı gibi çok büyük bir savaş sonrası, dünyanın eskisi gibi kalması imkânsızdı zaten. Bazı ülkeler imparatorluk ailelerine sahip çıkarken, birçok ülke yeni devletleriyle eskisi arasındaki bağı kopardı. İmparatorluk öncesi veya kendi ülkelerini kurdukları bölgenin şartlarına göre yeniden devlet oldular. Osmanlı İmparatorluğu’ndan nasıl ki birçok farklı devlet çıkmışsa, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndan da birçok farklı devlet çıkmıştır. Bu yeni devletler yenidünyaya ayak uydurma mücadelesi vermiş, kimisi öne çıkmış bazıları da geride kalmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında yaşayan milletlerin de önemli bir kısmı kendi devletlerini kurmuş ve kendi sınırlarını belirlemişler. Daha sonra aile içi kavgalarla birkaç ülkeye daha bölünenler de olmuş.
Osmanlı Geri Gelecekmiş!
İlk gençlik yıllarımız da bize “Osmanlı yıkılan bir medeniyet değil, durdurulan bir medeniyettir. Osmanlı yeniden ayağa kalkacak!” gibi sloganları çok söylerdiler. O gençlik heyecanıyla hepimizin hoşuna giderdi. Bütün milletler tarih boyunca en başarılı oldukları dönmeleri sürekli anlatır ve hep onunla övünürler. Bizim tarihimizde de “İstanbul’u fethetmiş” olmak gibi bir gurur var. Buna hepimiz seviniyoruz.
Osmanlı tarihiyle ne kadar övünürsek övünelim, iki şeyi doğru yapmak ve yeni nesillere doğru anlatmak zorundayız. Birincisi başarılı yıllarımızda neden ve nasıl başarılı olduğumuzu doğru anlamak ve anlatmak zorundayız. İkincisi ve çok daha önemlisi, tüm bu başarılarımıza rağmen neden geriledik ve yıkıldık? Nerede hata yaptık? Ne zaman, nerede ve neden hata yaptığını öğrenmeyenler, aynı hataları yapmaya devam ederler.
Kılıç Değil Kalem
“Kalem kılıçtan keskindir.” inancıyla büyümüş bir medeniyetin çocuklarıyız. Buna rağmen film ve dizilerde hep kılıç-kalkan var ama kalem yok. “İki şey dünyaya hükmeder, birisi kılıç, diğeri düşünce. Kılıç, eninde sonunda düşünceye yenilir.” diyor Napolyon.
Prof. Niyazi Kahveci “Çağımız ve Türkiye” kitabında “Ege bölgesi bugün incir ve zeytin ağaçları ile meşhur. Aynı bölge insanlığı aydınlatan felsefenin doğduğu, büyüdüğü yerlerden birisidir. İncir ve zeytin toprağın, düşünce zihnin ürünüdür.” diyor. Zihinlerin ürün vermesini destekleyecek ve besleyecek sahneler yoksa bir tarih dizisinde, o dizinin kime ne faydası olacak? Medeniyetler hamasetle değil, bilgi ve düşünceyle kurulur.
Osmanlı’nın Torunları Cumhuriyet’in Çocuklarıyız
Eskisi kadar olmasa bile Türkiye’de sürekli Osmanlı’yı övüp Cumhuriyeti eleştiren bir kitle her zaman var oldu. Her insan gibi her devletin ve her rejimin artıları eksileri olacaktır. Osmanlı dönemi de bizim tarihimiz, Cumhuriyet dönemi de bizim tarihimizdir. Osmanlı’yı eleştirip Cumhuriyeti övmek veya Cumhuriyeti övüp Osmanlıyı sürekli kötülemek tarih zincirinden kopmadır. Bu coğrafyada yaşayan herkes Osmanlı’nın torunları Cumhuriyet’in çocuklarıdır.
Geçmiş Değil Gelecek
Yaşadığınız mahalleye, şehre, ülkeye bir faydanız yoksa hangi dünya görüşüne sahip olduğunuzun bir anlamı yoktur. Dikili bir ağacınız yoksa mevcut olan ağaçları koruyun ve sulayın. “Kimseye bir zararım yok” demenin bir anlamı yok, kimseye bir faydanız olmadıktan sonra. Tarih bilginiz, geleceğe yönelik atacağınız adımlar için yol ve yön göstermeli. Dikiz aynası önemlidir ancak sürekli dikiz aynasına bakarak ilerlemeye çalışırsanız kaza yaparsınız.