Dinde hükümlerin kaynağı Kuran ve masumlardır. Bir şeyin helal, haram, farz, müstehap, mekruh oluşunun kaynağı Kuran ve Ehlibeytdir. Ölülere Kuran okunur mu, okunmaz mı, hükmü nedir sorularının cevabı Kuran'da ve Ehlibeyt hadislerinde ve müçtehitlerimizin fetvalarında aranmalıdır.
Kuranı kerim akıl sahiplerine nazil olup hidayet kitabı olduğunu açıklamasına rağmen, ne yazık ki Müslümanlar onu genelde kılıflar dikerek evlerinin duvarlarına veya cenaze meclislerine yahut kabristanlara hapsetmişlerdir.
Çanta içinde duvara asılı olan Kurana çocuk elini uzattığı zaman bazı cahil olan anne babalar, aman ha, sakın ha o Kurandır çarpılırsın ona dokunma derler. Daha çocuk yaşta Kuran çocuğa sevdirileceğine onun çarpan bir şey olduğu çocuğa anlatılır. Anne baba Kuran konusunda çocuğa böyle yaklaşırsa o çocuğun ruh halini bir düşünün. Böyle bir çocuk Kurana yaklaşmak ister mi artık.
Kuranı sadece cenaze meclislerine ve kabristanlara hapsetmek ona yapılan en büyük zulümlerden birisidir. Nedense birçok Müslüman Kuranı Kerimi cenazeleri olduğunda hatırlarlar ve din âlimine cenaze meclisimizde çokça Kuran okunmasını istiyoruz derler.
Oysa Kuran ölmüş olan BAZI insanlar adına okunduğunda ona fayda sağlamaz. Okunan ayetler bazı ölmüş insanların azabını hafifletir veya kabrini nurlandırır ama bazılarının da azabının çoğalmasına vesile olur. Dolayısıyla Kuranın bazı ölmüş insanların ardından okunması ona faydalı olabileceği gibi zararı da olabilir. Nasıl Kuran bazılarının hidayetine ve bazılarının ziyana uğramasına sebep oluyorsa bazılarının da azabının çoğalmasına veya hafiflemesine sebep olur.
Dünya yaşamında Kurana, hüküm ve emirlerine amel etmeyen bir insana okunan Kuran ona neyi sağlar. Mesela ömrünü faizle, gıybetle, fitne ve fesatla geçiren ve ölen bir insana bu haramları içeren ayetler okunduğunda Kuran ve melekler o adamın ruhuna; Şu ayetleri işitiyor musun, dünyada bunlara amel etmen gerekirken bu kavramları ihlal ettin ve amel etmedin diye onu kınarlar ve azabının çoğaltılmasını sağlarlar.
Ama insan dünya yaşamında Kuran ile beraber olur ona amel ederek yaşarsa bir Fatihanın bile onun ruhuna faydası olur.
Ama ne yazık ki kendilerini aydın gören bazı zavallılar, ölmüş bir insanın ardı sıra onun adına yapılanların ona hiçbir faydası yoktur demişlerdir. Oysa bu yanlış bir düşüncedir. Zira böyle olmuş olsaydı, rivayetlerde bir insanın öldüğü ve kabre bırakıldığı gece onun adına sadaka vermeniz, iki rekât vahşet namazı kılmanız sünnettir diye buyrulmazdı. Ölmüş insanlarınızı unutmayınız, onların mezarlarına ziyarete gidiniz, onlar için dua ediniz rivayetleri bu yapılanların onlara faydasının olduğunu gösterir. Bu tür düşünceler aslı olmayan düşüncelerdir ve bir varsayımdan ibarettir.
Bu görüşü savunanlar sadece görüşlerini söylemişler ama görüşlerini ispat edecek bir delil söyleyememişlerdir. İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyorlar; “Bir insan anne ve babasının mezarına gider ve sağ elini kabre bırakarak bir fatiha süresi ve yedi Kadir süresi okursa yerinden kalkmadan, Allah o kabirde yatanın ve onları okuyanın günahlarını affeder.”
Ayetullah Seyid Sistani kapsamlı risalesinde cenaze hükümleri babında 783. meselede şöyle buyurmuştur; "Müminlerin ve müminlerin kabirlerine ziyarete gitmek müstehaptır. Kabir ehlini ziyaret etmeye dair bir takım adaplar zikrolunmuştur. Örneğin; İnsan kıbleye doğru elini kabrin üzerine bırakarak yedi defa Kadir süresini okuması. On bir defa İhlas süresini okuması. Yasin ve Mülk süresini okuması ve diğer şeyler ki geniş çaplı kitaplarda zikrolunmuştur.
Yine Ayetullah Seyid Sistani ve diğer müçtehitlerimiz şöyle buyurmuşlardır;
"Kabirleri ziyaret etmek, Kuran okumak, onlar adına hayrat vermek müstehaptır"
Eğer bu düşünce doğru olmuş olsaydı, şeriatta valideyn namazı diye bir kavramda olmazdı.
Dimyeri Hayatul Hayvan isimli kitabında şöyle bir olay yazmaktadır; Bir dönem Mısırın yöneticiliğini yapan sultan Ahmet b. Tulun öldükten sonra, oğlu her Cuma akşamı babasının mezarı başında Kuran okuması için ücret karşılığı bir şahısla anlaşır. Bu şahıs her Cuma akşamı anlaşma gereği belirli bir saatte gelip Kuran okurmuş. Bir zaman sonra artık gelmeye başlamamış. Ahmet b. Tulunun oğlu şahısın gelmediğini ve Kuran okumadığını öğrenince, o şâhısı buldu ve neden babasının mezarında Kuran okumadığını sordu.
Şahıs bana verdiğin ücretin tamamını sana geri iade edebilirim, yalnız benden babana Kuran okumamı isteme dedi. Oğlu, Neden? Eğer sorun para ise iki katını verebilirim dedi. Şahıs on kat fazla da versen olmaz dedi. Bunun üzerine Ahmet b. Tulunun oğlu, ya okumama sebebini bana açıklarsın yahut aksi takdirde seni bırakmam dedi. Şahıs sonunda mecbur kalarak Kuran okumama sebebini şöyle anlatmaya başladı; Ben birkaç Cuma akşamı babanın mezarında Kuran okuduktan sonra bir Cuma akşamı babanı rüyamda gördüm.
Bana yalvararak, benden kendisine Kuran okumamamı ısrar ediyordu. Ben sebebini sorduğumda bana şöyle dedi; Sen benim ruhuma Kuran okudukça, melekler bana bu ayetleri dinliyor musun, bunlara dünyadayken amel etmen gerekirdi ama sen amel etmedin diyerek azabımı çoğaltıyorlar. Siz okunan Kuranların bana faydasının olduğunu düşünerek okuyorsunuz oysa siz okudukça benim azabım çoğalıyor. Onun için bana Kuran okumanızı istemiyorum diyordu.
Aziz kardeşlerim bu ve benzeri hadiselerde şunu gösteriyor ki, Kuran her okunana fayda sağlamaz. Ancak ve ancak Salihlere, müminlere fayda sağlar.
Nefis Tezkiyesi kitabından sayfa 137
Selam ve dua ile...