Cumhuriyet gazetesinde yayınlandığında gürültü kopan ama aslının odatv.com olduğu anlaşılan "ABD Boğaziçi arazisine el koyabilir" başlıklı haber üzerine tartışmalar yaşandı.
Haklı olarak yaşandı: Çünkü son 7-8 yıla kadar "Atatürkçü", "solcu", "bağımsızlıkçı", fena halde "vatansever" olarak bildiğimiz yayın organlarında bu başlıkları görmek oldukça yadırgatıcıydı.
Yukarıdaki duyguların azıcık kırıntısı kalmış birisinin, başka bir başlıkla vereceği haberin, adeta Amerika'nın Sesi - VOA manşetiyle verilmesi, yıllarca odatv'de yazmış, haber yapmış beni de oldukça üzdü.
Hele Amerikan denizcilerinin 2 Şubat 2021 gecesi tam da Rumelihisarı'nın* (Boğaziçi Üniversitesi'nin) önünden geçerken attıkları alçak mesajdan üç dört gün sonra bu haber yazının yayınlanması gerçekten acaba tesadüf mü diye insana sorduruyor.
Emeklerime değil üzüntüm, -hayatım zaten boşa harcanarak geçti, iyi yönetemedim-, eşe dosta rezil olduk, ona.
Bu yaşa geldim hâlâ hayal kırıklığı yaşıyorum: Saflığın ve öğrenmenin yaşı yokmuş demek ki.
ODATV'DE NASIL YAZMAYA BAŞLADIM
Soner Yalçın'ın Ankara'da 2000'e Doğru dergisinde çalıştığı yıllarda ben de Edebiyat ve Eleştiri adlı dergiyi (1992- 2017) çıkarıyordum. Yüz sayı çıkardığım dergiyi kapatmıştım. Halk Tv'de 2019'un Eylül ayında Gerçek Edebiyat adıyla edebiyat programı yapmaya başlamıştım. (Halk Tv'ye Kılıçdaroğlu'nun yapıp ettiklerine bizzat şahidim; başka yazı konusudur.)
Kocatepe Camisi'ndeki bir cenazede Soner Yalçın, -2009 ya da 2010'du yanılmıyorsam-, odatv adlı site kurduklarını, orada sanat edebiyat yazıları yazabilirsem sevineceğini söyledi. Seve seve kabul ettim. Ve 2019'un ortalarına kadar yüzlerce yazı, haber yazdım.
"Haber yazdım" diyorum, çünkü Soner Yalçın, Doğan Yurdakul, Ahmet Şık ve -Nihat Genç'in deyimiyle- "iki Barış" ansızın tutuklanmış, site o karanlık yıllarda FETÖ'nün birinci derecede saldırısı altında kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.
Ankara'dan, odatv'nin Ankara temsilcisi değerli dost değerli insan rahmetli Mümtaz İdil, Nihat Genç ve ben haber yapmaya da başladık; parola odatv kapanmamalıydı! Ancak Nihat'la telefonda bile konuşamıyorduk; odatv'den dışarıda kalan artıklar bizlerdik; sıra bize de gelebilirdi.
Karanlık yıllardı, en küçük bir maddi manevi çıkarım olmadığı halde, çok gecem bu sabah almaya gelecekler diye (sabahları kapıya dayanıyorlardı) uykusuz geçti, ama BOP'un bu saldırılarına karşı geri çekilmek, korkup kaçmak, benim gibi 12 Eylül işkenceleri ve zindanlarını tatmış birisinin karakteri değildi. Odatv'yi ayakta tuttuk. Neyse, kendimi konuşmayı sevmem; belki bunun için kimse de benim yaptıklarımdan söz etmez; yalnızca haberi yayına koyan Şahin, Fethi ve gmail tanıktır; bu hikaye başka hikayedir.
Biz FETÖ'ye, BOP'a karşı olduğumuz için, odatv'nin bu çizgisini korkmadan yılmadan "İki Barış" hapisten çıkana dek sürdürdük. İnsanlara, umutsuzluğun en yoğun yaşandığı o karanlık günlerde, “hâlâ korkusuz bağımsızlıkçı vatansever Atatürkçülerimiz var, ölmediler, onlar vatanlarına sahip çıkarlar” iyimserliğini diri tuttuk.
İşte bugün geldiğimiz "nokta"da şu soruyu -elbette epey geç kalmış olarak- soruyorum: Biz mi değiştik yoksa odatv'mi değişti?
Ya da kimse değişmedi: odatv aslında hep böyleydi, biz de hep böyle saf mıydık!
BİR KAÇ SÖZ
BOP'un gereği olarak iktidara getirilmiş "BOP temsilcisi AKP" olarak yaptığımız değerlendirme eksik değil mi?
Acaba Türkiye Cumhuriyeti iktidarını düzenleyenler muhalefetini düzenlemeyi akıllarına getirmediler ve es mi geçtiler?
Buna şu son on yılda yaşadıklarımız gördüklerimizden sonra kimse inanır mı?
BOP'un yalnızca iktidarı teslim ettikleri "İslamcı" ayağı mı var sanıyorsunuz. BOP tasarlayıcıları -ki Ankara'da ABD Büyükelçiliği'nde bir "CHP masası" her zaman vardır- "laik" kesimi boş mu bıraktı yani?
BOP'un temel araçlarından biri ve turnusolu PKK ve HDP'dir: Yani Türkiye'nin bölünmesi.
"Laik-sol-sosyal demokrat" kesimin BOP'çularını işte bu turnusolda rahatça bulabiliriz.
Son seçimlerde "laik-Atatürkçü" yazarlar Yılmaz Özdil'in, Uğur Dündar'ın, Ataol Behramoğlu'nun, Emre Kongar'ın HDP'ye oy isteyen yazılarını acıyla okuduk. -Ne kadar da üzülmüştüm, inanamamıştım- Hele Orhan Bursalı'nın HDP'ye oy verin çağrısını okuyunca, başıma taş düşmüş gibi anımsıyorum!
CHP'nin ve Cumhuriyet gazetesinin, üç kuruşa sigortasız çalışıp Türkiye'nin en iyi edebiyat programı yaptığım Halk Tv'nin son durumu ortada. Kılıçdaroğlu'nun CHP'si, BOP'un AKP'si "Çözüm süreci"'ni kapalı kapılar ardında sürüklerken, o daha tehlikeli öneride bulunuyordu: TBMM'ye gel orada açık işleyelim cinayeti diyordu.
Yani Atatürk'ün kurduğu partisinin de imzasıyla Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'i kendi elcağızımızla dini nikahla değil, resmi nikahla bölelim diyordu CHP! (Hâlâ gönlü bunda.)
Odatv'nin, şimdi BOP'çuluğun bayrağını devralmış CHP'nin destekleyicisi haline gelmesi, Nihat Genç'i, beni ve on binlerce odatv okurunu darmadağın etti. (Rahmetli Mümtaz İdil bunu görmeden aramızdan ayrıldı.)
Sevgili Soner Yalçın, Erdoğan'a muhalefet edeceğiz diye "Cihangir solcuları"ndan olmak, Kavalacı, Kaftancıoğlucu olmak, HDPKK ortakları, Fethullah sevicileriyle dans etmek, sence de odatv'ye yakışıyor mu?
Bu halk AKP'nin de peşinden gider BOP'un da. Çok yanlış yapar, çok da yapmıştır ama, sonunda mutlaka gerçeği kavrayıp ayağa kalkar ve siz açıkta kalakalırsınız! Bir imparatorluk/lar halkıdır, sabreder, belki görmezden gelir ama özünde antiemperyalisttir. Unutmaz kardeşim!
*
Biz odatv'de yukarıdaki başlığı asla atmazdık. Eğer böyle bir başlık görseydik soruşturur ve bir an önce ayrılırdık.
Nihat Genç'in Odatv'yi suçlayıp ayrıldığı halde, yine de toz kondurmadığı "iki Barış"ın adını son aylarda niçin hiç anmadığı, zaten her şeyi açıklıyor.
*Robert Kolej'in kurucusu Cyrus Hamlin'in Rumelihisarı sırtlarına çıkarak, "Fatih'in İstanbul'u aldığı surlardan bu milletin kültürünü fethedeceğim" demesi belki rivayettir ama ölümünden sonra yayınlanan “Among the Turks (Türkler Arasında)” adlı hatıratında Robert Koleji'ni kurmak için Rumelihisarı tepesinin seçmesinin sebebi olarak "Fatih'in İstanbul'u fethe buradan başlamış olmasını" göstermesi buz gibi gerçektir.
Ahmet Yıldız