Usta oyuncu Kemal Sunal'a yaptığı eleştiriyle gündeme oturan Eski Yeni Şafak Yazarı Cemile Bayraktar'a ünlü isimler ve yazarlardan tepki paylaşımları gelmeye devam ediyor.
Her geçen gün artan tepkiye Oda Tv yazarı Nihat Genç'te kayıtsız kalmadı. Genç, bugünkü köşe yazısında usta sanatçı Kemal Sunal'a dair bir yazı kaleme aldı.
İşte Nihat Genç'in o yazısı;
'Mizah üzerine konuşabilmek için hacivat-karagöz, ortaoyunu, meddah ve 50'li yıllardan sonra Marko Paşa, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Haldun Taner'in Kabare Tiyatrosu, Ertem Eğilmez filmleri, vs. Gırgır Dergisi ve türevlerinin bu ülkedeki dönemlerine ve sosyolojik karşılıklarına bakmak lazım.
Hızla Kemal Sunal filmlerine girelim, Kemal Sunal filmlerinin çok yüksek izlenme oranları sosyolojik bir açıklamayı zorunlu kılar. 80'li yıllar Ankara ve İstanbul şehirleri şehir merkezinden beş, hatta on katı büyük gecekondularla çevrilmiştir.
Tek kanal TV vardır ve sansürlüdür, radyo tek kanaldır, sokak ve gece eğlencesi yok denecek kadardır, tiyatro ve sinema sansür altındadır ve seslendiği kitle çok azdır.
Ve gecekonduda oturanlar işsiz ve "umutsuzdur", çocuklarını çok iyi okullarda okutma şansları yoktur, çok ciddi projeler ve iş sahaları kuracak imkanları yoktur ve çoğunluğu devlete kapıcı ve odacı dışında yerleşecek güçleri yoktur. Şehirde hayatlarını çekip çevirecek bilgileri, uzmanlıkları, donanımları hiç yoktur.
Ve totodan, piyangodan ve şans'tan başka "umutları" hiç yoktur.
İşte Kemal Sunal bu karanlık geçiş döneminin ürünü bu halkın kahramanıdır.
Kemal Sunal'ın kahramanları "elinde hiçbir imkanı, parası, bilgisi, uzmanlığı olmayan" çaresiz bir insanımızdır, ezilmekte, aşağılanmakta, yenilmekte, kovulmakta, becerememektedir, devlet ve zenginler ve güçlüler karşısında sürekli dayak yemektedir.
Yani şehirden beş kat büyük şehri kuşatmış gecekondu halkınının özeti ve sonra da büyük halk kahramanıdır.
Projesi olmayan, işi olmayan, becerisi olmayan Kemal Sunal, hayatın bu imkansızlıkları arasında nasıl yaşasın?
İşte o günkü çaresiz milyonların en büyük endişesi bu karnını nasıl doyuracak, nasıl iş bulacak,nasıl yapacak, nasıl olacak, sorusudur.
Kemal Sunal'ın tek şansı "tesadüfler"dir, kafasına saksı düşer aklı yerine gelir, ringe çıktığı iri kıyım pehlivanı yenmesi mümkün değildir ama rakibini kas gücüyle değil gıdıklayarak mat eder, hiç umut kalmamışken bakarsın birden "piyango" çıkar. Küçük hileler yapar. Küçük yalanlar söyler. Kaytarır, tembelliğe vurur. Gerçek ortaya çıkınca da salakça cevaplar verir.
Yani halkımız Kemal Sunal'da kendini bulmuştur.
Ve üşenmedi, Kemal Sunal'ın kendisi de bu büyük halk sevgisini oturup akademik olarak okuyup araştırıp inceledi.
Kendisiyle oturup uzun uzun şaban, davaro, salako vs. filmlerinin sırrını konuştuk.
Kendi fikri özetle şudur, Şaban, dedi, "anarşist", kurallara uymaz. Ancak bunu bilinçle değil, hukuku, kuralı, kaideyi beceremediği ve en çok imkanı olmadığı için yapar.
"Kısa yoldan zengin olmak ya da başarmak için hilelere yalanlara ihtiyacı vardır, çok sevilmesinin sebebi 'kuralsız' oluşudur. Gecekonduda oturan halkımızın beceremediği de bilgidir, uzmanlıktır, gerçek başarı öyküsüdür. Gecekonduda oturan halkımızın becerebildiği ise kaytarmak, yalan söylemek, küçük hilelere baş vurmak, şans ve tesadüflere umut diye bağlanmak, vs.dir."
"BİLMİYORUM SİZİ 'GIDIKLANMAKTAN' BAŞKA NE GÜLDÜREBİLİR"
Yazımıza dönelim.
Yani Kemal Sunal filmleri sadece bir güldürü değil, sosyolojik bir gerçeklik üzerine oturur.
Buyrun Cemile Bayraktar hanımefendinin sözlerine, hangi sosyolojik gerçeklik üzerine hangi mizah anlamış değil, tam tersine, Cemile hanımın sözleri Kemal Sunal filmlerinin ne kadar gerçek olduğunun en büyük şahidi, delili.
Mesela şimdi siz hangi bilgi, hangi uzmanlık, hangi kariyerle "yazarlık" yapıyorsunuz?
Hangi şans, hangi piyango, hangi küçük yalanlar, hangi hileler sizi yazar yaptı?
Asıl soruya gelelim; sizler de tıpkı Kemal Sunal kahramanları gibi gecekondudan çıkıp, hileler yapıp, yalanlar söylediğiniz halde, halkımız neden Kemal Sunal'ı çok seviyor ve sizin yazarlarınızı hiç sevmiyor!
Açalım, bu küçük hilelere baş vuran Kemal Sunal'ı halkımız niye çok sever, çünkü halkın aşık olduğu, kendinden gördüğü aslında "sadelik ve samimiyetidir."
Halkımız Şaban'ın temiz vicdanını çok yakından tanır ve onun hilelerini, beceriksizliğini görmezden gelir ve (bu düşük zekada bir büyük karşı oyun becerisi olarak) hile ve yalanlarını ise büyük zeka ürünü olarak görür.
Mizahta sadelik ve samimiyet öyle kolay başarılabilecek bir şey değildir, yalanlarını, kaytarmasını affettirecek kadar bir temiz vicdandan konuşuyoruz ve beceriksizliklerini affettirmeyi başaran kahramanın karakteri de çok önemlidir.
Şöyle, bir sinema sanatçısı olarak Kemal Sunal değil, bir insan olarak Kemal Sunal'ın hayatı, oynadığı karakterin bu sadelik ve samimiyetine ve yoksulluğuyla örtüşecek kadar birebir nerdeyse aynısıdır.
Bu ülkede en çok izlenen filmlerin kahramanı olduğu halde (şüphesiz insani bir durum, bugün ailesi ve çocukları imtina ediyor ya da halkımızı mahcup etmemek için söyleyemiyor olabilirler) beş parasız yaşadı, yoksulluğun dibine vurdu, milyonların sabah akşam Kemal Sunal'ı izlediği yıllarda Kemal Sunal'ın cebinde beş kuruş, evet, beş kuruş yoktu.
Tıpkı rolü gibi, oynadığı kahraman gibi, gerçek hayat karşısında çaresiz ve umutsuzdu.
Yani bir insan olarak Kemal Sunal, rolündeki kahraman gibi hayatında küçük hilelere, küçük yalanlara baş vurmadı, tembellik yapıp kaytarmadı ve şansa ve piyangoya hiç güvenmedi, oturdu ve bir ömür film setinden film setine koştu.
Siz, Cemile Bayraktar hanımefendi, birkaç yazınızı okudum, görüyorum ki, bir iş, bir beceri sahibi değilsiniz ve bu hayatta tutunabilmek için küçük hilelere, küçük yalanlara tıpkı Kemal Sunal'ın kahramanları gibi bilgisizce, aptallıklara, salaklıklara, kurnazlıklara pekala başvurabiliyorsunuz.
Yani Kemal Sunal'ın rol olarak halkımıza gösterdiği Şaban ve Salako karakterini capcanlı gerçek hayatınızda kurnazlıkla oynuyor ve bunun farkında değilsiniz. Bilmiyorum sizi "gıdıklanmaktan" başka ne güldürebilir?
Oysa o gecekonduların yerine çoktan TOKİ'ler dikildi, kalorifer ve pencereleri var, biraz daha kendinizi güvende hissedebilir biraz daha zeki olabilir ve Kemal Sunal'ı aşmış mizah ürünleri pekala verebilirsiniz.
Oysa o gecekonduluların ulaşamadığı devlete ve siyasilere ve güçlülere çok da yalanlar söyleyip, kurnazlıklar yapmadan ulaşma şansına sahipsiniz ve bu derin, gizemli ilişkilerin mizahını çok daha yüksek ve eğlenceli yapabilmek elinizde.
Oysa dönem değişti, mizah anlayışı da gelişti, mesela kitleniz ve sizler artık gecekondularda yaşamıyorsunuz. Mesela elinizde kırk çeşit TV yayını ve elinizde dünyayı gösteren cep telefonu var, resimler ve görüntülerin çoğalmasıyla eğlenceden eğlenceye koşup bilginizi, kültürünüzü gülerek eğlenerek, yazıp çizip mizahınızla bizlerin de bilgisi ve kültürünü artırabilir, bizleri de pekala "düşündürtebilirsiniz."
Neden hala Kemal Sunal'ın kırk yıl önceki "sosyolojisinde" kaldınız?
Çünkü giyim kuşamınız, banka hesabınız, imkanlarınız gecekondudan çoktan çıktı ancak beyniniz hala helasız, yolsuz, kanalizasyonsuz; yolları toprak sobalı gecekondu düzeyinde kaldı.
Oysa kırk yıl öncenin gecekonduları güçlüler karşısında ezilmemek, yenilmemek, bir iş bulabilmek yani "kendilerine güven" arıyordu. Güven için neşe lazım, yüksek bir mizah lazım, kültür bakanlığınız ve devletiniz milyar dolarlar dağıttığı halde, bu kendine güveni sanatçılarınız, yazarlarınız neden bulamıyor!
Yoksa şunu mu demek istiyorsunuz, param var, işim var, şöhretim var ancak eğlenemiyorum, Kemal Sunal'dan da sıkıldım, lütfen birileri beni eğlendirsin.
Bu güzel bir açlık, güzel bir ihtiyaç ve güzel bir soru, altında pahalı jeepler başörtülü hanımlar görüyorum, bana mı öyle geliyor, çok mutsuz yüzleri var ve bunun da çaresi var, saray kültürünüze pek uygun, pekala bir soytarıyı işe alabilirsiniz.
Bu yüzden bence Kemal Sunal'a ya da hayata soru sorabilmek için önce İslamcı iktidarınızın kimlerden, nerelerden oy aldığına bakıp kendinize bu "güven"i hala neden inşa edemediğinizi sorgulamalısınız.
"SARAYIMIZIN HER PAŞA GÖNÜLLÜNÜN EVİNE BİR SOYTARI GÖNDERECEK HALİ YOK"
Mesela an itibariyle ekranlarımızdaki "raiting" raporlarına baktığımızda en çok izlenen proğramın, Ortaoyunu, Kabare, Aziz Nesin, Ertem Eğilmez, Kemal Sunal, Gırgır ve Leman vs. geleneğinden gelen "Güldür Güldür" programı olduğunu görüyoruz.
Güldür Güldür'ün başarısı da aynı Kemal Sunal'ın başarısı, halkımıza en basit şekliyle nüfuz eden sadelik ve samimiyet üzerinde, oyundan çok oyuncuların hataları, aksilikleri, beceriksizlikleri üzerinde yükseliyor. Tıpkı mizahımızın kökü Nasreddin Hoca gibi, başkasını değil, eleştiri, alay konusu kendisini yaparak güldürüyor.
Yanisi hanımefendi, gerçekten kendinize güven ve eğlenceli, neşeli bir mizah arıyorsanız, önce, kendinizi, etrafınızı "alaya" alabilecek öz güveniniz olmalı.
Görüyoruz ki, pahalı ipek eşarblarla, jeeplerle, torpille adamını bulmakla bu "öz güven" satın alınamıyor!
Tayyib başkanın da canını sıkmayın, dolar da yükseliyor zaten, sarayımızın da her paşa gönüllünün evine bir soytarı gönderecek hali yok.
Cehaletinizle yazılarınızı okuyanları utandırmayın, cehaletinizin, dangalıklarınızın farkına varmış bilgisini, bakış açısını ortak ve yüksek değerlerle dönüştürmeye çalışan kendi ideolojik sınırlarını aşan ve kendine güvenen metinlerin yazarı olun.
Ayrıca, ekranlarımızda sayenizde siyasi sansür var, şöyle bir anlaşma yapalım, siyasi sansürü kaldırın, önce en çok izlenen sonra sizleri de güldürebilen mizah programı yapmayı, para da istemem hani, yapma sözü veriyorum...
siyasetcafe.com