Gazeteci Nihat Genç, Veryansın Tv'de 'Masum kim?' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
İşte o yazı:
'Medyamızda, masumla suçlunun ayıklanıp temizlenip hızlı sonuç alınamayan KHK mağdurları tartışılıyor, yetişin ey ahali, yeni belamız, budur.
Sosyolojik olarak cemaat, tarikat vb. gibi sağ örgütlerin adalet ve ceza sistemleri ve değer sistemleri ve mesela gizli kurumsal bağlantıları ve yapıları, bildiğiniz ceza ve adalet sistemi ve yapılarından çok farklıdır.
Mesela, diyelim FETÖ’ye sempatizan ilişkiler içindesiniz, o halde, ‘suçluluk duygusu’ gibi yüksek bir vicdani erdem sizde olmamalı. Olursa örgüte, lidere, davaya ihanet etmiş olursunuz. Mesela, Ahmet Altan ya da Taha Akyol ya da Ali Bayramoğlu ya da Ahmet Taşgetiren’in vs. ‘suçluluk duygusu’ yaşadığına şahit oldunuz mu?
Nedamet getirip yahu biz bilmeden ne karanlık bir dünya içre bulunup besleyip yazıp çizmişiz dediklerine şahit oldunuz mu?
Youtube’a girin eğlenceli hayvan videolarını açın, köpeklerin dahi ‘suçluluk’ hissettiklerinde başını gözünü saklayıp gizlenip muzip ‘utangaç’ görüntüleri izleyin.
Sadece suçluluk duygusu değil, bu örgütle ilişki içindeki insanlarda ‘duygusallık’ da yoktur. Duygusallık nedir, vahim bir olay karşısında ah vah üzüldüm kahroldum bu ne ya bu da olur mu vs. gibi ‘insani tepkiler’ vermektir.
Siz diyelim Ahmet Altan’da Taha Akyol’da Ali Bayramoğlu ya da Nazlı Ilıcak’ta FETÖ operasyonlarıyla yer gök sarsılırken bir ‘duygusal’ tepkiye şahit oldunuz mu?
Sadece suçluluk duygusu ve duygusal derinlik değil, bu örgütlerde ‘kullanışlı aptal’ olmak cezalandırılır mı yoksa övülür baş tacı mı edilir? Şüphe yok ki örgüte liderine ve ettiklerine ses çıkartmayan ‘kullanışlı aptallar’ ödüllendirilir.
Bu ‘örgütlerde’ akıllı olmak da dışlanmak sebebidir, ‘bilmek’ ya da soru sormak cezalandırılır, mantık arayanlar şeytanlaştırılır. Siz diyelim Ahmet Altan’dan Taha Akyol’a on yıllar boyunca bu örgüte ‘akılla’ karşı çıktıklarını bilmek anlamak için örgüt ve şakirtlerine tek bir soru sorduklarını gördünüz mü?
Başka yönden gidelim başka tür sorular soralım, ceza yasalarımızda ‘memleket sevmeme’ diye bir suç yoktur ve memleket sevmeyenlere ‘müebbet’ diye bir ceza verilmez.
Çünkü bu örgütlerde ‘memleketten’ daha önemli ‘şeyh’dir. Şeyh’den daha kıymetli büyük değerli yoktur. Mesela siz diyelim Ahmet Altan’da ya da Taha Akyol’da ‘memleket’i cemaat şeyhinden daha önemli gören bir satır yazı gördünüz mü? Yani memleket çıkarlarıyla şeyhin çıkarları çatıştığında hangisinin yanında yer aldılar, buyrun, yüzlerce makaleleri ortada, açın bakın.
Mesela, bir itfaiye ambulans şoförü kaza yaparsa ‘sorumsuz’ davrandığını söyleriz, ancak, bir yazarın sorumsuzluğunu nasıl anlarız? Hangi memleket meselelerinde hangi konuları nasıl bir üslup içinde ele aldığıyla ancak anlayabiliriz. Mesela memleketin ordusu hukuku yıkılana kadar şeyhlerinin önünü açan cemaatin kumpaslarına on yıllarca gözlerini kapatmalarından pekala anlarız!
Yani, bu tür cemaat tarikat sağ örgütler, bilmemeyi sever, vicdani tepki göstermeyenleri sever, kullanışlı aptalları sever, suçluluk duygusu olmayanları sever, aksine, akıllı olmamak soru sormamak mantıklı ve sorumlu davranmamak cemaat tarikat ve sağ örgütler için en büyük en değerli ‘hasletlerdir’.
Ve pek tabii bugün adalet ve ceza sistemimiz ‘sorumsuzluk’ ve diğer vurdumduymazlıklara ‘ceza’ vermiyor!
Daha başka yönden gidelim.
FETÖ ve benzeri örgütler, tıpkı günümüz şirketleri gibi artık Ortaçağ’daki gibi burunlarınıza halka takarak insanları sömürmez ve köpekleştirmez. Şöyle yaparlar, ülkenin en güçlü vergi kaynaklarını gelirlerini ve kurumlarını ele geçirirler, diyelim medyayı ele geçirir diyelim askeri hukuki makamları ele geçirirler ve sizler, yazarsanız onun medyasına, askerseniz onun torpiline ihtiyacınız şart olur.
Cemaat ya da iktidar otoritesi dışında yazar olmanız makam sahibi olmanız yükselmeniz imtihan kazanmanız kendi zeka ve maharetinizle kariyer ve liyakat sahibi olmanız imkansız hale gelir. Yani etrafınıza hapishane gibi bir daire çizerler ve evinizden dışarı adım attığınızda ya da hangi işi kursanız hangi siyasi sosyal hamleye girişseniz cemaatin devletiyle baş başa kalırsınız.
Ya mecbur olup teslim olacak ya da geçim ve yaşama şansınız kalmayacak.
Taha Akyol, Ahmet Altan ya da Ali Bayramoğlu, Nazlı Ilıcak, Ahmet Taşgetiren vb. hepsi bir şekilde mecbur kalıp suyuna gidenler yüzbinlerce insandan sadece birkaç örnektir.
İnsani bir direniş gösterip bu otoriteyle savaşacağına tam tersine bu otoriteye önce sessiz kalmış sonra suyuna gitmiş sonra yavaş yavaş zihinleri beyinleri cemaat gerçeğini kabullenmiş ve sonra da cemaatin hedeflerinde kullandıkları gazetelerde en hafifiyle cemaat yazar-çizerlerini ağırlamış ya da cemaatin hedeflerinde operasyon aracı olarak kullanılmışlardır.
Tabi ceza sisteminde bunların bir cezası yoktur, çünkü suç oluşturan kanıt top tüfek yoktur, bu yüzden ceza sistemi şöyle der: Masumdurlar.
Masum?
Oysa bu masum kelimesi çok yanlış, şu hakim kararı cümlesi daha doğru, suç teşkil edecek kanıtlar oluşmadığından, ama asla ‘masum’ değil.
Ancak işte görüyorsunuz bu ve benzeri isimler ceza almadıkları yargılanmadıkları için kendilerini ‘masum’ görüyor olmalılar ve sanki bu ülkede hiç bir şey olmamış gibi güle oynaya eski cemaat günlerindeki gibi yazıp çizmeye devam ediyorlar.
Ve nasıl devam ediyorlar, aynı ‘sorumsuzluk’ duygusunu sürdürerek aynı suçluluk duygusu yaşamadan aynı akılsızlık aynı kullanışlı aptal aynı mantıksız robot beyni ve cemaat ve benzeri örgütlere bunca delile rağmen aynı hiç soru sormayışlarıyla.
Utanmadıkları ve iflah olmadıkları kesin, ancak, bu, bizi, onları ‘teşhir’ etmemizden alıkoyamaz.
Şimdi gelelim, konumuz, KHK mağdurlarına, KHK, açılımı, gücünü anayasadan alan kanun hükmünde kararname, demek, olağanüstü günlerde devlet meclisi dolaşmadan bu tür sert kararlar alıyor ve KHK kararlarıyla devlet kurumlarında çalışan yüzbinlerce insan işinden oluyor.
Yüzbinlerce insan.
İçlerinde suçsuz olanlar olmayanlar az olanlar çok olanlar, çok derin ve çok boyutlu inceleme araştırma soruşturma gerektiriyor ve pek tabii çok zaman alıyor ve çok çok hacimli bir iş yükü.
FETÖ operasyonları on yıllarca sürerken hiç soru sormayan yazarı akademisyeni ve Hrantlar öldürülüp Genelkurmay Başkanları içeri atılırken suçluluk sorumluluk hiç duymamış aklını hiç kullanmamış yüzlerce akademisyen ve yazarın o yıllarda hiç olmayan vicdanları, evet, bugün kalkmışlar KHK’lı mağdurlar konusunda ağlıyorlar çırpınıyor yalvarıyorlar ortalığı velveleye veriyorlar.
Bu ‘duygusallık’ gerçekten güzel bir şey, demek ki, acı varmış acı, canları yanmış.
Dedikleri de, aralarında çok masum çok suçsuz var, doğru mu doğru.
Ancak bu güruhun bilmediği ve hala manipüle ettiği çok acı bir gerçek var, bunlar FETÖ’nün enkazından sonra hala devletin bir arşivi hafızası (hala devlet içindeler ) ve devletin sanki bir iradesi dirayeti var, sanıyorlar.
Bu yüzbinlerce dosyayı ayıklamaya kimin gücü yetecek!
Bank Asya’ya para yatırmış zavallı masum diye örnek veriyoruz da Mülkiye gibi Türkiye’nin göbeği bir okulda polise kapıları kapatıp ‘burası Kandil buraya giriş yok’ diye slogan atanları hakim ve savcılar hokus pokusla mı yoksa nasreddin hocanın ona değdi buna değmedi hıyar örneğinden mi anlayıp temizleyecek?
Bu yüzbinlerin soruşturmasıyla hangi savcı hakim bürokrasi orduları baş edecek?
Bu güruh, 15 Temmuz darbe gecesinde, hatırlayın, misal, şu şu komutan tutuklanırken neden dövüldü, bu tür tutuklama hangi hukukta var diye de şarlamışlardı.
Bu güruh Türkiye Cumhuriyeti Devleti işgal edildiğinde sanıyorlar ki yedek bir ikinci bir Türkiye Cumhuriyeti bürokrasi daha var, onlar gelip ‘devlet’ olacak ve kaldığı yerden hukuka cezaya yasamaya devam edecek.
Uyanın ayılın beyler, bir tane devlet var dı onun da hali sayenizde pür melal.
Kazın ayağı böyle değil, mesela, 15 Temmuz gecesi, Ankara’da kaç yüzbin asker ve kamu görevlisi vardı ve bunlara önce ‘karşı koyan’ sonra ‘tutuklayan’ kaç kişi vardı.
Bir roman gibi uzatmak zorundayız, diyelim Jandarma Komutanlığı’nda Genelkurmay’da onbinlerce FETÖ’cü asker var. Ancak bunlara karşı koyan ‘devlet’ güçleri kaç kişi? Sıkı durun, 20-25 özel harekat askeri!
Devlet içinde yuvalanmış yüzbinlere karşı yirmi otuz kişi, şaşırdınız mı, sanmam, bu acı gerçeği kabullenin kabullenmeyin, hakikat bu, devlet dediğiniz yirmi beş özel harekat ve bir kaç savcıya kadar un ufak olmuştu.
Peki binlerce haini kaç savcı ve hakim tutuklayacak, üç diyelim mi, daha ileri gidelim, ‘iki savcı’ dahi bulmakta zorluk çekildi, desem.
Yani, özetle, FETÖ, devletin kılcal damarlarına kadar, hakimi askeri, yüzbinlerce rakamıyla yuvalanmış, kendisini tutuklayacak kendisine karşı koyacak cemaat dışında kalmış bir kaç asker polis üç dört hakim savcı dahi bulamıyorsun.
Tarihimizin bu en derin trajedisine rağmen 15 Temmuz sonrası şöyle yazılmış yüzlerce yazı, devlet nerede, devlet neden şunları tutuklamadı, devlet neden bunu serbest bıraktı.
Kullanılmış aptal sürüleri devlet mi var tutuklasın?
Yani, Iınnn ınnn, temizlik imkansız, bu yüzden 15 Temmuz sonrası dahi FETÖ hakimiyeti sürdü ve Adil Öksüz ve nicesi poliste askeriyede hain planlarıyla istedikleri gibi kaçtılar.
Bu güruh sanki bu yaşananları hiç duymamış gibi hala bu cemaate çalışan yazarlar ‘devlet nerede?’ diye yazıp çiziyor.
Ne yani, üç-beş yedek Türkiye Cumhuriyeti mi var, biri işgal edildiğinde diğeri harekete geçsin.
Sonra yasalar hızlandırıldı hakim polis kadroları değiştirilmeye başlandı, ama bir saniye, binlerce yeni hakim ve savcıyı nereden bulacaksın, bu meslek biraz da tecrübe değil mi? Arşiv ve hafıza değil mi? Heyhaaaat, yerlerine gelen hakim polis savcıların dahi çoğunluğu yine FETÖ’cü çıktı.
Hızla geçelim, göreve yeni gelenler elenenler tasfiye edilenler, her neyse, bugün .ötü kısmen kurtaracak kadar bir hakim ve savcıdan bahsedebiliriz, ancak, beyler, buyrun hiç mi merak etmiyorsunuz, bu savcı ve hakimlerin odalarına bir gidin.
Hepsinin önünde binlerce dosya. Dosyalardan odalarına girmek mümkün değil.
Beşyüzbin insan hakkında işlem yapıldı bir o kadar dosya savcı ve hakim ve bürokrasinin odalarında duruyor. Bu savcıların önüne beşyüz bin dosya değil, buyrun beşyüzbin çekirdek çitleyecekseniz deseniz, yine yetiştiremezler. Hadi Ahmet Taşgetiren hadi Taha Akyol, önünüze yüzbin tane kabak çekirdeği koydum, hadi çitleyin ve yetiştirin.
Bu kadar usulsüzlük hata eksik yanlışlığa kurunun yanında yananlara kim yetişecek?
Uzay filmi çekmiyoruz bir ışınla bütün dosyaları anında eleyip temizleyip haklıyı haksızı bulalım.
KHK mağdurları üzerine sallayan bu güruh, ‘devlet’in FETÖ sonrası enkazının ne halde olduğunu bilmiyor, gördüğü yok, dert ettiği yok, o savcıların odalarına gidip baktığı yok. Ve savcıların sizin köşelerinizde salladığınız gibi sallama şansı özgürlüğü hiç yoktur.
Bu dosyalar ‘başedilemez’ kadar büyük bir yoğunluktur, bu yüzden bu dosyalarla baş edemeyeceğini anlayan polis ve savcılardan ilk gelen teklif, arkadaşlar, bir yerde yanlış yapıyoruz, Nazilerin yargılandığı Nürinberg mahkemelerinde olduğu gibi, tepedekileri yargılayalım, çünkü aşağıdakilere güç yetişmiyor, imkanı yok.
Eleştiri mi yapmak istiyorsunuz, AKP niye kendi siyasilerini ve belli işadamlarını temizlemedi, bizler gibi bunu sorun, FETÖ’den akıllanmadın da mı yerine Menzil ve benzerlerini koyuyorsun, bunu sorun, bunca yıl devlete yüzbinlerce FETÖ’cüye niye yerleştirip devlet çarkını mahvettiniz, bizler gibi bu soruların üstüne gidin, ama, ısrarla bir kumpas peşindeler, yüzbinlerce dosyanın işin içinden sıyrılamayacağı fiziksel maddi gerçeğinin gayet farkındalar.
Bu dosyalarla baş etmek fiziksel bir imkansızlık, imkansızlığı yüzünden dosyalar dava yavaş yürüyecek mağduriyetler büyüyecek, bu ‘maddi’ gerçektir.
KHK mağdurları karşısında ‘devletin’ boyundan büyük dosyalara yetişemediğini yani Fetö enkazından sonra ortada bu dosyalara gücü yetecek bir ‘devlet’ olmadığı aşikardır. Niçin mahvettiğiniz devletin bugünkü bu acıklı halini kabullenmek istemiyor ve hala bir devlet varmış gibi savcılardan hakimlerden süpermen gibi davranmasını bekliyorsunuz.
Bu kullanışlı aptallar’ın ‘devlet’ algısına hayranım. 15 Temmuz gecesi ‘nerede devlet’ diye bağırdıklarında ben de cevap yazmıştım, devlet-mevlet yok, yüzbinlerce Fetöcü polis ve askere karşı 25 tane özel hareket dışında güç yok.
Şimdi bu yüzbinlerce dosyayı inceleyecek sonuçlandıracak bürokratik karmaşayı giderecek gücü devlet hala eline geçiremedi, bu gerçeği kabullenmiyorsanız, sizin başka bir derdiniz var.
Ne yani savcı ve hakimler sucuk salam gibi makineden mi çıkıyor ki devlet bir günde onbin yüzbin savcı hakim yetiştirip bu dosyalarla ilgilensin. Alışmışlar cemaat döneminde soruların çalınıp sucuk salam gibi hakim savcı komutan üretimine, ki, bu yapılar içinde işi yavaşlatan yokuşa süren manipüle eden FETÖ kadroları hiç de az değil, duyup şahit olduklarımızı hala anlatacak siyasi ve hukuki gücümüz bu satırlarda yok.
Şimdi, .mına koduğunuz devleti devlet nerede diye arıyorsunuz.
Cevap çok basit, devletin .mına kodunuz.
Kırk uzun yıl kılcal damarlarına kadar ele geçirilmiş, sessiz kaldınız, soru sormadınız, merak etmediniz, aksine sütunlarınızda ekranlarınızla FETÖ’cü savcıları ağırladınız poh pohladınız!
Ve ihanet şebekesine sular idaresinden PTT’sine Hakimler Yüksek Kurulu’ndan Genelkurmay’a kadar sırtlan sürüleri gibi salındı saldırdı. Devletin yenilmedik parçalanmadık didik didik lime lime edilmedik tek bir hücresi, şubesi, dairesi, kalmadı.
HANGİ DEVLET?
Bugün KHK mağdurlarıyla uğraşacak, hangi devleti arıyorsunuz, beyler, tam bir kıyamet yaşamış devlet, önce nekahet (iyileştirme) dönemine girdi yeni savcı ve hakimler yetiştirme yerleştirme ve sonra önlerindeki YÜZBİNLERCE DOSYA’yı inceleme.
O KHK mağduru akademisyen önce bunu bilmeli, onlarca yıl suskunluğunuz sayenizde şimdi sizin dosyanıza eğilecek tek bir ‘devlet’ görevlisi bulunamıyor.
Tarihte hiç bir devletin hiç bir bürokrasinin gücü bu BEŞYÜZBİN dosyayı incelemeye yetmez.
Yani bir benzetmeyle, devletin kolunu ayaklarını kesmişsiniz ve hafızasını da arşivini de dinleme kaçırma paramparça etmişsiniz ve şimdi, bu devlet bize bir bardak suyu çok görüyor, diyorsunuz.
Burada ‘maksat’ başka.
Kardeşlerim, bu akıl almaz yoğunluğu bu dosyalarla baş edilmezliği it gibi eşek gibi bu güruhun hepsi biliyor, işte bunu bahane edip Türkiye’yi genel bir affa hazırlıyorlar.
Yani FETÖ, kullanışlı aptallarıyla hala devrede hala canlı hala Türkiye’ye operasyon çekiyor, KHK mağdurlarını kullanarak (ki gerçekten mağdur çoktur) kendini affettirmek istiyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Taha Akyol Bülent Arınç Ahmet Taşgetiren vb. vicdanlarını temiz tutmak için BİRKAÇ TANE DEVLET’i yedekte beklemede depoda tutmayı akıl edemediği için evet suçludur(‘)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kullanışlı aptallarının bir yıkıp bir bozup bir yıkıp bir felakete sürükleyip kırk yıllarca ve onlarca şeyh sümük mehdisine fantazyasına dayanacak kadar çok BİREBİR kopyalarını dolabında yedekleyip tutmadığı için SUÇLUDUR.
Gerçi suçluluk duygusu, sorumluluk duygusu, zekası aklı olmayanlar için ve mebzul miktarda KULLANIŞLI APTAL’a… YÜZ DEFA YEDEK TÜRKİYE CUMHURİYET’İ DEVLETİ olsa, yüzü de bu kadar gaflete manipüleye SORUMSUZLUK’a dayanabilmesi mümkün değildir.
Ve sonra…Fatih’te dört kardeş açlık işsizlik yokluk parasızlığa dayanamayıp siyanürle intihar ediyor, sorumlu kim, torpille imtihan açanlar kim, hırsızlar tarikatlar ihaleler kimin cebine girdi, bu FETÖ operasyonları ve sonrası sarayın inşası, kazananlar kim, kaybedenler kim?
Kaldı mı aramızda kendini suçlu hisseden?'
Yazının tamamı için tıklayın
siyasetcafe.com