Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti büyük tartışmalar ve yine bir o kadar büyük beklentiler sonrası gerçekleşirken,bu ziyaret elimize somut hemen hemen hiçbir kazanımın geçmediği bir Washington gezisi olarak tarihte yerini aldı.
Tabii Erdoğan ile Trump arasındaki görüşme başlıklarından bir tanesi de S-400 füzeleri ve Türkiye’nin S-400’leri Rusya’dan teminiydi. ABD, S-400 alımına karşı çıkmasının en büyük gerekçesi olarak bu füzelerin NATO üyesi olmayan bir ülkeden alınmasını ve doğal olarak NATO Savunma sistemine
entegre olmayan teknik yapısını göstermekte.
Lakin aslında S-400 NATO savunma sistemine entegreymiş değilmiş bunu bırakıp bizatihi NATO’nun “Yeni Dünya Düzenine” ne kadar entegre olduğuna ya da daha doğru bir ifade kullanmak gerekirse “olabildiğine” bakmak lazım.
1991 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile birlikte aslında o duvarın enkazı altında kalan sadece SSCB olmadı zira kuruluşunun ve varlığının sebebi ;Batı bloğu ülkelerini ve özellikle de kara Avrupa’sını olası bir SSCB işgaline karşı korumak olan NATO da Soğuk Savaş’ın sona ererek SSCB tehlikesinin ortadan kalkmaması ile birlikte anlamsızlaştı ve işlevini yitirmiş oldu.
Ancak pek tabii ki NATO’yu tasfiye etmek, “İyi aman zaten Sovyetler tehlikesi de geçti artık sana ihtiyaç kalmadı” diyebilmek öyle kolay değildi. Zira ABD, Avrupa ülkeleri üzerindeki gücünü ve Avrupa’yı kontrol etme noktasındaki en önemli desteğini NATO’dan almaktaydı.
Ama bundan da önemli bir sebep vardı NATO’nun işlevini kaybetse dahi tasfiyesini imkansız hale getiren.
O da İkinci Dünya Savaşı sonrasında, olası bir Sovyet işgaline karşı ülkelerde “resmi kayıtlarda gözükmeyen” paramiliter, gizli silahlı yapılanmalar oluşturulmuş olmasıydı.
Bu sivil ve “derin” yapılar bizatihi NATO komuta merkezinde kurulmuş olan GLADİO yapılanmasıydı.
GLADİO yapılanması anti-komünizm üzerinden ideolojik olarak bina edilerek Soğuk Savaş döneminde Batı Bloğu ülkelerinde bir çok karanlık faaliyetin içerisine girmiş,çeşitli karanlık eylemlere –bombalama,suikast,terör örgütlerine finans sağlamak v.s- ve bunları yaparken her kurulduğu ülkede giderek güçlenerek adeta “Devlet içinde devlet” haline gelmişti.
ABD tüm bu ülkelerde kurulmuş GLADİO yapılanmalarını da NATO üzerinden kontrol etmekteydi ve bu nedenle de NATO’nun tasfiye olmasına izin veremezdi.
Öyleyse NATO’nun kuruluş sebebi olan “Komünizm tehlikesi” yerine yeni bir düşman yaratmak ve Batı Bloğu ülkelerinde anti-komünizm üzerinden kurgulanmış GLADİO yapılanmasını da reorganize etmek gerekiyordu.
Önce işe “Yeni bir düşman yaratmak” ile başlandı ve “Radikal İslam” ve “İslami terör” NATO’nun varlığının devam etmesi için yeni düşman olarak Dünya sahnesine sürüldü.
Bu yapılırken Afganistan’da SSCB işgali döneminde CIA eğitimi ve desteği ile Ruslara karşı mücadele eden Halkın Mücahitleri içerisinde en ön plana çıkan ve en radikal isimlerden birisi olan Usame Bin Ladin’e önce destek verilip
yolu açıldı buna paralel olarak Afganistan’da Taliban rejiminin palazlanmasına göz yumuldu…
NATO eli ile kurulan ve her ülkedeki organizasyonu ayrı ayrı birer “devlet içinde devlete” dönüşen GLADİO da bu süreçte “reorganize” edildi.
Bu süreçte GLADİO SSCB yıkıldığı için artık kullanışsız hale gelen anti-komünist bir konumlanma yerine yeni bir örgütlenme modeline giderek “Tarikat ve Cemaatler” üzerinden yapılandırıldı.
Bu bağlamda GLADİO yapılnma ve faaliyetlerini Avrupa’da Opus Dei Tarikatı’na, Türkiye merkezli olmak üzere Orta Asya ve Afrika’da ise GLADİO yeni yapılanmasını Gülen Cemaati’ne (Ozamanki adıyla “Cemaat”) taşere etti.
Yeni yapılanmada GLADİO için doktrin de değişti. Yeni örgütlenme silah esaslı değil, başta eğitim ve medya olmak üzere finans ve siyaset dünyasında kazınalacak nüfuz üzerinden sağlanacaktı ki gerek Opus Dei gerekse FETÖ yapılanmalarına bakıldığında eğitim kurumları,medyası,finans kurumları ve siyasetçiler üzerindeki etkisi ile adeta birbirinin kopyası iki yapılanma görülmektedir.
Ancak tüm bu çalışmalar NATO’nun eski gücü,önemi ve anlamının kalmadığı gerçeğini değiştirmeye yetmedi.
Özellikle reorganize edilmeden önce Avrupa’da kurulan ve her bir ülkede farklı isim taşıyan –Rüzgar Gülü,Kızıl Teke,Kontrgerilla- GLADİO yapılanmasının “DERİN DEVLET” halini almış unsurları en spektaküleri İtalya’da olmak üzere Avrupa’nın tamamında çeşitli operasyonlar ile tasfiye edilmesi ve Avrupa’nın bu bağlamda “bağırsaklarını” temizlemesi önemliydi.
Ama daha da önemlisi gelişen Dünya konjonktüründe belirleyici temel siyasal parametre değişmesiydi.
Zira 1991’den 2001 yılına kadar geçen sürede 10 yıl gerçek anlamda Dünya’da “Tek kutuplu” bir sistem hakim olup,ABD Dünya’nın tek süper gücü olarak varlığını devam ettirmiş olsa da özellikle 2005 sonrasında Dünya’da “Tek Kutuplu Siyasal Dönem” sona erdi.
AB,Rusya-Çin Bloğu (Daha sonra genişleyerek Shangay İşbirliği Teşkilatı haline geldi) ve Hindistan,Brezilya gibi yükselen güç odakları ile birlikte Dünya siyaseti “Çok kutuplu” bir siyasal düzene doğru evrildi.
Dünya siyaset sahnesindeki bu temel değişimin yansımasının NATO’yu etkilememesi mümkün değildi.
NATO üyesi ülkelerin eskiden kendilerini NATO şemsiyesi altında tutmalarının yegane sebebi olan SSCB tehlikesi tarihe karışırken,SSCB’nin “varisi” konumundaki Rusya ve Rusya’nın stratejik ortağı Çin bugün aynı Avrupa ülkelerinin en fazla ticaret yaptığı, doğalgazını temin ettiği ülkeler konumuna geldiler.
NATO için, “NATO’nun varlığının,işlevselliğinin ve misyonunun” sürdürülebilmesi adına 1991 sonrası ABD tarafından ve pek tabii ABD’nin çıkarları doğrultusunda oluşturulan “Radikal İslam ve İslami Terör” “Tehdit tanımı” ise Avrupa’yı pek enterese etmedi işin açıkçası.Zira ABD 11 Eylül saldırılarını bahane ederek Afganistan’a girmesinin ardından Ortadoğu’ya da müdahale ederken Avrupa ülkelelerinin Ortadoğu yahut bir başka sıcak çatışma bölgesine asker gönderme konusunda hiç de hevesli olmadıkları açıkça gözüktü.
Bu “hevessizlik” Avrupa ülkelerinin başta Almanya ve Fransa olmak üzere Ortadoğu gibi bölgelerde çıkarı ve hesabı olmadığından değil Avrupa devletlerinin gerçekçi dış politik yaklaşımlarından kaynaklanmaktaydı.
Kısaca özetlemek gerekirse Avrupa devletleri “Karınlarının doymayacağı” yahut kendilerine çok az bir yemek düşecek olan bir sofraya oturup,yüksek bir hesap ödeyip hem de aç biçimde masadan kalkmak istemiyorlardı.
Öte yandan Avrupa’nın giderek düşen üretim hızı,içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar da Avrupa’nın “hiçbir işine yaramayan” NATO için ödemiş olduğu maliyetler sebebi ile iyice rahatsız olması sonucunu doğurdu.
Bugün gelinen noktada Avrupa için NATO bir yükten başka bir şey değildir.
Zira Avrupa’nın NATO tarafından korunmasını gerektirecek bir yakın tehdit bulunmadığı gibi orta ve uzun vadede de büyük bir sıcak savaşın yaşanma ihtimali nerdeyse yok denecek kadar azdır.
Tüm bunların yanı sıra Avrupa Birliği üyesi ülkeler başta Almanya ve Fransa olmak üzere her türlü silahı üretme teknolojisine de sahip oldukları gibi “Ortak Avrupa Ordusu” fikri üzerinde de çalışmalar yapmaktadırlar.
Hal böyle olunca kısa yahut orta vadede her geçen gün daha da anlamsızlaşacak NATO, ABD’nin “Avrupa’yı kontrol “ve kendi emperyal müdahalelerine NATO üzerinden meşruiyet sağlama ve emperyal projelerin tetikçiliğini yaptırma aracı haline geldiğinden ötürü, Almanya ve Fransa
NATO’dan ayrıldığı takdirde kendisi için sonun başlangıcı olan bir süreç ile karşı karşıya kalır.
Almanya-Fransa ikilisine NATO ile ilişkileri her geçen gün zedelenen,toplumsal olarak 1968’lerden bu yana ciddi bir ABD ve NATO karşıtlığını barındıran ve NATO’nun ABD’den sonra ikinci büyük askeri
gücü konumundaki Türkiye’nin de eklenmesi ise NATO’ya öldürücü darbeyi vurabilir.
Pek tabii ki bu yazdıklarımız bugünden yarına gerçekleşecek yahut gerçekleşebilecek şeyler değildir.Yapılan anlaşmalar,kurulan devasa bir askeri ortak savunma sistemi,NATO bünyesi dışına çıkıldığı an kimi ülke orduları elindeki ciddi öneme sahip silahların çalışmayacak hale
gelişi,karşılaşılabilecek siyasal yaptırımlar gibi önemli sorunların bulunduğu da bir gerçeklik.
Ama bu gözüktüğü kadarı ile “Kaçınılmaz olan sonun” sadece gerçekleşeceği zamanı erteleyecek ama nihai sonuç değişmeyecek ve orta/uzun vadede NATO tıpkı SSCB yıkıldığında anlamını kaybeden Varşova Paktı gibi tarihin tozlu sayfalarında yerini alacaktır.
Youtube kanalımızda yaptığımız yayına telefonla bağlanan Gürkan Hacır’ın NATO’nun durumunu tanımlamak için anlattığı fıkra ile bitirelim yazımızı…
“Afrika’da bir avcı zehirli bir ok ile geyik avına çıkar ve bu zehirli ok ile bir geyiği vurur.Ancak geyik koşmaya devam etmektedir.Avcı yanındaki arkadaşına dönerek “Geyik öldü ama haberi yok” der.”
İşte NATO’nun ki de o hesap…
NATO öldü ama haberi yok.'