Birkaç yıldır tek tük de olsa namuslu kalemlerce yazılmasına, hatta özgeçmişlerinde şöyle bir değinilmesine rağmen hiç kimse üzerine gitmedi, örtüyü kaldırmadı, olayı kaşımadı!
Şebnem Korur Fincancı’yla öğrencisi Canan Kaftancıoğlu, NATO’nun Yugoslavya’yı parçalayıp 7-8 devletçiğe ayırdığı 1992-1999 yılları arasında NATO himayesinde Bosna Hersek’te çalışmalar yapmış!
Bu durum kendisine ‘solcuyum’ diyenler için ve destekçileri için tam bir skandaldır!
Böyle bir şey olabilir mi? Türk solu NATO şemsiyesine girmiş de haberimiz mi olmamış!
Türk solunun efsane kişilikleri Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Mihri Belli hatta Nazım Hikmet böyle bir şeyi kabul edebilir miydi a kızlar!
“Solcu”(!) Şebnem Hanım ve öğrencisi Canan Hanım Bosna’da, Yugoslavya’ya dışardan müdahale eden ve solun baş düşmanı emperyalist bir askeri güç olarak orada bulunan NATO himayesinde ne gibi işler yapmış olabilir ki?
Şebnem ve Canan Hanımgillerin uzun kısa bütün biyografilerinde çok “flu” bırakılan, adı anılmayan NATO himayesinde yaptığı görevin, “iç savaş kurbanlarının rehabilitasyonu (topluma kazandırılması)” olduğunu, hocası ve bu görevdeki şefi Şebnem Korur Fincancı'nın açıklamalarından öğreniyoruz.
Yugoslavya’yı parçalamak NATO için yaşamsal bir eylemdi. Böyle bir faaliyetin kalbinde, iki aşırı “solcu”(!) doktora izin verip nasıl sahaya sokmuş olabilirler ki?!
Daha sonra yaşanan gelişmelerden biliyoruz ki Bosna’da NATO himayesinde yürütülen “rehabilitasyon!”, gerçekte, Boşnaklarla Sırplar ve Boşnaklarla Hırvatlar arasında, uzun yıllar birlikte ve kardeşçe yaşamış olmaktan kalan son gönül köprülerini de yıkmaktan başka bir şey değilmiş!
Bianet adlı şebeke haber merkezinin yazdığına göre çok masum bir görevmiş; “Avrupa'nın ortasında, Bosna'da soykırıma uğrayan binlerce insanın toplu mezarlardaki anısı”nı taşıyormuş Şebnem Korur Fincancı! (BİA Haber Merkezi 21 Haziran 2016)Ancak kazıdıkça altından NATO’nun en tehlikeli ve en kirli oyunları ortaya çıkıyor.
Şebnem Korur Fincancı’nın dosyası pek kabarık.
Bir tıp doktoru ama ömrü boyunca Türkiye karşıtı uluslararası cephenin sözcüsü gibi çalışmış, bağlantıları güçlü.
1996'da Birleşmiş Milletler Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi adına, Bosna’nın Kalesija bölgesinde toplu mezarlardan çıkarılan cesetlerin otopsi çalışmalarına katılacak kadar NATO’yla canciğer olmuş.
Uluslararası İşkence Rehabilitasyon Merkezi adlı emperyalist servislerin (Norveç İsveç üzerinden) kullandığı bir örgütün görevlisi olarak gittiği Bahreyn’de, turist kılığına bürünerek, denizde cesedi bulunan ve polise göre boğularak ölen gencin vücudundan doku örnekleri aldı. Örnekleri Türkiye’ye getirdi ve yaptığı otopside gencin, ailesinin de iddia ettiği gibi, gözaltında işkenceyle öldürüldüğünü tespit etti; Bahreyn’i suçlattı.
Şebnem Korur Fincancı Bosna’da Yugoslavya’yı mahkum ettirdiği gibi 15 Temmuz 2016’da “Cizre Türkiye’nin Srebrenitsa’sıdır” diye bir açıklama yapıyor.
Fincancı, Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaptığı incelemeler sonunda “Cizre’deki durumun hatta Bosna’nın çok ötesinde olduğunu” ifade ediyor ve ekliyor:
“Cizre’nin bodrumlarında yaşananlar da toplu kıyımı gösterdi.” yalanını dünya kamuoyuna duyuruyor. (Srebrenitsa 1995 yılında Hırvatistan-Bosna Savaşı’nda, Sırp Cumhuriyet Ordusu’nca sadece sekiz günde en az 8372 Bosnalı’nın öldürüldüğü, toplu tecavüze uğradığı yerdi!)
Yani Fincancı’nın ima ve açıklamalarına göre Türk Ordusu, Cizre’de binlerce kişiyi katliamdan geçirdi, kadınlarına toplu tecavüz etti, etnik temizlik yaptı!
Bu açıklamasını anımsayınca Fincancı Hanım’ın Türk Ordusu’na kimyasal gaz kullandı yalanıyla iftirasında bir gariplik görülmüyor: Çünkü Fincancı bunu hep yapıyor!
Anlayacağınız Fincancı ve Kaftancıoğlu öyle sıradan bir eleman değil; operasyonlara da katılıyor; yani tam bir korkunç yenge!
Bugün de Büyük Kürdistan hayalini Suriye ve Kuzey Irak’ta başarıyla dumura uğrattığı için, iç-dış Türkiye karşıtı odaklar, TSK’nın Kuzey Irak ve bölgeden çıkması için aylardır her yola başvuruyor. Fincancı da tam bu zamanda “TSK kimyasal silah kullandı” iddiasını gündeme taşıyor.
Bu hatunların NATOcu olduklarını yazan ender yazarlardan Gönül Kenter aynı yazısında, TSK’yı ağız dolusu suçlamaktan çekinmeyen Fincancı’nın “Militanlığını yaptığı NATO’nun 1999 yılında, 78 gün boyunca Birleşmiş Milletler yetkisi olmaksızın Sırp hastaneleri, okulları, alt yapı ve kimyasal tesisleri bombalayıp, kimyasal silah kullandığına dair söyleyecek bir sözü var mıdır?” diye soruyor.
(Anımsanırsa bu kirli saldırısında “NATO, 121 sanayi kuruluşunu vurmuş, 2500 sivili öldürmüş, 80’den fazla yerde 30000’i aşkın uranyum mermisi kullanıp, Pančevo, Novi Sad ve Bor’daki büyük kimya merkezlerini kasıtlı bombalamıştı. Beyaz fosfor kimyasal silahları kullanılması sonucu bölge halkı yaygınlaşan ağır kanser vakalarıyla bugün hâlâ boğuşuyor…
Bugün Yugoslavya’da kanser nedeniyle dehşet boyutlara ulaşan yıllık ölüm oranları sadece tıp mecmualarında vicdanlı hekimlerin makalelerinde yer alıyor.”)
Pek solcu (!) Şebnem Korur Fincancı “NATO, işlediği insanlık suçları için cezalandırılmalıdır” demesi gerekmez miydi?
Şebnem Korur Fincancı’nın Batı’nın ABD’nin işlediği insanlık suçlarıyla ilgili bir demecini bilen duyan var mı?
(Fincancı’nın Uğur Mumcu’nun katil zanlılarına “görmeden” “muayene etmeden” sahte işkence raporları, sahte beyanlar verebilmesine değinmiyorum herkes biliyor!)
Psikiyatr Dr. Yazar Kaan Arslanoğlu facebook hesabından açık açık aynı suçlamalarda bulundu:
1- Tabipler Birliği uluslararası medikal kartelin Türkiye kolu olarak çalışır. Bilim adı altında, tıp ve sağlık kisvesinde kirli lobicilik normal karşılanır. Tüm bu çevreler boğazlarına kadar parasal ve akademik çıkar ilişkisi batağındadır. İktidarı, muhalefeti, komünisti, sosyalisti… bu ilişkilerde kim kimdir ayırt edilemez, herkes her şeydir, belli bir elit tabaka topyekun iktidardadır. Başını da TTB çeker.
2- Son salgında hekimlerin, sağlıkçıların büyük çoğunluğu kahramanca savaştı. Ama Tabipler Birliği 5. kol faaliyetini azgınca sürdürdü. Ölümler söylenenin 20 katı, 50 katı gibi demeç üstüne demeç verdiler. Uluslararası panik lobisinin en aktif gücü olarak çalıştılar.
3- Şebnem Fincancı ve yetiştirmesi Canan Kaftancıoğlu uluslararası misyon verilmiş unsurlardır. Bunlar Bosna’da NATO görevlisi olarak birlikte çalıştılar. Her yerde Şebnem hanımın büyük kahramanlığı olarak reklam edilen Bahreyn’deki görevi de bir tür ajanlık uygulamasıydı ve bir kişinin tek başına başarabileceği şey değildi.
4- Ergenekon davasındaki muhbirlik görevi, onca müracaatçı arasında müdahil görevi verilen birkaç kişiden biri olması da FETO’nun yakın dirsek temasını gösterir. Tabipler Birliği’nde böyle unsur çok fazladır.
5- Uğur Mumcu ve katledilen aydınlar davasında sanıklara görmeden, muayene etmeden rapor vermesi bu cinayetlerin faili meçhul kalmasına neden oldu.
6- Bu şebeke tabipler arasında görmeden, muayene etmeden rapor verilmesini, tıbbi yargıda bulunulmasını normal karşılayan etik bir çöküşe yol açmıştır.
7- Bunların PKK’nın “legal” gücü olduğunu zaten herkes biliyor.
Peki her şey bu kadar açıkken niçin engel olamıyoruz?
Kaan Arslanoğlu yanıtlıyor:
“Güç onlarda, medya onlarda, yüzsüzlüğün verdiği büyük kudret onlarda.”