Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın herhangi bir siyasi parti lideri olmadığını, sağ taban için adeta bir kurucu figür olduğunu ifade eden Nagehan Alçı köşe yazısında dikkat çeken ifadeler kullandı.
İşte Nagehan Alçı’nın o köşe yazısı;
“MUHAFAZAKARLARIN MUSTAFA KEMAL’İ"
ÖZELLİKLE son 5 yıldır Batı medyasında, seviyesi de giderek artan bir Erdoğan düşmanlığı var malumunuz. Fakat aynı Batı medyasında Erdoğan’dan bağımsız olarak AK Parti’ye yönelik bir düşmanlık yok. Hatta sık sık Türkiye’de Demokrat Parti’den bugüne, esas egemen siyasi düşüncenin sağ gelenek olduğu söyleniyor ve AK Parti’nin başına Erdoğan’dan başka bir isim gelse de iktidar yolculuğuna devam edeceği yazılıyor. Yani aslında Gezi olaylarından bugüne Batı medyasının yansıttığı “ideal”, “Erdoğan’sız AK Parti” tablosu. CHP geleneğinin tek başına iktidar olmasının imkânsızlığını Batılılar da biliyor. İşte o zamanlardan beri Türkiye’de de birçok yazar tarafından Erdoğan’ın AK Parti’ye yük olduğu ve esas sorunun AK Parti değil Erdoğan sorunu olduğu yazılıp çiziliyor.
Sanırım 24 Haziran seçimleri bu analizlerin yanlış olduğunu açıkça gösterdi. Toplumun büyük çoğunluğunun esas sevgisi AK Parti’ye değil, Erdoğan’ın şahsına. Erdoğan, partisinden tam 10 puan fazla aldı. Üstelik referandumdaki 51.4’ün üzerine 1.5 milyon kadar daha oy koydu. Eski sistem olsa, AK Parti iktidardan düşmüştü. Hele ki Erdoğan’dan bağımsız bir AK Parti’nin daha da çok oy kaybedeceğine hiçbir şüphe yok...
SAĞ TABAN İÇİN KURUCU FİGÜR
Tayyip Erdoğan’ın toplumsal tabandaki karşılığı meselesine dair en isabetli yorumlardan birini Ali Bayramoğlu yaptı. Erdoğan’ın “muhafazakârların Mustafa Kemal’i” haline geldiğini söyledi Bayramoğlu. Bu tespit çok doğru...
Tayyip Erdoğan’ı herhangi bir siyasi parti lideri olarak görmek ve değerlendirmek doğru değil. O, sağ taban için adeta bir kurucu figür. “Muhafazakâr” tanımı, sadece dindarlık değil, DP’den AK Parti’ye kadar uzanan sağ geleneği kapsıyor. Zira birçok bilimsel araştırma, Erdoğan tabanının yüzde 90’ının laik-demokratik devletten yana ve yüzde 50 kadarının da seküler yaşam tarzına sahip olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla AK Parti’yi MNP-MSP-RP geleneğinin bir devamı görmek çok yanlış...
Bakın size seçim günü yaşadığım ilginç bir olayı da anlatayım: Oy verdiğim okuldan çıkarken üç genç kız yanıma yaklaştı. İkisi başörtülüydü. Aynı evi paylaşan üç arkadaşmış. Hemen söze girdiler ve AK Parti’ye kuvvetli eleştiriler yönelttiler. Mevcut yönetimin problemlerine işaret ettiler. Fakat bir yandan da oylarını Erdoğan’a attıklarını söylediler. Ben neden olduğunu sorunca da şöyle dediler: “Başta vermeyelim diyorduk, sonra düşündük, eğer Erdoğan iktidardan indirilirse bu normal bir düşüş olmaz. Ya hapse atarlar ya da belki daha kötüsü olur. Buna gönlümüz razı gelmedi. Erdoğan’ın zarar görmesini istemiyoruz...”
Böyle düşünmelerini en çok tetikleyen şey, üçünün de takip ettiği, hatta bir ara başkan adayı olmaya kalkan eski İslamcı bir yazarın, seçimin hemen öncesinde, Halk TV’deki bir programda, “Erdoğan öyle suçlar işledi ki ya hapishaneye gidecek ya da ülkeden kaçacak” sözü olmuş. “Bizim sağduyulu tespitlerini önemsediğimiz bir insan bile böyle diyebiliyorsa bir de iktidar değişti mi neler olur” dediler. İşte Tayyip Erdoğan’ın 16 sene sonra hâlâ bu kadar oy almasını sağlayan temel sebeplerden biri, bu çoğunluk taban içinde onu eleştirenlerin bile ona zarar gelmesini istememeleri. Çünkü Bayramoğlu’nun çok doğru tabiriyle Erdoğan, artık muhafazakârların Atatürk’ü.”
siyasetcafe.com