''Gazeteci Mustafa Şerif Bey '' kod adı ile yola çıktı...
İngiliz kontrolündeki port said'e gelmiş, buradan bir başka Osmanlı gazetecisinin yardımı ile İngilizlerden vize almış ve yeniden çöllere düşerek Trablusgarp'a varmıştı.
Mısır'da kendisini İngilizlerin kontrolünden geçirip çöle ulaştıran kişi Mustafa Kemal’di, onu çöle ulaştıran kişi de kahraman bir teşkilat-ı mahsusa subayı olan Kuşçubaşı Eşref Bey'di...
Sonra neler mi oldu?
“Gazeteci Mustafa Şerif” takma adıyla yola çıkan Mustafa Kemal, Mısır’da hastalandığı için İskenderiye’de on beş gün kadar hastanede yatar. Biraz iyileştikten sonra bu sırada İskenderiye’ye gelen arkadaşları Nuri ve Fuat Beylerle tekrar yola çıkarlar.
1908’de Trablusgarp ve Bingazi halkını tanıma fırsatı bulan Mustafa Kemal, bu defa da nasıl bir yol izlemesi gerektiğini biliyordu.
Önce yörenin eşrafıyla toplantılar düzenledi.
Direnişe katılanların düzensiz ve adeta silahsız olduklarını gördü.
O bölgenin en nüfuzlu insanlarından biri olan Şeyh Mebri ile görüşmesinde ona “din kardeşim” diye seslenerek güvenini kazandı. Yaptığı konuşmalarda insanların dinî ve millî duygularını galeyana getirerek son İtalyan askerî kovulana kadar savaşmaya yemin ettirdi. Başta Şeyh Mebri olmak üzere bir çok kabile reisi, Mustafa Kemal’in emrinde olduklarını bildirdiler.
Daha sonra Büyük Sünusi tekke ve zaviye şeyhleri ile görüşen Mustafa Kemal, o sırada en büyük şeyh konumunda olan Şeyh Ahmet es-Sünusî’nin sevgisini ve desteğini kazandı.
İkisi arasındaki dostluk daha sonraki yıllarda da devam etti. Memleketini terk etmek zorunda kalan Şeyh Ahmet es-Sünusi, Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal’in yanı başında yer aldı.
Mustafa Kemal’in sağladığı güven ve ikna gücü sayesinde sayıları on binlere ulaşan gönüllü direniş kuvvetleri örgütlenerek İtalyanlara karşı amansız bir savaşa giriştiler.
Mustafa Kemal’in başarı ile uyguladığı gerilla taktiği karşısında aciz kalan İtalyanlar, Derne bölgesinde bulunan askerî birliklerini başlarındaki general de dahil olmak üzere değiştirerek yeni birlikler gönderirler.
İtalyanlar, Trablusgarp topraklarına 130.000 asker çıkarmalarına rağmen bir askeri başarı elde edememişlerdi.
Beyrut’u bombardımanları, Çanakkale Boğazı’nı zorlamaları ve Rodos-On iki Ada’yı işgal etmeleri de Osmanlı Devleti’ni teslimiyetçi bir barışa zorlayamamıştı.
Ancak 1912 yılı Ekim ayı başlarında Balkanlar’da başlayan savaş İtalyanlar için bulunmaz bir fırsat yarattı.
Osmanlı Devleti barış şartları üzerinde sürdürdüğünü ısrarlarından vazgeçerek 15 Ekim 1912’de imzaladığı Ouchy Antlaşması ile Trablusgarp ve Bingazi’yi İtalya’ya bıraktı.
Sonrası malum…
Osmanlı çöktü.
Osmanlıyı paylaşım planı yapan devletler yavaş yavaş Anadolu’ya kadar girdiler.
Fakat unuttukları bir şey vardı!
Osmanlı devleti o dönem öyle bir subay nesli yetiştirmişti ki, o subaylar küllerinden Türkiye Cumhuriyetini kurdu.
Ogün bir Osmanlı subayı olarak gazeteci kılığında Libya ya giden Mustafa Kemal, küllenmiş imparatorluktan bir devlet kurarak bu milletin her ferdinin bir BAŞBUĞ olabileceğini dünyaya ispat etmişti.
Mustafa Kemal kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ile ogün Ortadoğu`yu paylaşım planını yerle bir etmiş ve cetvellerle çizilen haritalara karşı kendi sınırlarını kanla çizmiştir.
Bugün Türkiye aynı ruhla ve 100 yıl sonra o coğrafyalarda dünyanın mazlum milletleri için büyük bir savaş vermektedir.
Ve bu savaş çoğa karşı azın,
Güce karşı azmin savaşıdır.
Libya meselesine bakarken bir de bu çerçeveden bakmalı.
Bugün Libya`da varlığımızı sebebi orada şu an Mustafa Kemal gibi, Kuşçubaşı Eşref gibi görevlerini yerine getiren isimsiz kahramanlar yüzündendir.
Libya`da geldiğimiz sonuç bu isimsiz kahramanların vardığı sonuçtur.
Dün Osman`lı yıkılırken ülkeyi ayakta tutmak için taaa Fizan`a kadar giden o isimsiz yiğitlerimizin verdiği mücadele ne ise, bugün Türkiye Cumhuriyetinin BEKA meselesinin Libya ile bağlantısı aynıdır.
Bu meseleye halen muhalif olma saplantısı ile bakmak gafletten değilse tarifi çok ağır bir haldendir.
Şunu artık itiraf etmeliyiz ki, Türkiye devleti artık yeni bir yola girmiştir.
Bu yolun mimarı acı tecrübelerden bu noktaya gelse de, hükümettir.
Hükümeti AFRİN ve LİBYA operasyonlarındaki başarılı hamleleri ile değerlendirip takdir etmekse erdemli muhalefetin ta kendisidir.
Ozaman!
Asıl şimdi durmak yok, yola devam…