Ülkemiz er ya da geç bir hesaplaşmaya girecektir: Adnan Oktar’ların, hoca sıfatlıların dini mi milletin dini mi? Mesele bunların ne kadar dini bilip yorumladıkları değil, inandırmaya çalıştıkları dinin milletimize ve bu topraklara ait olup olmadığıdır. Cevabı başka yerde aramayın din de milli olmak zorundadır. Aksi milletin kendini inkarı olur.
Eğer İslami çevreler meseleyi “Türkçe Ezan”a indirgemeseydi Cumhuriyetimizin kuruluşunda yapılmak istenen şeyi anlayabilirlerdi. O zaman FETÖ, Adnan gibiler kolayca türeyemezdi. Cumhuriyet ve Atatürk bin yıldır bu topraklarda İslamı yaşayan milletin inancını temel almışlardı. Bu günümüzde Türkiye’de belki birkaç küçük ilçede ve Balkanlarda Saraybosna gibi eski Osmanlı kentlerimizde rastlayabileceğiniz türden bir Müslümanlıktır. Gidin görün o camilerin avlularında barış, hoşgörü ve tevazu var. Oralarda kavga eder gibi değil sevgiyle okunan ezan insanların ruhuna işliyor.
A’sından Z’sine şu “hoca” takımının rezaletleri yıllardır herkesin gözü önünde gerçekleşiyor. Her türden sapık, ajan kendini kabul ettirmenin kolay yolunu bulmuş: Evrim teorisi üzerinden bilime, İsrail üzerinden Yahudilere, Atatürk üzerinden Cumhuriyet’e düşmanlık! Kimsenin okumadığı yalandan birkaç kitap basın bu üç konuda hemen İslami çevrelere kabul edilirsiniz. Yanınıza birkaç el etek öpen de aldınız mı “hoca” sıfatını kaptınız!
Kedicikleri televizyonlardan size izlettiler. Peki ya ötekiler, kapalı kapılar ardında dönen rezaletlerden haberiniz yok mu? Her türden inancı kendine siper etmiş bu tarikatların cinsellik ve çıkar ilişkilerine dayandığını yeni mi öğrendiniz?
Aynen FETÖ meselesinde olduğu gibi Adnan Hocaların peşine takılanlar da kendilerini masum görüyor. Çünkü aklını ve vicdanını elbise dolabına asmış. Kendini özgür iradesiyle bu suç ve rezaleti seçmiş hissetmiyor. Onlara kalsa bu Yahudi ya da Kemalist komplosudur! Kesin hocayı da kandırdılar.
Bizde neden ayrıdır bilmiyorum ama birçok dilde akıl ve vicdan aynı kelime ya da köke dayanır. Akla ve vicdana dayanmayan bir din yalnızca toplumu yozlaştırmaz aynı zamanda insanları inançtan uzaklaştırır. Akılla idrak edilmeyen, sevgi ve dayanışmayla çoğaltılmayan, adaletten yana olmayan bir din evrensel olamaz. Çünkü evrensel bir inançta akıl-vicdan ve sevgi; Yaratan, yaradılış ve yaratılanın birliğinin kanıtıdır.
Bu hocaların tahtları çıkarlar ve güç üzerinde yükseliyor. Bu tarikatların çarkları hep parayla, sömürüyle dönüyor. Bunlar bir yaratıcıya inanmıyor ki kitaba sadık kalsınlar. O yüzden hep zenginlik, güç, şatafata dayanıyorlar; bilime ve bilgiye değil.
Oysa Tanrı’ya yakın olmanın en iyi yolu evrenin sırlarını yani varoluşun yasalarını araştırmak ve öğrenmektir. Bilimle uğraşan Tanrı’ya yakın olur. İnsan ancak bu biçimde Yaratanın yüceliğini idrak edebilir ve O’nun yarattıklarına sevgiyle bakabilir.
Bir de şunu unutmamak lazım: Herkes kendi hisleriyle, ruhuyla sever-inanır. Öyleyse milletlerin de kendi hisleri, hasletleri vardır. Bu nedenle her millet konuştuğu ve hissettiği dille ibadet eder. Bugün Diyarbakır’da Kuranı Kerim ve Mardin’de İncil Kürtçe okunabiliyor. Hıristiyanlar İstanbul’da Ermenice, Rumca, Antalya’da İngilizce ibadet edebiliyor. Neden milletin dini İslam’ı bu milletin dili olan Türkçe ile ifade edemiyoruz?
Dünyada inançsız bir millet yok. Herkes kendi inancını kendi diliyle, anlayışıyla, kendine özgü biçimde yaşıyor. Bugün Vatikan sarışın, beyaz tenli olarak tasvir ettiği İsa’nın Afrika’da ya da Latin Amerika’daki kiliselerde kara derili, kara saçlı biri olarak resmedilmesine karşı çıkmıyor. Çünkü bir inanç yerelleşemezse orada kök de salamaz, kendini de üretemez.
Mesele salt dini örgütlenmelerin devletten uzaklaştırılmaları değil. Millete yabancı olan dini örgütlenmelerin de toplumdan tecrit edilmeleri gerekir. Çünkü devlet sonuçta düzeltilebilir bir mekanizmadır. Fakat bir arada tutan değerler ve inanç temeli yozlaştırılırsa toplum içten çürür ve çöker. Asla yeniden düzeltilemez.