Kimimiz 40 yılını vermiş, kimimiz 4 gününü…
Kah kızarak vermişiz oylarımızı kah gönül rahatlığıyla…
Ne fark eder?
Ya da ne farketmez?
Meselenin ne olduğunu kendimce anlatmak isterim.
Biraz da “bizlerin” özelinden.
Belki bir faydası dokunur…
* * * * * * * * * *
“Bizler” Başbuğumuzu tanıyan, O’nu bilen, O’nunla çalışan bir nesiliz.
12 Eylül’ün silindir gibi ezdiği, abilerimizin, büyüklerimizin neredeyse tamamının cezaevlerine doldurulduğu…
Şanlı bir mücadelenin, şehitlerimizin, gazilerimizin hemen ardından gelen “bizler”.
Sehpalarda can veren yiğitlerimizin acısıyla bilenmiş “bizler”…
Gencecik, tıfıl, kararlı, inanmış, delişmen “bizler”…
Az çok hepimizin bir hatırası vardır Başbuğumuz ile.
Kimisi acı, kimisi tatlı…
Başbuğ’dan fırça yediğimiz için bile mutlu olan bir nesiliz “biz”.
* * * * * * * * * *
Başbuğ’un serbest bırakılmasının kısa bir süre sonrasıydı.
Tıfıl, delişmen bir genç iken yanında çalıştığım…
İrfan Özcan'ın, Başbuğ’un Özel Kalem Müdürü olduğu zamanlar.
Milliyetçi Çalışma Partisi Libya Sokak’ta küçük bir binada…
Ülkede ANAP’ın borusu ötüyor.
Devlet Hocamız Genel Sekreteri MÇP’nin.
Barclay veya Winston sigarası içiyor o zamanlar.
Bazen ben gider alırdım.
Basından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici’nin yanında başladım çalışmaya.
Benim için çok önemli ve büyük de olsa "ufak tefek" işler yapıyorum işte.
Her sabah 8’de gelir, Başbuğ’un bana verdiği Türkiye’nin her yerinden gelen dergi, gazetelerin özetini çıkartırdım.
Bir yandan Bizim Ocak Dergisi’ni hazırlıyorum.
Bir yandan Bizim Ocak Genel Merkezi’nde “teşkilat” işleri.
Makine Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nde de ofis, daktilo vs. işler.
Ha, okuyorum bir de.
Gazi Basın Yayın’da. Gerçi bitirinceye kadar çoktan İletişim Fakültesi oldu ya! Neyse!
Diyeceksiniz ki, onca iş var. Uyumuyor musun?
Yok. Uyku haram.
20-21 yaşında bir delikanlıyım işte.
Sevdalanmışım memleketime. Ülküme.
Uyku nasıl girsin gözüme.
Bir gün yakınında olmanın verdiği cesaret ile dayanamadım sordum Başbuğ’a:
- “Efendim ülkücülük nedir?”
Netice de Başbuğ o!
İlk elden öğrenme imkanını bulmuşum.
Kaçırır mıyım?
Uzun uzun tafsilatlı açıklamalar filan bekliyorum içimden.
Oturtsun karşısına anlatsın. Ben dinleyeyim.
Başbuğ bana şöyle gülümseyerek bir baktı.
“Evladım” dedi.
“Ülkücülük; büyüğünü saymak, küçüğünü sevmektir.”
* * * * * * * * * *
Ben hep “ülkücüleri” sevdim ve saydım, büyüğü ve küçüğü ile.
Ama Başbuğ’un gerçekten ne demek istediğini 10 yıl sonra anladım.
“Ülkücülük”, bir ideoloji, bir felsefe değil.
Her Türk evladının adabı, edebi, töresidir.
İster bir gün, ister 40 yıl olsun.
Soluduğun nefes.
Yüreğindeki aşktır.
* * * * * * * * * *
Kızar, küser, eleştiririz.
Kimi zaman haklı, kimi zaman haksız.
Doğrularımız da olur.
Yanlışlarımız da.
Siyasette olur bunlar.
Sonuçta MHP’liyiz işte.
Sebep mi?
Ne hacet!
Aldığımız nefes yeter.
* * * * * * * * * *
Allah…
Türk’ü devletsiz…
Ülkücüyü MHP’siz…
Türk Milleti’ni ülkücüsüz bırakmasın…
Hakan Sönmez siyasetcafe.com