İslam’ın iç veya mistik yüzü olarak da tarif edilen Sufilik ve Tasavvuf geleneği, Osmanlı döneminin kültür-edebiyatında en önemli bölümü oluşturur. Yaklaşık 300 yıl süren Tasavvuf geleneğinde kâinatta var olan ya da olabilecek her şeyin Allah’ın kudretiyle var olduğu, Allah ile bütünleşmek, ona ulaşmak veya saf bir mümin olmanın da ancak nefsi yenmekle mümkün olabileceği inancı hâkimdir. Çünkü bu anlayışa veya felsefeye göre her türlü dünya nimetleri, gurur ve kibir gibi nefise ait şeyler, Allah ile kul arasında en kalın perdeyi oluşturur. İslam’da günah, yasak sayılan kadın ve içkinin yanı sıra nefisleriyle giriştikleri mücadele alanlarına cinsellik ile aşkı da dâhil ederek tüm bunları da Allah yolundan çıkartacak şeytani şeyler olarak görmüşlerdir. Tasavvuf geleneğine hâkim olan bu anlayışın öncülerinden Mevlana ile Şems, nefsi yenme mücadelesinde tıpkı İslam’ın da öğütlediği gibi fakirliği yüceltirken kendilerini tanrı karşısında acze düşürmek için de yoğun çaba harcamışlardır. Sufilerin fani olma hali, tanrı ile bütünleşme isteği ve bunun karşısında kendilerini acze düşürme çabaları 20. Yüzyılda, psikanalizin kurucusu nörolog Sigmund Freud’un“Narsisizm” teorisiyle anlam bulmuş ve tıbben de psikopatolojik bir hastalık olarak tanımlanmıştır.
Tasavvuf, Sufilik ve Mevlevilik gibi gerçek dışı anlayışların Tanrı ile bütünleşme uğrunda çektikleri eziyetlerinin de bir mükâfatı, ödülü vardır. Daha net ifadeyle, ahret de mükâfat ile ödüllendirileceğine inandıkları için bu eziyetlere katlanmışlardır. Sufiler ve Mevleviler bir yandan çevresindekilere sürekli olarak “dünyalık mal, mülk edinmeyin” telkinleriyle fakirliği yüceltirken diğer yandan tıpkı günümüz tarikatlarında ve İslam anlayışında olduğu gibi dünya malı ile ilgilenmiş, mali tedbirler almışlar ve hatta servet edinerek çelişkili bir tutum sergilemişlerdir.
İlahi aşk mı yoksa oğlancılık mı?
Mevlevi geleneğin temsilcileri, yalnız Allah ile değil, hemcinsleriyle de duygusal bağlar kurmuşlardır. Mevlana ile Şems arasındaki duygusal, platonik aşk bağı da ruhsal bozukluğun en belirgin özelliğidir ve bu bozukluğun üzerine de “ilahi aşk” örtüsü atılmıştır. Tıbben psiko-nevrotik duygusal bozukluk olarak teşhis edilen bu tür ruhsal çalkantıların başlıca nedeni ise İslam inancının duygusal çalkantılara neden olacak davranışlar konusunda öğütler de bulunmasıdır. Örneğin; Hz. Muhammed bir hadisinde “Kuran okunurken ağlayın. Ağlayamıyorsanız, ağlıyormuş gibi yapın. Kendinizi buna hazırlayın.” şeklinde öğütte bulunurken başka bir hadisinde ise “Kuran okunurken ağlamayan bizden değildir.” şeklindeki keskin bir söylemle İslami öğretinin kurallarını benimsenmeyenleri doğrudan dışlamaktadır. Ağlamanın, İslam öğretisi için neden bu denli önemli olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Çünkü ağlamak duygusal çözülmeye, boşalmaya neden olacağı için kişinin nesnel dış dünya ile ilgisi kesilecek ve böylece zihinsel olarak teslim olacaktır. Bir nevi koşullandırma, yönlendirme de diyebileceğimiz bu eylemin tipik uygulamasını birçok günümüz tarikatlarında, özellikle de Fethullah Gülen cemaatinde görmek mümkündür.
Tasavvuf geleneği veya felsefesinin omurgasını oluşturan ruhsal bozukluluğu tetikleyen nedenleri İslam’ın özünde aramak gerekiyor. En başta Hz. Muhammed’in sahabelerinden tutun da Sufilik, Mevlevilik, Tasavvuf gibi geleneklerin kadına bakış açısı şeytan, lanet paydasında buluşmuştur. Kadının itildiği İslam inancının genelinde Narsisizmin baskın olduğu bir gerçektir. Kendi yarattığı kadının saçının telinden tutun da insanların neyi yiyeceği, içeceği, cinsel ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağı, istek ve arzuları gibi yaşamının tamamından ona karşı sorumlu olduğunu sürekli olarak hatırlatan, hatırlanmayı isteyen bir tanrı vardır. Bu öyle bir tanrıdır ki kullarına dünyevi maldan, zevkten, gurur ve kibirden uzak durmasını öğütlerken kendisi ganimetlerden pay istemiş, gurur ve kibirli söylemlerde bulunmuş, hakaretler savurmuştur. Tanrıya kadar uzanan bir narsisizm gerçeği, günümüz tarikatlarında baskın bir şekilde görülmektedir. Zaten İslami inanç, düşünmeyi ve sorgulamayı reddettiği için kendilerini tanrılarına adayan Sufiler’de kendi iç dünyalarında yaratılan buhranlarıyla baş başa kalmış ve nesnel evreni anlamaya, yorumlayamamışlardır.
Gerçek Mevlana hangisi?
Farklı kaynaklarda Mevlana, şair, düşünce adamı, İslam âlimi, evliya, mutasavvıf (kendini Tanrı’ya adamış kimse, İslam gizemcisi) olarak tanımlanmış ve yüceltilmiştir. En başta gerçek bir Müslüman küfrün günah olduğunu, hakaret içeren sözler söylemeyeceğini, hatta küfürlü veya hakaretli sohbetlerin yapıldığı yerde durmak bile istemeyeceğini biliyoruz. Sade bir Müslüman’ın tavrı böyleyken, İslam âlimi, evliya gibi yakıştırmalar yapılan Mevlana’dan hiç kuşkusuz küfürlü, hakaretli sözcükler de beklemeyiz. Fakat yüz yıllardan beridir yüzüne kapatılan yeşil örtü kaldırıldığında çok daha başka bir Mevlana gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Hoşgörü timsali Mevlana’nın, kendisini eleştirenlere, sorgulayanlara çok kaba sözcüklerle karşı çıktığını, yaymaya çalıştığı öğretiyi kabul etmeyenlere, kendisi gibi davranmayanlara küfürlerle saldırdığını, özellikle de kadınlara hakaretlerde bulunduğu ve aşağıladığını görüyoruz. Ne denli küfürbaz ve ağzı bozuk birisi olduğunu ciltler halinde yazdığı kendi kitabı Mesnevi’den aldığım birkaç örnekle teyit edelim:
- Ey eşekten de aşağı olan kişi! (Mesnevi, Cilt 2, Beyit -1040)
- Sen, insan huylu değilsin, insan şeklinde bir eşek sıpasısın.(Mesnevi, Cilt 2, Beyit- 1041)
- Ey köpekten de aşağı olan kişi!(Mesnevi, Cilt 2, Beyit 1428)
- Ey eşek huylu gafil! (Mesnevi, Cilt 2, Beyit 1851)
- Ne yazık ki bu aşağılık akıl da, eşeğin huyunu huy edindi.(Mesnevi, Cilt 2, Beyit -1858)
- Ey ancak eşek kadar değerli olan kişi! (Mesnevi, Cilt 2, Beyit1861)
- Sen bir eşekmişsin meğerse. Ben seni adam sandım.(Mesnevi, Cilt 2, Beyit -2806)
- Ey eşekler! (Mesnevi, Cilt 2, Beyit 3110)
- Ey alçak adam, kulağını, kuyruğunu sallama.(Mesnevi, Cilt 3, Beyit- 740)
- Ey kendine tapan, hüküm üstündür. Bu nedenle sana insan değil, hayvan denilmek gerekir! (Mesnevi, Cilt 4, Beyit -2004)
- O zalim köpeklere, bu alçaklar baş eğerler. (Mesnevi, Cilt 3, Beyit -3002)
- Behey aşağılık adam! (Mesnevi, Cilt 3, Beyit -4117)
- Ey kınayan köpek, havlayıp duruyorsun. (Mesnevi, Cilt 3, Beyit- 4282)
- Ezelden mahrum ve bir ahmak oğlu ahmak değilsen.(Mesnevi, Cilt 3, Beyit -4795)
- Onlar, aşağılık hayvan huylu kişilerdir. Daha doğrusu, insan kılığında hayvanlardır; hatta hayvanlardan da daha aşağıdadırlar. Onları terk et, onlarla dost olma ‘Ben, batanları sevmem’ de! (Mesnevi, Cilt 4, Beyit -1533)
- Haydi, ey sapık, ey yolsuz kişi! (Mesnevi, Cilt 4, Beyit -2437)
- Ey saman çöpünden daha aşağı olan adam!(Mesnevi, Cilt 5, Beyit -505)
- Ey alçak adam, bende, benim hareketlerimde gördüğün benlik, senin benliğinin aksidir. (Mesnevi, Cilt 6, Beyit -733)
- Ey utanmaz adam! (Mesnevi, Cilt 6, Beyit -1749)
- Onun ilacı köpek pisliğidir. Çünkü o, ona alışmıştır. Onunla uğraşmayı adet edinmiştir. Huy edinmiştir.(Mesnevi, Cilt 4, Beyit -279)
- Onlar aşağılık hayvan huylu kişilerdir. Daha doğrusu, insan kılığında hayvanlardır, hatta o hayvanlardan da daha aşağıdadırlar. Onları terk et, onlarla dost olma; ‘Ben, batanları sevmem!’ de !(Mesnevi, Cilt 4, Beyit- 1525)
- Ey aklı noksan kişi! Özü sözü diri bir akıllıya sığın da, ona ölü gibi teslim ol! (Mesnevi, Cilt 4, Beyit- 2199)
- Ey sapık kişi! (Mesnevi, Cilt 4, Beyit -2760)
Gerçek Mevlana, bol galizli küfür ve hakaretler ederken bununla da yetinmez, Allahın ağzıyla da küfürler ettirir. Oğlancılığın Mevlevilikte baskın olduğunu itiraf ederken de kendisini eleştirenlere veya inanmayanlara ise köpek, eşek, kahpe gibi küfürler ve hakaretler savurur. Şimdi bunlardan birkaç örnek vereyim:
- Musa;‘Ya Rabbi!’ dedi. ‘Firavun beni aldatıyor, ama seni aldatamaz. Onun hilesini kabul edeyim mi? Yoksa o hilenin aslını bilmesi için ben de ona bir hilede mi bulunayım? Çünkü her hilenin aslı bizdedir. Yeryüzünde olan her şeyin aslı göktedir. Tanrı buyurdu ki: ‘Ya Musa! O köpek hile yapmaya değmez. Sen onun önüne uzaktan bir kemik at.” (Mesnevi, Cilt 4, Beyitler 3595-3598)
- Bu alçaklara göre sûfilik; sof, kaba elbise giymekten ve oğlancılıktan ibarettir vesselam.” (Mesnevi, Cilt 5, Beyit- 364)
- Ey ahmak kişi, yalancı akıl! (Mesnevi, Cilt 5, Beyit- 1764)
- Ey ahmak… Hey yüzünü yıkamamış pis herif, nerdesin sen? Kiminle kavgaya girişiyor, kime haset ediyorsun?”(Mesnevi, Cilt 2, Beyit- 3340)
- Tanrı hakkı, ana hakkından öncedir. Ana hakkından ileridir. Kim bu hakkı bilmez ve tanımazsa eşektir.”(Mesnevi, Cilt 3, Beyit- 329)
- Ey soysuz!(Mesnevi, Cilt 4, Beyit- 324)
- Yine akıllılar rivayet ettiler. Mevlana hazretleri birisinden incinince ve o kişinin inadı haddini aşınca, ona “Gerhâher” (kahpenin kardeşi) der ve onu berbat bir hale getirirdi. Çünkü Horasanlıların küfür terimi bu sözdü.
Mevlana ve Şems
Mevlana’nın kazınan yüzünün altından çıkan gerçekler bunlarla sınırlı değil. Küfür ve hakaretlerinden kendi öz annesi ile kadınların tamamı da payına düşeni almıştır. Ona göre kadınlar hileci, pis, tuzak kuran erkek avcısıdırlar. Kadınların mezhebinde ise en yüksek makam, erkeğin cinsel organıdır. Hele bir de arzularına cevap vermiyorsa, or…pu damgasını yapıştırmıştır. Şimdi kadına yönelik birkaç örnek okuyalım:
- O pis kocakarı…(Mesnevi, Cilt 4, Beyit 2631)
- Kadının hilesinde son yoktur! (Mesnevi, Cilt 6, Beyit -4475)
- Zindan, dünyaya gelmeden önce bulunduğumuz rahimden daha kötü, daha karanlık, daha pis kokulu, daha kanlı bir yer değil ya! (Mesnevi, Cilt 6, Beyit -3416)
- Fakat doğunca, pis, daracık bir zindandan kurtuldum. Havası hoş, rengi güzel bir dünyaya geldim.”(Mesnevi, Cilt 1, Beyit -792)
- Dişleri dökülmüş, saçı süt gibi ağarmıştı. Beli bükülmüştü, her duygusu değişmişti.
Böyle olduğu halde koca isteği ve aşkı, şehvet hırsı tamdı. Kendini güzel göstererek erkekleri avlama ağı ve tuzağı paramparça olmuştu, ama onun erkek avlama hırsı sönmemişti. (Mesnevi, Cilt 6, Beyit 1222 -1225)
- Bu ihtiyarların belden aşağı duygulara, nefsani arzulara, paraya olan aşkları, köpek nesli gibi artmada.(Mesnevi, Cilt 6, Beyit- 1232)
- Bir erkek gönlü, kadının gönlünden aşağı ise, o gönül işkembeden de bayağıdır.”(Mesnevi, Cilt 3, Beyit- 3129)
- Kadın, kocasının öfkelendiğini, sinirlendiğini görünce ağlamaya başladı. Zaten ağlamak kadının tuzağıdır.”(Mesnevi, Cilt 1, Beyit -3278)
- Allah bir erkeğe kadın huyu verirse, o erkek kadınlaşır, erkeklerle düşer kalkar. Bir kadına da erkek huyu verirse, kadın, erkek gibi olur; kadın arar, sevicilik eder!”(Mesnevi, Cilt 6,, Beyitler- 2995, 2996)
- Kadınlara danışın, sonra onların söylediklerinin tam tersine hareket edin. Kuşku yok ki, onlara aykırı hareket etmeyenler helak olurlar.”(Mesnevi Cilt 1, Beyit -2956)
- Dokuz Tane Namuslu, Temiz Kadın Aldım, Hepsi O…pu Oldu. Seyyid-i ecel, bir gece Delkak’a “Hemencecik bir or…pu neden aldın? Bunu bana söylemeliydin. Sana namuslu bir kız alırdık” dedi. Delkak, “Dokuz tane namuslu, temiz kadın aldım, hepsi or…pu oldu. Derdimden eridim, bittim. Bunun üzerine bu hiçbir işe yaramaz or…puyu aldım. Görelim, bakalım, bunun sonu ne olacak?” dedi. Ben, birçok defa aklı sınadım. Bundan sonra bir tarla arayacak, oraya delilik tohumu saçacağım.(Mesnevi, Cilt 2, Beyitler 2333 -2337)
Osmanlı döneminde Mevlana tarikatının sürdürücüsü olan Mevleviler, halkı kulları olarak gören padişahların yanında yer alarak şeriatçı düzenin nimetlerinden bolca yararlanmışlardır. Mevlana’nın temel öğretisinin özü şudur:“Kim olursa olsun, gücü yani iktidarı elinde bulundurana biat et, itaat et! İster Müslüman olsun, ister Hıristiyan olsun, sadece ve sadece gücü elinde tutanın vesayeti altına gir, güçlünün önünde eğil, diz çök, el-etek öp!” İşte Mevlana ve Mevleviliğin hoşgörü öğretisinin gerçeği budur. Ve o dönemin Mevlana’sının, bugünün ki ekran vaizlerinden, tarikat şeyhlerinden de hiçbir farkı da yoktur.
(Not: Bu çalışmamda “Gelin Yüzleşelim” adlı kitabını göndererek katkı sunan saygıdeğer ağabeyim araştırmacı yazar Yılmaz Dikbaş’a teşekkür ederim.)