Meral Akşener'le değişmeyen değişim...

Murat ÜNLÜ

Türkiye’de siyasi partiler içinden bölünerek kurulan siyasal yapılar, Demokrat Parti’nin kuruluşu ile başlamaktadır. Bu tarihsel süreç1929 bunalımı ve 2. Dünya Savaşı arası geçen yıllarda ortaya çıkmaktadır, dünyada faşizm ve otoriter yönetimler güçlenmekteydi. 1924 ve 1930'da iki defa çok partili demokratik yaşama geçmeyi deneyen Türkiye, bunda başarısız olunca, özellikle 1930’dan sonra iktidarı elinde bulunduran Cumhuriyet Halk Partisi devlet ile özdeşleşmeye başladı.

Parti ilkeleri’nin (1937), anayasaya girmesiyle bu süreç doruk noktaya ulaştı. CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Atatürk 1938’de hayatını kaybedince yerine seçilen İsmet İnönü, 2. Dünya Savaşı başlayınca (1939), eski devrin küskünlerini de etrafında toplayarak ülkede, savaş günlerinin yıkıcılığı yanında çok başlılığın çıkmasına engel oldu, bunda başarılı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Savaşın özellikle ekonomiyi kötü yönde etkilemesiyle, büyük kentlerde karaborsacılığın ortaya çıkmasını, sermayenin belirli ellerde toplanmasını kolaylaştırıp, ülkede kent burjuvazisini oluşturmuştu.

Kırsalda, genç nüfusun silâhaltına alınması küçük ve orta büyüklükteki çiftçinin üretimini düşürdü. Büyük toprak sahipleri arzı kendileri kontrol etmeye başladı. Artan talep karşısında arzdaki daralma enflasyonu ve hayat pahalılığını arttırdı. İktidarınsa önlem olarak düşündüğü çözümlerden ilki Varlık Vergisi oldu.

Devlet tarafından alınan ağır vergileri ödeyemeyen işadamları taş ocaklarına gönderilerek orada taş kırmak gibi işlerde amele olarak kullanıldı. Keyfi uygulamalara sebep olan bu vergi kent burjuvazisini iktidara cephe almaya itti. Diğer önlem ise Çiftçiyi topraklandırma kanunu idi. Bu kanunla büyük toprak sahiplerinin toprakları bölünerek, küçük çiftçiye destek sağlamak hedefleniyordu. Ancak bu, devletin Türkiye'deki bütün arazilerin zaten yüzde 70’ten fazlasına sahip olduğunu bilen toprak sahiplerini muhalefet saflarına kanalize etti. İsmet İnönü'nün devletçilik uygulamaları sonucu oluşan ekonomik darboğaz zaten toplumu da aynı yöne doğru itmiş bulunmaktaydı.

2.Dünya Savaşı 1945’de son bulduğunda Türkiye’nin içinde bulunduğu durum böyleydi.. Aynı zamanda savaşın sonlarına doğru ülkede özellikle basın ve aydın çevrelerde, demokrasi arzusu artık yüksek sesle dillendirilir olmuştu. Bir yandan da 2. Dünya Savaşının galiplerinden olan Sovyetler Birliği’nin lideri Stalin, Türkiye’den Kars, Ardahan ve Artvin’i istiyordu. Sovyetlere karşı Amerika ve İngiltere'ye yaklaşan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 19 Mayıs 1945 günü yaptığı konuşmada bu arzuya yeşil ışık yaktı. Zaten TBMM içinde muhalefet 1945 bütçe görüşmelerinde su yüzüne çıkmıştı. Atatürk’ün son başbakanı Celâl Bayar, Adnan Menderes, Feridun Fikri Düşünsel, Yusuf Hikmet Bayur, Emin Sazak bütçeye ret oyu verdiler.

Asıl kırılma Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu görüşülürken ortaya çıktı. Tasarının 17. ve 21. maddeleri tartışılırken Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Emin Sazak sert eleştiriler dile getirdiler. Bu yasanın görüşüldüğü günlerde Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan, CHP Grubu'na Dörtlü Takrir adlı bir önerge verdiler. Önerge ülke ve parti yönetiminde özgürlükçü bir anlayış içeren düzenlemeler yapılmasını öngörüyordu.

Ancak dörtlü Takrir reddedildi (12 Haziran 1945). Bunun üzerine, Menderes ve Köprülü o günkü Vatan Gazetesi'nde CHP iktidarına karşı o güne değin örneğine rastlanmayan sertlikte yazılar yazmaya başladılar.

Türk siyasi tarihinde mevcut partilerden bölünerek kurulan ilk siyasi partinin temelleri atılmaya başlamıştı. Tabi bu bölünmeler yeni oluşumlar Türkiye’nin siyasi tarihinde ne ilk nede son olacaktı. Sonuç olarak Menderes, Koraltan ve Köprülü partiden ihraç edildiler (Eylül 1945). Aynı gruptan olan Celal Bayar ise önce milletvekilliğinden sonra da CHP'den istifa etti. Celal Bayar, 1 Aralık 1945’te parti kuracaklarını açıkladı. İnönü tarafından Çankaya Köşkü’ne çağrılan Celal Bayar, cumhurbaşkanından gerekli desteği aldıktan sonra 7 Ocak 1946 günü Demokrat Parti (DP) kuruldu. DP’nin kurulması ve başarılı olmasının bize gösterdiği şey şudur; değişimler uluslar arası konjoktür ve ulusal konjoktürlere göre oluşur.

 

Matruşka bebekler gibi bir birinin içinde çıkan siyasi partiler kervanına MHP’de 1993 yılında Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının ayrılması ile yaşadı. Yeni oluşum ve Anadolu hareketi diye başlayan bu bölünme daha sonra siyasal İslamın ağrılıklı olduğu bir yapıya dönüştü. Başarı oranı yüzde 1 ve 1,3 oranında kaldı. Daha sonra meclise girebilmek için ANAP ve siyasal İslamcı gruplarla ittifaklar yapmak zorunda kaldı. BBP Muhsin Yazıcıoğlu’nun sağlığında bile barajı aşamamış kendi içinde kırılmalar yaşamaya başlamıştı.

Bu kırılmalar yazıcıoğlu’nun vefatından sonrada devam etti. BBP kurulmasında etkin görevler alan birçok siyasetçi tekrar MHP’ye dönerek milletvekili il başkanı gibi görevlere geldi. 1 Kasım 2015 Genel Seçimleri’nde Büyük Birlik Partisi 0,6 oy aldı.

Şu anda Yazıcıoğlun’dan sonra genel başkan olanların ve birçok yakın çalışma arkadaşlarının AKP saflarında bakan danışman ve milletvekili olduğunu görüyoruz. Bu kırılmalar sadece bunlardan ibaret değil mevcut genel merkezleri ile ters düşen bir çok grup “İnisiyatif hareketi”,”Nizamı alem gençlik hareketi” gibi ayrışma bölünmelerle devam ediyor.

 

 

MHP’deki kırılma ve parçalanmalar Rahmetli Alpaslan Türkeş beyin vefatından sonra da devam etti. MHP’nin 1997 yılında ki olaylı kongresinde; MHP, Alparslan Türkeş’in vefatının ardından yeni genel başkanını seçmek için toplanmıştı. Adaylardan Ramiz Ongun, Enis Öksüz, Muharrem Şemsek ve İbrahim Çiftçi ilk tur oylama sonucundan sonra Devlet Bahçeli lehine adaylıktan çekildiler.

Bunun üzerine Tuğrul Türkeş’i destekleyen Ülkü Ocakları Eski Başkanı Azmi Karamahmutoğlu arkadaşlarıyla kürsüye geldi. “Ya çekiç olacaksınız ya örs, aradaki demir olmayacaksınız” diyerek lafa başladı, “Bu pazarlıklı kongreyi tanımıyoruz” diye devam etti, “Eğer illegaliteye kaymak gerekiyorsa bunu fert olarak başlatıyorum. İsteyen benimle birlikte gelir katılır” diye bitirdi. İnmeden önce yanındakiler “Yıkın kürsüyü” talimatı vermeyi de ihmal etmedi. Kürsü yıkıldı; masalar, sandalyeler, demirler havada uçuştu. Ülkücü hareketin tarihinde görülmeyen ülkücü harekete yakışmayan birçok gelişmede bundan sonra yaşandı. Tabi bu bölünme burada kalmadı sonrasında yaşan birçok olay mevcut olmuştur.

Tuğrul Türkeş’in başını çektiği ve Kürsü devirenlerinde içinde bulunduğu Aydınlık Türkiye Partisi 27 Kasım 1998'de kuruldu. Parti 22 Temmuz 2007 seçimlerinde %0,28 oy aldı.2010 yılında Sayın devlet bahçelinin çağrısı üzerine Oktay Öztürk yönetimindeki Aydınlık Türkiye partisi MHP’ye katıldı.

Yıl 2017: kongre süreci ile başlayıp karmaşık bir hal alan MHP’deki bölünme ve parçalanma süreci devam ediyor. Meral Akşener ve Ümit Özdağ’ın yeni parti çalışmalarını açıklamasından sonra Koray Aydı’nın katılmasıyla daha da ilginç bir hale dönüştü.

Sonuç olarak;

MHP'den Klonlama ile kurulacak ikinci bir siyasi partinin referandumdan sonra kurulan sistemde ve tabanda bir karşılığı var mıdır? Klonlanmış bir siyasi yapının tabandaki karşılığı çok zayıftır. Yeni kurulacak partinin yüzde onlar civarında olan MHP’nin yüzde 7’sini aldığını varsayalım yeni sistemde 50+1 yakalaması imkânsız, hadi küskünleri, kırgınlarda içine alırsak yüzde 10 aştı diyelim, bu da sadece birinci sıradaki milletvekili adaylarının kazanmasını garantilemiş olur.

Burada şunu ayırt etmek lazım Meral Akşener’in tabandaki karşılığı yapılan anketlerde yüzde 18–20 çıvarında bu yeni partiye yansır mı? Bu da zor gözüküyor, söylemler ve vitrine çıkan insanlardan görüyoruz ki Liberal ve sol düşüncedeki seçmenin bu yönetime destek vermesi imkânsız hale gelmiştir.

Eğer bizler başarılı bir değişim istiyorsak, değişimin başarılı olması için şu anda dünyanın başka bir devinime evirilmesi gerekir. Buda demektir ki uluslar arası konjoktürle ulusal konjoktürün köklü bir değişime ihtiyaç duyması lazımdır. Ama bizim şu anda yaşadıklarımız değişmeyen bir değişimdir. Değişimler kişilerin egoları için yapılmaz. Gelecek ile ilgili planlar, bu işleri yüklenen insanların önce egolarını yenmeleri ile başarılır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.