MEHMET AKİF’E BİR BAKIŞ…

Tevfik Fikret TAŞKIN

MEHMET AKİF’E BİR BAKIŞ…

 

“Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber, sana ağuşunu açmış, duruyor Peygamber.”

 

Millî şairimiz olan Mehmet Ragıf, 20 Aralık 1873 tarihinde dünyaya gelmiş. Farklı okullarda eğitim almış, Baytar mektebini bitirmiş ve memuriyet hayatını Osmanlı’nın değişik yerlerinde yapmış.

Çocukluğu ve bütün hayatı zorluklarla geçmiş. Aldığı eğitim ve aile terbiyesiyle geçmişini bilen ve sa’y (çalışma) ile geleceğini kurmak isteyen bir fikir adamı olmuştur.

Yaşadığı dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun en talihsiz dönemi olmuştur. Bu talihsizlik Mehmet Akif’in bütün hayatına yansımıştır.

Çocukluktan ibaret maddî ve manevî sıkıntılar yaşamış, hassas ve dürüst kişiliği yüzünden rahat bir hayat geçirememiş.

Osmanlı’nın içinde bulunduğu kötü durumdan ancak Batı’dan bilim ve teknolojiyi alıp çok ama çok çalışmayla ile çıkabileceğimizi savunmuştur.

Görev aldığı yerlerde, çalışanları korumuş, sıkıntılardan çıkışın Allah yolunda olmaktan Kuran-ı Kerim’i doğru olarak anlamak ve bu doğrultuda yaşamaktan geçtiğini korkmadan, bağıra bağıra ifade etmiştir.

Bu düşüncelerini de genellikle manzum hikâye biçiminde ifade etmiş. Sırat-ı Müstakim isimli dergide arkadaşlarıyla ortak fikirlerini ifade etmiş, başta İstanbul olmak üzere bütün İslâm dünyasında tanınmıştır.

Dürüstlüğü, farklı kişiliği ile nam salmış, devletin içinde bulunduğu kötü durumdan çıkabilmesi için Batı’nın ilmini ve teknolojisini alıp kendi kültürümüzle yoğurmamız gerektiğini gerçekçi bir dille vurgulamış. Böylece gelişmiş ülkeler gibi güçlü ve zengin olabileceğimizi dile getirmiş.

Bunu da Tevfik Fikret’le girdiği tartışmada Asım ile dillendirmiş. Tevfik Fikret, oğlu Haluk’u Avrupa’ya eğitime göndermiş. Batılı, aydın gençliğe örnek olacağını belirtmiş.

Mehmet Akif ise yeğeni Asım’ı kendi örnek genci olarak Avrupa’ya göndermiş. Kendi kültürünü yitirmeden, Batı’nın ilmini alarak yetişmesini sağlamıştır.

Edebi dünyada ortaya çıkan bu çekişme, Asım’ın eğitimini tamamlayıp ülkesine mühendis olarak dönmesi ve Tevfik Fikret’in gençliğe idol olarak gösterdiği oğlu Haluk’un Avrupa’da din değiştirip Hristiyan olmasıyla sonuçlanmıştır.

Yani bu fikri tartışmayı, Tevfik Fikret’in oğlunun Hristiyan olması ile Mehmet Akif kazanmıştır.

Bu yaşadıklarını da Asım isimli şiirinde dolaylı olarak anlatmıştır.

Rus’u veya Avrupa’yı körü körüne taklit etmenin yanlış olduğunu, böyle bir düşüncenin felaketle sonuçlanacağını da sürekli vurgulamıştır.

Yıkılışın muhakkak olduğunu görünce oğlu ve arkadaşı ile Ankara’ya geçmiş, Anadolu’nun birçok yerine gitmiş, camilerde vaazlar vererek Millî Mücadele’ye destek vermiştir.

İlk mecliste Burdur milletvekili olmuş, bu dönemde Ankara’da, Tacettin Dergâhı’nda İstiklal Marşı’nı yazmıştır.

Cumhuriyet kurulduktan sonra çeşitli sebeplerden dolayı Mısır’a gitmiş, vatan hasreti çekerek on bir yıla yakın Kahire’de kalmış. Bu süreçte Sebilür-Reşat dergisi kapatılmış, yedi bölümden oluşan “Safahat” isimli şiir kitabı ortaya çıkmıştır.

Bütün ömrü mücadeleyle geçmiş, Almanya, Mekke gibi dünyanın değişik yerlerine gitmiş, yüreği Allah aşkıyla dolmuş, eserleri bunun ifadesiyle parlamış, Türk milletinin ve İslam dünyasının sesi olmuş.

Rahatsızlığı siroz ilerleyince İstanbul’a dönmüş, bir süre sonra 27 Aralık1936 tarihinde Hakk’ın rahmetine yürümüştür.

Mekânı cennet olsun…   


İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.