Maslahat! Kimin maslahatı, neyin maslahatı!

Mehdi AKSU

İlkelerden taviz verilmesi mektebin yok olmasına veya mektep mensuplarının zamanla asimile olmasına yahut yozlaşmalara sebep olacak ise gerçeklerin (makul çerçevede, nefret ve tefrikaya sebep olmayacak şekilde) saklanmaması ve konuşulması gerekir.

Örneğin İmam Ali aleyhisselam Hz. Peygamber’den yirmi beş yıl sonra hükümete geldiği zaman ilkelerinden ödün vererek Talha, Zübeyr ve Muaviye’ye müsamaha göstermiş olsaydı, Talha ve Zübeyr’e istedikleri valiliği vermiş ve Muaviye’nin de bir müddet Şam valiliğinde kalmasını onaylamış olsaydı üç büyük savaşa maruz kalmaz ve neticede binlerce Müslüman öldürülmüş olmazdı. 

İmam Ali geçmişi tashih etmek ve Müslümanları Allah Resulünün sahih sünnetine ve yöntemine döndürmek istiyordu. Acaba İmam Ali aleyhisselam Talha ve Zübeyr’e isteklerinin verilmemesi durumunda, Muaviye’nin azledilmesi halinde büyük savaşların çıkacağını ve binlerce Müslümanın öldürüleceğini bilmiyor muydu! Şüphesiz İmam Ali aleyhisselam bunları biliyordu. Ama ilke ve realiteyi feda edip, ödün vermedi yani maslahatgüzarlık yapmadı. İşte masum imamın duruşu ve realitesi...

Ebu Hureyre minberde Hz. İmam Ali aleyhisselamın aleyhinde konuşmalar yapıyordu. Minberlere alim olmayanlar çıkar mı? Hayır. Demek ki Hz. Ali aleyhisselama ilk adımda lanet edenler siyaset ve makam sahipleri tarafından satın alınan alimlerdi. Acaba bu alimler Muaviye ve Hz. Ali'yi tanımıyorlar mıydı veya yanlış mı tanıyorlardı? Hayır. Tam aksine her ikisini de çok iyi tanıyorlardı. Muaviye'nin zulümat, Hz. Ali'nin ise nur olduğunu biliyorlardı. Ama makam ve menfaat aşkı onları böyle ağır bir günahın içerisine sürüklemişti. O gün onlar hakka hakikate rağmen masum imamın karşısında maslahatgüzarlık yapıyorlardı. Ancak bu maslahatgüzarlık dinin ve Müslümanların maslahatı değildi, aksine nefsi çıkarlarının maslahatıydı.

İlmi veya ameli olarak batıl görüşlere ve günaha dalanlar nefs atına binip çamura düştükten sonra maslahatları çok olur. Gerçeklere göre değil konjoktüre göre konuşurlar. Dün söylediklerinin bugün, bugün söylediklerinin yarın aksini söylerler. Halk böylelerinden ihtiyat etmeli ve sakınmalıdır. Zira ister ilmi olsun ister ameli; ayağı kayanlar kendilerine inananları da kaydırır, düşenler kendilerine inanları da düşürür.

 

Mefatih'ul Cinan'ın sahibi şeyh Abbas Kummi Ehlibeyt alimleri içerisinde çok büyük alimlerden biridir ve bir çok eseri vardır. Oğlu Hacı Mirza Ali şöyle anlatır: Bir gün babamızın mütaala odasında şiddetli bir şekilde ağlama sesini duyduk ve odasına koştuk. Ağlamasının sebebini sorduğumuzda şöyle dedi: Kitap okurken yalan hakkındaki rivayetleri okurken ağladım. 

Biz, baba sen yalan mı konuşmuşsun ki böyle ağlıyorsun?

Şöyle dedi: Hayır, yalan konuşmuş değilim. Ama bir gün Mekke'de maslahat gereği bir yalan söyledim. Şöyleki, Hicaz alimleri (Şiayı suçlama adına) Şialar neden falan şeyi yapıyorlar dediler. Ben onların cevabında "o dediğiniz şeyi Şianın alimleri yapmaz, Şianın cahil olan avam-ı yapar. 

Şimdi düşünüyorum da o gün maslahat gereği söylemiş olduğum yalanın maslahatında, şayet yanlış yapmış isem kıyamette bunun hesabını nasıl verebilirim!

Bugün de niceleri maslahat bahanesiyle neredeyse kişisel egolarını bile dine dahil ediyorlar. Her türlü adaletsizlik maslahat oluyor. Haksızlığa, cehalete susmak maslahat oluyor. Tarihin çarpıtılması, gerçeklerin inkar edilmesi maslahat oluyor. Yanlış yapanların, cehaleti ilim diye yutturanların desteklenmesi maslahat oluyor. Hile ve entrikalar dinin bir parçasıymış gibi gösterilip "maslahat" adıyla geçiştiriliyor. Maslahat adı altında Ehlibeyte yapılan zulümlerin konuşulması doğru kabul edilmiyor, Ehlibeytin faziletleri örtbas edilmeye çalışılıyor...

İmam Hüseyin Kerbela'ya giderken ona katılmayanların çoğunluğunun bahanesi maslahat değil miydi? Hz. Peygamberden sonra Sakıfe'ye giden ensardan bazılarının gerekçesi maslahat değil miydi? Hz. Ali'den biat istenirken çıkan olaylarda bazılarının suskunluk nedeni maslahat değil miydi?

Böyle din mi olur? Hiçbir maslahat hakkı ve gerçekleri çarpıtmayı, zulmeti aydınlık göstermeyi, zulmün üstünü perdelemeyi, kul hakkını ihlal etmeyi, adalet çizgisinden çıkmayı ve haram bir işe girmeyi meşrulaştıramaz. Bu, düpedüz yoldan çıkmadır, yozlaşmadır, sapkınlıktır!.. 

Ev içerisinde bir kişi varsa bir söz yeterlidir. Evin içi (akıl/kalp) boşsa bin söz bile fayda etmez. 

Selam ve dua ile...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.