Türk toplumunda kadının yeri her zaman en önde olmuş,kadınlar ülke yönetiminde önemli görevler almışlardır. Hatta, savaş meydanlarında erkeklerle birlikte savaşmışlardır. Bu yüzden olsa gerek, bazı bilim adamlarımız tarihimizi ele alırken bilinenin tersine “ataerkil” değil, “anaerkil” bir toplum olduğumuzu ileri sürmüşlerdir.
Bu tezi ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Türkler, gerçekten de “anaerkil” yapıya sahip olabilir miydi? Eğer öyleyse, zaman içinde bu değişim nasıl gerçekleşmiş, “ataerkil” bir yapıya nasıl sahip olmuşuz?
Yakın tarihimize bakarsak, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkına kavuşmasının bile oldukça yeni olduğunu görürüz. Türk kadını,1930’da belediye, 1933’te muhtarlık ve ihtiyar heyeti ve 1934 yılında da milletvekilliği seçme ve seçilme hakkını kazanabilmiştir.
Bu hakların kazanılması başka, uygulanabilirliliği başka olmuştur. Çünkü, 1935 seçimlerinde, ancak 18 kadın milletvekili olabilmiştir. Bu durum, günümüzde de çok farklı değildir. Yüzde elliye yakını kadın olan bir toplumun en azından 200-300 kadın milletvekili çıkarıyor olması gerekmez mi?
Tabiî, bu benim düşüncem. Bu satırları okurken aklınızın bir köşesinden farklı düşünceler geçebilir. Ama toplumunun yarısını yok sayan; gereken değeri vermeyen bir devlet, nasıl gelişir, sıkıntılarını giderip çağdaş medeniyetler seviyesini nasıl yakalar ve üstüne çıkabilir?
Bu soruya, “Kesin olarak gelişemez ve geri kalmış bir devlet olarak kalır.” dediğinize eminim! Gerçekten de yaşamız olduğumuz birçok maddî, manevî sıkıntının altında kadınlara gereken değeri vermememiz yatmaktadır.
En yenilikçi, özgürlükçü, kadın erkek eşitliğini savunan erkekler bile, günlük hayatlarında ve aile içinde” erkek egemen” bir yapıyı geçiyorlar. Ev işleri dahil olmak üzere her şeyi kadından bekliyorlar. Bütün kararları kendileri alıyor ve uygulanmasını kayıtsız şartsız bekliyorlar. Eğer gerçekleşmezse de fiziksel şiddete varana kadar çeşitli tepkiler gösteriyorlar. Sonuçta, kadın hakları hayal oluyor.
Nereden nereye gelmişiz. Kadınların yönettiği bir toplumdan nasıl olmuş da erkeklerin mutlak hakim olduğu bir toplum yapısına dönüşmüşüz? Yoksa, tarihin başından beri erkek egemen bir toplum muyduk? Öyleyse, bilim insanlarımızın bazıları, niçin “anaerkil” yapıya sahip bir toplum olduğumuzu ileri sürüyorlar?
Türk toplumu için bunları söylerken dünya toplumlarında durum çok daha betermiş.Avrupa ülkelerinin çoğunda ve Amerika’da kadınlar ancak, 1950-60’lı yıllardan itibaren seçme ve seçilme hakkına sahip olabilmişlerdir.
Toplumlar, kadınlara hak ettikleri değeri, daha 60-70 yıldır vermeye başlamışlar. Kadın-erkek eşitliğini sağlayabilmek için yasalar çıkarmaya başlamışlardır. Bütün bu gayretlere rağmen Türkiye’de ve dünyada kadınlara gereken değer hâlâ verilememiş, erkeklerin kadına bakış açısı tam olarak değiştirilememiştir.
Anamız, bacımız ve hayat arkadaşımız olan olan kadınlarımıza gereken saygıyı ve sevgiyi göstermeye başladığımız zaman dertlerimiz kendiliğinden azalacak; mutlu, sağlıklı nesiller yetişecektir.
Son söz, kantarın topuzunu kaçırmadan, kanunlarımızda ve düşüncelerimizde gerçek anlamda kadın-erkek eşitliğini sağlayalım. Kadınlarımızla omuz omuza, onurlu ve mutlu bir hayat sürelim!
Türk toplumu olarak bütün dünyaya da güzel bir örnek olalım. Ben böyle düşünüyorum peki ya siz?