Macron'un hayali ve Fransa olaylarının analizi

Volkan AYDEMİR

Dünya kamuoyu pür dikkat Fransa’daki olaylara kilitlenmiş durumda.

İnsanlar şaşkın, Fransa gibi demokratik bir ülkede nasıl olur? Diye soranlar, oh olsun! Diye sevinenler, şımarttığı azınlıklara ve göçmenlere verdiği imtiyazlar bu hale getirdi diyenler var.

İşin ilginç yanı, benim çevremde bu duruma sevinen büyük çoğunluk, ülkemizdeki yönetimin göçmen politikasını destekleyenler; Bayrampaşa’yı Esenyurt’u, Güngören’i. Suriyeli, Afgan, Irak, Afrikalılardan temizlemeyip, Azerbaycan’ı Rusya’dan, Uygur’u Çin’den, İran’ı Fransa’dan ayırıp Turan hayali kuran kesim olduğunu görünce acı bir tebessüm oturuyor insanın cemaline tabi. Kayıtsız istihdam, düşük işgücü maliyetleri patron ve işveren kesime hoş geliyor şimdilik, yakın gelecekte hepimizin başı çok ağrıyacak gibi görünüyor.

Sen yurttaşını ikinci plana atıp, hizmet etsin diye nüfusu gençleştirmek için Ortadoğu’dan ve Afrika’dan ne olduğu belirsiz insanları ülkene doldurursan, dış destekli provakasyona açık hale gelirsin. Bu Milli Güvenlik ve iç asayiş güvenliği tehdididir. Ekonomik Diaspora diye adlandırdığımız bu insanlar, birileri tarafından çok kolay satın alınır. Senin ülkene sadık kalacak bir bağları olmadığı gibi kaybedecek bir şeyleri. En tehlikeli durum ise, bir bedel karşılığı vatandaşlık satın alarak hukuk karşısında seninle aynı haklara sahip olmalarıdır.

Her ne kadar Cezayir asıllı bir gencin polis tarafından vurulması sonrasındaki azınlık eylemleri olarak görünse de bu bir dış istihbarat kurgusudur.

Kurgulanmış sokak olayları ülkemizde 1980 öncesi fazlaca düzenlenmiş ve ihtilal ile neticelenmişti. İhtilalden 38 gün sonra ise, 1976’dan bu yana veto ettiğimiz ve AB üyeliği için vetosunu kaldırmasını şart koştuğumuz Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadı üyeliğini Evren ve Özal’ın ABD’li yetkililerle görüşmeleri sonucu yeni yönetim hiçbir şart gözetmeksizin onaylamıştı. 

Fransa olaylarının ana nedenini yakın tarihlerden itibaren anlatmaya başlayalım.

Bu olaylar en son 2018 yılının Kasım ayında sarı yelekliler eylemleri ile karşımıza çıkmışlardı. Geçmiş yazılarımı takip edenler bilir, önceki makalelerde bu olayların sebeplerini yazmıştık. 

Bir hatırlatma yapmakta fayda olacağını sanıyorum, 1. Dünya Savaşı sonunda 28 Haziran 1918 tarihinde itilaf devletler ile Almanya arasında imzalanan ve içerdiği ağır koşullar sebebi ile Almanlar için, “Büyük İhanet” olarak adlandırılan Versay antlaşmasının yüzüncü yıldönümünde, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un ev sahibi olarak yaptığı açılış konuşmasında, ABD Başkanı Donald Trupm’ın gözlerine bakarak; “Artık NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti, bizim bölgeye hakim olacak, büyük ve güçlü bir Avrupa Birliği ordusu kurmamız gerekiyor.” cümlelerinden sonra özellikle Avrupa’da İtalya ve Almanya’ya rağmen lider ülke rolü üstlenmeye çalışması, Kafkasya bölgesinde Gürcistan (Gürcistan Devlet Başkanı Zurabişvili Fransız çifte vatandaşı ve Fransa’nın Gürcistan eski Büyükelçisidir), İran ve Ermenistan’ı ayartıp bölgede “Fransız Kuşağı” diye adlandırdığım hegamonik bir birlik kurması, Ukrayna Rusya krizinde Nato üyesi birkaç Avrupa ülkesiyle birlikte Ukrayna üzerinden Rusya ile oyun oynaması Amerika egemenlerini çok öfkelendirdi.

Bunun üstüne Cumhurbaşkanı Macron ve AB Komisyon Başkanı Ursula Von der Leyen ile birlikte 12 Nisan 2023’te Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Şi Cinpin’in davetlisi olarak gittikleri Pekin’de üst düzey diplomatik nezaket ile karşılanıp ağırlanmaları, Fransa Çin arasında yapılan ekonomik anlaşmalar.

Günümüzdeki olayların fitilini ateşledi. Macron’un amacı Şi Cinpin’le dostluk kurarak iyi ilişkiler içinde olan Rusya’yı Çin’den uzaklaştırmanın yanı sıra hedeflediği AB liderliği pozisyonunda Çin gibi ekonomik gücü yüksek bir devletle; ekonomik ve teknoloji işbirliği, gıda güvenliği, iklim değişikliği konularında yaptıkları ikili anlaşmalarla stratejik dostluğunu ve ilişkilerini bir üst seviyeye çıkarmaktı.

Daha güçlü bir Fransa pozisyonu için Şi Cinpini’i yanına çekerek yapılan bu anlaşmalar, Hint okyanusunda Çin ile soğuk savaşa girip bölgede Çin’i yalnızlaştırmaya çalışan ABD’ye ve 2019 yılında yayımlanan strateji belgesinde Çin’i "sistemik hasım ve rakip" olarak tanımlayan AB Komisyonuna bir mesaj oldu. Bu ziyaret esnasında AB Komisyonu Başkanı’nı kameralar adeta görmezden gelerek Macron’un yanında düşük profilli ve önemsiz birisiymiş algısı yaratıldı. Bu ziyaret ve yapılan anlaşmalar en çok Çin’in işine yaradı.

AB içindeki çatlaktan yararlanarak Fransa yardımıyla, Avrupa birliğinin insan hakları ihlalleri konusunda uyguladığı pasif ambargoyu kısmi kırmış ve AB komisyonu tarafından yapılan dört sene önceki açıklamaya karşı cevap niteliğindeydi. Dahası Macron üzerinden diğer AB ülkeleri liderlerine mesaj göndermiş oldu.

Ziyaret esnasında Ukrayna Başkanı Zelensky’nin heveslenerek Çin ile uygun bir zamanda görüşme yapmak istediğini basın aracılığıyla açıklaması, Çin tarafından çok ciddiye alınıp karşılık bile bulmadı. Şi Cinpin’in bu ziyaret esnasında Ukrayna konusuna hiç değinmemesi Rusya ile gelişmekte olan ilişkisini bozmak istememesine bağlıydı elbette.

Çünkü Putin’in hedeflediği Yeni Büyük Rusya vizyonunda Çin devleti önemli ve kaybedilmemesi gereken bir müttefik. Öte yandan bu dostluk, Çin ile İngiltere yakınlaşmasının önüne geçilmesi amacı da taşıyor tabi. 

Fransa’nın bugün yaşadığı olayların başlangıç noktası, geçmiş dönem dış politika hedeflerinin Çin ziyareti ve yapılan ikili anlaşmalarla ifşa edilmesidir diyebiliriz. 

Konuyu biraz daha açmak gerekirse;

Özellikle 2. Dünya Savaş’ından sonra Amerika’nın uydusu olan Almanya’nın ve yine aynı statüde diğer Avrupa ülkelerinin, Fransa’nın hedeflediği,  kendilerini de içine alan liderlik pozisyonundan aşırı derecede rahatsız olmalarıdır. ABD’nin ambargo tavrına rağmen Çin’e yaklaşılması, Macron’un Çin’i Rusya’dan uzaklaştırma çalışmaları, Zengezur koridoruna İran üzerinden Fransa tarafından engel olunmasının anlaşılması Macron iktidarının son bulması gerektiğinin ana nedenleri arasındadır.

Ülkesindeki yönetim ve çıkardığı sosyal güvenlik ve benzeri yasalar nedeniyle de Fransız ulusu Macron’un artık gitmesi gerektiğine inanıyor olacak ki göstericiler hiçbir dirençle karşılaşmıyor.

Çin ziyaretinde kendisine gösterilen ilgiden ve şaşaadan etkilenip iyice havaya girerek, Avrupa Birliği Devletleri liderliği hayali kurarak otokrasi hevesi olduğunu açıkça belli eden Macron için, yolun sonu göründü sanırım. 

Hani İngilizce olan o şarkıda söylendiği gibi: 

“Bye-bye happiness 
Hello loneliness  
I think i’m gonna cry”
(Güle güle mutluluk, 
merhaba yalnızlık, 
sanırım ağlayacağım.) 

İngilizce konuşmayan veya sözlerinin anlamını bilmeyen insanlara, yabancı sözlü şarkılar eğlenceli, ritmik bir müziği ve ezgisi ile kulağa hoş gelir. Gerçekler, bilenler için acı verici. Bilmeyenler ve aymazlar için ise anlık keyiftir.  

Sözde İnsan hakları ve özgürlükler ülkesi İsveç’te kutsal kitabımıza yapılan saygısızlığı kınıyorum. Sanırım bunlar özgürlüğü yanlış anlıyorlar. Kendi kitaplarına, inançlarına istediklerini yapabilirler. “Senin özgürlüğün bittiği yer benim burnumun ucudur” İngiliz özdeyişi gereği, yapılan bu eylem duygularımızı incitip bizleri öfkelendirmiş olsa da bunun bir sinir harbi olduğunu unutmamak gerekir. 

Bu arada ABD İsveç’in NATO’ya girmesini çok istiyor, eninde sonunda girecek. Önemli olan bu durumda ülkemizin ekonomik ve diplomatik kazanımı, kim bilir, belki daha önce çıkarıldığımız F 35 programına tekrar dahil olur, hep konuşulan ülkemiz üzerindeki dış güçler tarafından uygulanan ambargonun kalkmasını kazanırız. Masa diplomasisini iyi oynamamız gerekir. 

KALIN SAĞLICAKLA!

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.