Lübnan sırf Ortadoğu’daki Hıristiyanlara bir devlet kurmak için kurulmuş bir devlettir. Sentetik bir devlettir, istikrarsız bir yapıdır. Fransız-İngiliz işgalinden sonra tasarlanmış şehir devletciğidir. Bayrağı üstü altı kırmızı şerit ihtiva eden bir Fransız bölük flamasının ortasına sedir ağacı resminin koyulmasından ibarettir. Osmanlı devrinde Suriye Vilayetimizin idari taksimatı şöyledir: Beyrut, Trablusşam, Sayda şehirlerinden meydana gelen kıyı şeridi vilayetlerimizdi.
Lübnan; ilk, orta ve son çağda strateji açıdan büyük değer taşımıştır. Ortadoğu’ya giriş kapısıdır.
Akdeniz ticaretinin doğudaki merkez üssüdür. Kutsal topraklara gidişin yol güzergâhı, Kudüs’ün kilididir.
SURİYE VİLAYETİMİZDE 1900’LERDE OSMANLI İDARİ TAKSİM YAPISI
Halep (Maraş, Antakya, G. Antep, Urfa ve Halep şehirlerinden oluşuyordu, Şam ( Bu günkü Ürdün’ü de kapsıyor), Deyrizor, Beyrut (Lazkiye, Trablusşam, Beyrut, Sayda, Hayfa şehirlerinden oluşuyordu.) Kudüs bu günkü İsrail topraklarını kapsıyordu.
Son asırda Akdeniz, deniz ticaretini elinde tutan Levantanlar İzmir, İstanbul Karaköy, Selanik, Beyrut gibi limanlarımıza yerleştiler. Batıya yönelik ticareti ele geçirdiler.
Beyrut Limanı halen Dünyanın en büyük denizcilik nakliye şirketleri tarafından aktarma merkezi olarak kullanılıyor. Bağdat’a giden en kısa yoldur.
Birleşmiş Milletler (BM) Ticaret ve Kalkınma Konferansı'nın (UNCTAD) 2018'de yayımladığı "Sevk Bağlantı Hattı" indeks raporuna göre, Beyrut Limanı, sergilediği çalışma kapasitesi itibariyle dünyanın en büyük 171 liman arasında 38. sırayı aldı. Beyrut Limanı'nın 2005'teki toplam geliri 89 milyon dolar iken, 2017'de bu miktarın 313 milyon dolara kadar çıktığı görülüyor.
Beyrut Limanı'ndan gelen Lübnan hükümetinin kasasına giren net kâr 2005'te 14 milyon dolar iken, 2017'de 124 milyon dolara yükseldiği belirtiliyor.
Limanda 2002'de toplam 1029 kişi istihdam edilirken, teknolojik altyapının geliştirilmesiyle 2017'de istihdam edilen kişi sayısı 281'e kadar düştü.
Lübnan’ın, Beyrut Limanı’ndan elde edilen geliri 2002'de taşıdığı her ton başına 3,2 dolarlık net kâr iken, bu rakam 2017'de ton başına 15 dolara kadar çıktı.
Liman ayrıca, birçok uluslararası gemi nakliyat firmasının Lübnan'da faaliyet göstermesine vesile olup hem yerli hem de yabancı işçileri bünyesinde istihdam etmesini sağlayarak uluslar arası itibarını artırmıştır.
Bunun yanında özellikle Beyrut'a gelen birçok turist gemisi ve diğer deniz araçları da bu limana yanaşarak ülke ekonomisine büyük katkı sağlamasını temin ediyor.
Bu patlamadan sonra Beyrut Limanı uzun süre atıl kalacağı için daha önce ihmal edilen Trablus Limanı’nın da kısa sürede genişletilmesi mümkün olmadığından Lübnan büyük ekonomik kayba uğrayacaktır.
Lübnan, Ortadoğu’da küçük ama önemli bir ülkedir. Gücü, kapasitesi bağımsız devlet olacak boyutlarda değildir. 20 civarında farklı dinî grubun tam oranları bilinmese de ana grupların, her biri %30 civarında Hıristiyan, Şii ve Sünni nüfus olduğu kabul edilmektedir. %5 civarında da Dürzî nüfus yaşamaktadır.
LÜBNAN’IN ETNİK YAPISI
Lübnan Doğu Akdeniz’deki enerji mücadelesi, münhasır ekonomik bölge ve
bölge güvenliği, Suriye krizi, ülkenin İsrail’e komşu ve Hizbullah üzerinden İran’ın kontrolüne girmiş olması, çok dinli ve mezhepli yapısı gibi nedenlerden dolayı iç yapısının dış güçlerce tahrik edilip istikrarının bozulması hassasiyeti vardır.
LÜBNAN’IN İDARİ YAPISI
Ülkede 1970’ler ve 1980’lerde 200 bin civarında cana mal olan iç savaşın ekonomik ve psikolojik maliyeti ise çok yüksek olmuştur. İç savaştan sonra istikrarlı bir düzen kurulamamıştır. 1980’lerin ilk yarısında İsrail’in azılı katili Ariel Şaron, ülkenin güney kısmını işgal etmiştir.
Falanjist milisleri destekleyerek muazzam bir soykırım yapmıştır. Lübnan, iç savaştan sonra 30 yıl Suriye işgali altında kaldığı için kendi ayakları üzerinde duramamış ve halen istikrara kavuşamamıştır. 2005 yılında Sünni ve karizmatik lider Refik Hariri’nin suikasta uğraması nedeniyle oluşan muhalefetten sonra Suriye, Lübnan’ı terk etmek zorunda kalmıştır.
Batının İslam içi çatışma doktrini çerçevesinde planladığı mezhep çatışması projesi dolayısıyla İran ve Hizbullah’ın önü açılmıştır. İran hem Hıristiyan hem Sünni siyasetçilerden kendisine
yakın grupları iktidara getirmeyi başarmıştır. Ancak bu durum Lübnan’ın refahını ve huzurunu menfi yönde etkilemiştir. Hizbullah ile İsrail arasında tekrarlanan savaşlar da ülke ekonomisini yıkmıştır. İsrail’in büyük yıkım getiren hava ve kara taarruzları Lübnan ekonomisinin gelişmesini engellemiştir. İran ve Hizbullah’ın Esed rejimini desteklemek için Suriye’ye müdahale etmesi ülke içinde Sünni-Şii gerilimini artırmıştır. Trump yönetimi İsrail’in istekleri doğrultusunda karar alarak Hizbullah’ı zayıflatmak
için İran ve Hizbullah aleyhine ciddi siyasi ve ekonomik yaptırımlar getirmiştir. Bu da Lübnan’da halkın fakirleşmesine ve ciddi bir memnuniyetsizliğe sebep olmuştur. Bu günlerde yapılan gösteriler bu sebepten yaygınlaşmıştır. İran etkisinden bağımsız ve müstakil olduğunu iddia eden Dr. Hassan Diab hükümetinin iktidara gelmesinden sonra ekonomik kriz daha derinleşmiştir. Liman patlamasından sonra istifa etmek zorunda kalmıştır.
Türkiye’nin Arap coğrafyasında büyük çaplı bölgesel yayın yapan radyo ve televizyon kanallarına ihtiyacı vardır.
[4] Lübnan’da Türkiye aleyhine faaliyetlere ve propagandalara Sünniler ciddi göğüs germektedirler. Geçen gün Lübnan’ı ziyaret eden Türk Heyeti Başkanı Sayın Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu Beyler coşku ile karşılanmıştır. Her taraf Türk Bayraklarıyla süslenmiştir. Lübnan Marunîlerinden Fuad Sinyora bile sığınacak limanın Türkiye olduğunu anlamıştır[5].
Türkiye’nin stratejik derinliğine odaklanmasının zamanı gelmiştir. Bu fikrimizi A. Davutoğlu’nun söylediği manada söylemiyorum. Kimse yanlış anlamasın! Davutoğlu [6]
Ortadoğu’yu felakete sürükleyen çok başarısız bir yönetim sergilemiş, Batının çıkarlarını savunmak için kendini feda etmiştir. Aksiyoner söylemleriyle Türkiye’de herkesi yanıltmıştır. Bu yaptıklarıyla Osmanlı devrinde olsa idam edilmiş bir sadrazam olacaktı.
SONUÇ:
Lübnan üç şehre dayanan zayıf ekonomik yapısıyla, dar hudutlara sıkıştırılmış coğrafyasıyla, karma karışık etnik yapısıyla, tarihi geçmişi olmayan suni devlet yapısıyla, anayasasıyla, hukuku ile idare
edilemez bir yapıdır. Bu yapının Türkiye ve İran işbirliği olmadan ayakta kalması mümkün değildir. İsrail karşısında kolay lokma olması her an mümkündür.
Şu Liman sabotajı olayında bile hiç kimse İsrail’i suçlamaya cesaret edemiyor. Bu işte İsrail parmağı vardır diyemiyor!
İsrail parmağı varsa nasıl mücadele edilecektir, bunun karşılığı nasıl verilecektir hiç kimse bir şey söyleyemiyor. Ne yapacağını bilmiyor! Bu acizlik sebebiyle İsrail şımardıkça şımarıyor.
İsrail dünya kamuoyunun husumetini celp etme meselesi olmazsa şu kadar adamın ölümüne sebep olduk, düşman devletin ekonomisini, siyasetini felç ettik diye itiraf edecek zafer nutukları atacaktır.
Neticede o kadar insan, emek, iktisadi kaynak bir terör devletinin fantastik ihtirasları uğruna harcanıp gidecek…
Lübnan bir devlet değildir. Lübnan’ın bir devlet geleneği yoktur. Lübnan kıyı şehirlerinden ibaret şehir valilikleridir. Hıristiyan Marunîlerin bu devleti idare etmesi tarihe, Osmanlı-İslam Devlet geleneklerine aykırıdır. Türkiye, Lübnan’ı kendi topraklarına katacak bir yol takip etmelidir. Bu yöndeki çalışmaları derhal başlatmalıdır. Başka bir şekilde bu topraklar asla huzura kavuşamaz. İslam coğrafyası kan kaybetmeye devam eder.
Gönülleri ve hayalleri fethetmeliyiz.