Küresel oligarşinin yeni silahı: Kıtlık ve salgın hastalık

Veysel BOĞATEPE

İnsanlığın karşı karşıya kaldığı kapitalist kuşatmadan nasıl kurtulacağı veya bunalımı nasıl atlatacağı üzerinden Aydınlık gazetesinde Seyit Nezir’in 20 Kasım’da başlattığı sorgulamada bende dâhil birçok kişi konu hakkındaki görüş ve önerilerini ortaya koydu.

Tartışmada yanıtı aranan asıl soru; beslenme, sağlık, ekonomi kültür, sanat vb. gibi her alanda kuşatılan toplumların çıkış yolunun eğer varsa ne olacağı, topluma önderlik eden aydın ve sanatçıların önerileri ve üstlenebileceği toplumsal sorumlukların nasıl ve ne olacağı yönündeydi.

Ancak birkaç kişi dışında sorulara yanıt vermek yerine mevcut sorunlar boyutlarıyla ele alınıp, kapitalizmin hedefinin ne olduğu üzerinde duruldu. Tartışmacılardan bazıları sorunu kültür ve sanat kıstasında değerlendirirken bazıları da sosyalizmde, örgütlenmede, kalıcı barışta, toplumcu kültür yaratmada, edebiyat ve sanatta olduğu savını ileri sürdüler.

Ne ki, kaynakların tükenmesi durumunda kapitalizmin kendisini yenileyemeyeceği, çoğunlukta da insanlığın kurtuluşunun başta Çin olmak üzere Asya’nın yükselişinde olduğunu ve hatta star kavramına karşı çıkmakla bunalımın aşılacağı görüşünü ileri sürenler bile oldu.

Oysa soru, teşhis konulmuş bir hastalığa aydın ve sanatçıların eğer varsa nasıl bir tedavi yöntemi sunacağı, önereceği şeklindeydi. Bütünsel olarak sorgulama sonucunda umudun ötesinde somut bir öngörü, hastalığa karşı bir tedavi yöntemi ortaya konulmadı veya konulamadı.

Konuya ilişkin “KÜRESEL OLİGARŞİ DÜZENİNDE AYDIN SORUNU” başlığı altında yaptığım değerlendirmenin sonunu “(…) Bu durumda yeni düzene eklemlenmek en kolay seçim olacaktır ama mevcut koşullarda zor görünüyor olsa bile direnebilmek için tüketimden tercihlere değin her konuda bilinçli davranmakla birlikte ayrılma iradesini göstermenin dışında ne yazık ki çıkış yolu görünmemektedir.” sözleriyle bitirmiştim.

Ancak gerçekte sorunun yanıtı olan bu detay, dikkatten kaçmış olmalı ki gazetede yer almadı. Ortaya konulan görüşlere neden katılmadığımı da işte bu ayrıntı üzerinden izah edeceğim.

Öncelikle çıkışın bireyin kendisinde olduğunu ve saldırıdan bütünsel olarak kurtulmanın mümkün olamayacağı gerçeğini görmek gerekiyor. Bu durumda insanlığın elinde geriye kalan tek seçenek, saldırıyı asgariye indirmek için bilinçli formüller geliştirmek ve ayrılma iradesini gösterebilmektir.

Dolayısıyla kurtuluşu siyasi iradede, star kavramında, sanat ve felsefede, örgütlenmede aramak çözüm getiremediği gibi toplumu tecrit altına alan saldırı karşısında nasıl bir örgütlenme yoluna gidilebilir sorusunun yanıtı da verilememiştir. Eğer sosyal ağ üzerinden örgütlenme kastediliyorsa (Gezi Parkı direnişindeki örgütlenme modeli ilk ve sondur.) çözüm değil çünkü enformasyon ağını bir nimet gibi sunan küresel kapitalizm, her kapıyı şifreleyerek sözde bireyi güvence altına almıştır.

Oysa şifreli sistemle bireyin alışkanlığından, kimlik bilgilerine kadar her şey kullanılmak üzere depolanmaktadır. Her şeyi enformasyon ağına yönlendiren sistem zaten iki kişinin bir araya gelmesine dahi müsaade etmediği günümüz gerçeğinde ne pratikte ne de tüm dünya toplumların birbirine bağlandığı enformasyon ağı üzerinden örgütlenmek artık söz konusu değildir. 

Ayrılma iradesiyle basit yaşama dönüş

İnsanlığı kıtlık ve salgın hastalıklarla kontrol altına alarak dünya nüfusunu planlama çabalarının temel nedeni de artan nüfus karşısında kaynakların hızla tükenmeye başlamasıdır. Ancak kaynakların tükenmesi durumunda kapitalizmin kendisini yenileyemeyeceği görüşü de doğru değildir.

Çünkü kapitalizm, bir civcivi 45 günde tavuk olarak soframıza getirdiği gibi yalnızca suda ve kısa sürede yetiştirilen zerzevatları market raflarında satışa sunmak gibi devamlılığını sürdürebilecek alternatif kaynaklar üretmeye başlamıştır.

Bu durumda saldırıyı bertaraf etmek ne Çin’in yükselişinde, ne örgütlenmede, ne de sunulan veya öngörülen seçeneklerle mümkün değildir. Yukarıda da ifade ettiğim gibi çıkış yolu, saldırıyı asgariye indirebilecek basit yaşama yönelmek ve her konuda bilinçli olmaktır.

Dalından kopardığın armudu artık organik reyonlardan temin ediyorsan, ikisinin ücretini ödeyip üçüncüsünü bedava alıyorsan ve kısacası ihtiyaçlarını kendin değil, sistem belirliyorsa kapitalizm oluşturduğu alternatifleriyle daima kendisini yenileyecektir.

Mevcut gerçekler karşısında öncelikle arz-talep dengesinin toplumun menfaatine çevrilmesi gerekmektedir. İhtiyacın olmayan hiçbir şeyi bedava da olsa alamadığında, gıda ihtiyacını mevsimine göre karşıladığında, toplama ve biriktirmeden vazgeçtiğinde arz talep dengesi değişecek, marketlerdeki organik reyonları kendiliğinden ortadan kalkacak, seracılık gibi suni üretimler iflas etmiş olacaktır.

Bireysel olarak alınacak bu önlemeler tüm toplumlar nezdinde yaygınlaştırıldığında doğaya, toprağa dönüş başlayacak kapitalist düzen bozulacaktır.

Tercihler ve alışkanlıklarımızın yeniden şekillendirildiği günümüz gerçeğinde ayrılma iradesini toplumun geneline yaymaktan öte değil çıkış yolu, saldırı asgariye indirmek bile mümkün görünmektedir.

Bu sebeple konuyu bir kez daha tartışmaya açarak derinliğine irdelenmesinin, üzerimize kapatılan kapıyı zorlayacağını düşünüyorum. Konu hakkındaki görüş ve önerileriniz için www.siyasetcafe.com, www.sanatolayi.com ve Üvencinka Dergisi’nin sayfaları açık olacaktır.

Not: Yer sıkıntısından dolayı yazımın tamamının gazetede yayınlanmamış olabileceğini varsayarak “KÜRESEL OLİGARŞİK DÜZENDE AYDIN SORUNU” başlıklı yazımı yeniden aşağıya alarak yorum ve eleştirilerinize sunuyorum. 

“Sözlü ve yazılı olmak üzere iki şekilde aktarılan sanat ve edebiyat, 1990’lardan itibaren elektronik ortamlara aktarılmaya başlanırken kendine özgü yeni kavramlar, sözcükler ve edebi metinler üretmeye başladı. Tüm alanları kuşatmayı hedefleyen ve henüz yeni bir terim olan dijital kapitalizm bir yandan hızlı tüketim (Fast food) kültürü ile “kullan at” politikasını yaygın hale getirirken diğer yandan özellikle de hedef kitle olarak belirlediği yeni kuşağa okumak yerine izlemeyi, kitap yerine bilgisayarı tercih olarak benimsetti.

Küresel oligarşinin pazara sunduğu yeni aktörlerinin ilk hedefi de bireyin, toplumun tercihlerini ve alışkanlıkları değiştirerek kendi prensipleri doğrultusunda şekillendirmekti.

Gelinen noktada kitlesel olarak tüketimin niceliğini ve niteliğini belirlemek, sanat ve edebiyat da dâhil olmak üzere tüm gıda maddelerinin üretim ve dağıtımını ele geçirmek için büyük çapta salgın hastalıklar üreterek son savaşını vermek için gerekli ortamı hazırlamaktır.

Bu savaş, şiddet unsurlarıyla değil tarım, toprak, sağlık, finans, sanat ve edebiyat gibi toplumu tümüyle kuşatacak, her alanda gerçekleştirilecek bir dönüşüm projesidir. 

Küresel finans oligarşisinin görünürde kesin ve değişmez hedefi; bireyden aileye, aileden topluma kadar uzanan yelpazede mutlak hâkimiyet kurmaktır.

Kısa vadede dijital çağın büyük güç unsuru olan enformasyon ağını şifrelerle sunarken uzun vadede ise sanat ve edebiyatı, tohumu, toprağı, suyu ve özellikle de tarımsal üretimdeki çeşitliliği en aza indirgeyerek dünya gıda pazarını kontrol altına alacak, diğer yandan da salgın hastalık ve kıtlığı silah olarak kullanacaktır.

Son aşamada ise kuşattığı toplum üzerinde tanrı krallığını, diktoryasını ilan edecektir. Günümüz gerçeğinde belli hedef kitlesi olan aydınların, siyasetçilerin vb. milli değerlere karşı küreselleşmeyi, çeşitliliği ve çoğulculuğu savunması ve dil ile üslupta bozulmayı benimsemesi, küresel oligarşinin postmodernizm silahına yedek şarjör olmaktan öte bir anlamı yoktur.

Her şeyin dijital ortama atıldığı günümüzde mevcut kavramlar ve sözcüklerle yenidünya düzenini veya dijital çağı anlamak ve yorumlamak da mümkün olmayacaktır.

Çünkü yalıtım ve izolasyonu dayatan sistem, bireyi yalnızlaştırırken dijital ortama attığı her şeyi de kendi prensipleri doğrultusunda biçimlendirip şekillendirmektedir.

Bu durumda yeni düzene eklemlenmek en kolay seçim olacaktır ama mevcut koşullarda zor görünüyor olsa bile direnebilmek için tüketimden tercihlere değin her konuda bilinçli davranmakla birlikte ayrılma iradesini göstermenin dışında ne yazık ki çıkış yolu görünmemektedir.

Seyyit Nezir sordu, aydınlar ve sanatçılar yanıtladı: Sanatçı ruhunu Asya enerjisiyle beslemeli (aydinlik.com.tr)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.