KKTC`de ÜLKÜCÜ OLMAK!
Bundan iki yıl önce KKTC`de bir vatandaş iş yerine ` Kıbrıs Cumhuriyeti` bayrağı astı ve şikâyet üzerine tutuklanıp kendisine dava açıldı.
`Bunda ne var, neden Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı açılmasına karşı çıkılıyor ki?` diyenler olabilir.
Bu soruyu o bayrağı açanlara destek verenler terbiyesizlik olsun diye, konuyu bilmeyenler bilgi edinmek için sorabilirler.
İkinci bölüme kısaca özetleyeyim, zira onlar dışında herkes buradaki eylemin manasını bilmektedir.
Öyle ise nedir o bayrağı açmanın sebebi?
Çok basit `Biz KKTC`yi tanımıyoruz` demektir.
KKTC için can verecek olanlarda kalkıp onları şikâyet etmiş, dünya tanımasa da devlet olmanın gereği ile KKTC yargısı olaya el koymuştur.
Sonucun bu siyasi atmosferde ne olacağı belli ama mesele devletin varlığını ortaya koyması, ay yıldızlı bayrağına sahip çıkması açısından öenmlidir.
Buraya kadar her şey normal da, normal olmayan bir şey oldu.
Birileri çıktı `Bu ülke yalınız değil, bir avuç olsakta biz varız` dercesine olaya tavır koydu, demokratik haklarını kullanarak protestolarını yerine getirdiler.
Kimdi bunlar?
Elbette ki Ülkücüler.
Gittiler ve mahkemenin önünde, bu ülke yalnız değil diye basın açıklaması yaptılar.
Sonra ne oldu?
Adadaki bütün polis teşkilat etten bir duvar oluşturarak, davalı gurubu bunlara karşı korumaya çalıştı.
Kimdi bu polisler?
O şahısların tanımadığı devletin güvenlik birimleri idi ve kendilerini hiç sayan bir zihniyeti koruyorlardı.
Şimdi biraz hafızamızı yoklayalım!
Bilindiği üzere KKTC`nin II. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat olmuştur.
Kimdi Talat?
O zihniyetin o paçavra bayrağı asanların ağa babasıydı.
Yani Talat zamanında `ceberut` dediği bir devletin Cumhurbaşkanlığına aday olmayı da ihmal etmemişti ve dönemin siyasi aktörleri tarafında o makama oturtulmuştu.
Sonra ne mi oldu?
Talat müzakere masasına oturunca baktı ki, bir devleti ve bir milleti, o milletin bir hakkı, hukuku var.
Sonuna kadarda onu savunmalıdır.
Baktı ki, sorunsuzluğun kaynağı kendilerinin zamanında sorun olarak gördüğü ve kabullenemediği KKTC değil, bizzat rum-yunan ikilisinin ahlaksız teklifleriydi.
Talat bunlarla yüzleşirken rum tarafı da Talat`ı istenmeyen adam ilan etmeye başladı.
Bir süre sonra Talat görevden ayrıldı ve sivil hayata geçti.
Bir gün Rum tarafından konferans vermesi için teklif aldı, oda gitti.
Devletsel yönetimler dışında toplumsal ilişkilere güveniyordu.
Nede olsa bir adada yüzyıllardır bir arada yaşamış ve ortak bir kültür oluşturmuş toplumlardı.
Konferans vermeye gitti ama baktı ki canavar ölmemiş.
Konferans sırasında acımasızca protesto edildi, korunma önlemleri okadar zayıftı ki semineri verdiği binaya bomba bile attılar.
Günümüze gelelim!
Onlara en yakın görünen şimdi Cumhurbaşkanı Akıncı`ya bile son ziyaretinde yapmadıklarını bırakmadılar.
Yahuu bunlar Makaryos`u bile hazmedememiş, bir faşist ideolojinin `Megalı İdeal` taraftarlarıdır.
Sayıları da oldukça fazladır.
Ve Ada tarihine bakın Türk tarafı hep savunmadadır ve her refleksi kendini koruma, varlığını yaşatma üzerinedir.
Örneğin; EOKA kurulmadan ada da TMT`mi vardı.
Tüm bunlar bilindiği için iki toplumlu, iki devletli bir çözüm istemekten Türk tarafı asla vaz geçmeyecektir.
Gelelim mahkememize!
Mahkeme sorası davalı gurup ne yaptı elbette genetik bozukluklarına sembol olan zafer işareti yaparak dışarı çıktı ve o kalabalığı tahrik etti.
Elbette tahrik edeceklerdi zira etraflarında bir koruma çemberi vardı.
O koruma çemberi olmasa oradaki çocukların bir tanesi bile kalkıp o cahillere şiddet uygulamazdı.
O gençlerin tek amacı, `ölmedik, buradayız, daha ağır sonuçlara karşı sizleri uyarırız `demekti.
Şimdi o gençlerin dikkat etmesi gereken bir şey var, o ailenin başına gelebilecek olaylardan kendilerinin sorumlu tutulacağını bilmeleri gerekir.
Bu yüzden gerekirse o aileyi korumaları şarttır.
Evet KKTC`de ülkücü olmak çok zordur.
Üç tarafı denizlerle, iç tarafı 72,5 hainlerle çevrili bir ortamda Türk kalmaya, baş eğmemeye KKTC`de ki Ülkücülük denir.
Ve bu dava gereğince EOKA`nın içimizdeki taraftarlarına tepkisini koyan oradaki her bir bireyde inanın bana TMT ruhu taşımaktadır.
TMT`cilik öyle sosyal medyada boy gösterip, `ben ` moduna girmek değildir.
TMT`cilik tavırdır, tepkidir, gerekirse ölümdür...
TMT`cilik çıkıp meydan Atatürk`ün Bursa Nutuk`unu hayata geçirmek ve gerekirse `kanun dışı gösteriden` yargılanmak, uğruna öleceği KKTC`nin vereceği cezaya da `boynum kıldan` incedir demektir.
Bu vesile ile başta KKTC Ülkü Ocakları Başkanı ve ekibi olmak üzere oradaki bütün gençlere, Denktaş`ın, Fazıl Küçük`ün ruhlarını şad ettikleri için, Rıza Vuruşkan`dan, Kenan Çoygun`a, Cengiz Topel`den Selahi Şevket`e kadar kahramanlarımızın, şehitlerimizin ruhlarını şenlendirdikleri için teşekkür bir borç bilirim.
Onlar Bizim çocuklar, İyi ki bu zalim dünyanın her yerinde varlar.
Selçuk Düzgün