Parti içindeki dönüştürme, değiştirme faaliyetlerini tamamlayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, görevini tamamladıktan sonra sözde muhalefet ettiği AKP’nin safında yer alarak gerçekte gizli bir AKP destekçisi olduğunu teyit etmiş oldu.
Bahçeli’nin parti içindeki operasyonel faaliyetlerini henüz AKP saflarında yer almadan evvel yazmış ve başlıca iki görevinin de ülkücüleri sokaktan çekmek ile Ülkü ocaklarını kapatmak olduğuna işaret etmiştim. Kemal Kılıçdaroğlu ise 2010’da operasyonel bir faaliyetle CHP’nin başına getirilmiş ve o günden beridir de tıpkı MHP’de olduğu gibi CHP’yi ABD’nin istediği, belirlediği kalıpta şekillendirmeye başlamıştır. Kılıçdaroğlu’nun başlıca görevi de CHP içindeki Cumhuriyetçi/Atatürkçüleri tasfiye etmek ve CHP’nin üstündeki Atatürk mührünü söküp atarak başta ağababası ABD olmak üzere kamuoyuna CHP’nin artık Atatürk’ün partisi olmadığı fikrini aşılamaktır. PKK kuyrukçuları, CIA ajanları, Diaspora sevicileri gibi emperyalist uşakların, cumhuriyet ve Atatürk karşıtlarının bizzat Kılıçdaroğlu tarafından CHP içinde önemli görevlere getirilmesinin nedeni budur.
Kemal Kılçdaroğlu, kamuoyunun ihanet projesi olarak nitelendirdiği “Kürt Açılımı” ile “Ergenekon Kumpası”nda da dolaylı olarak bu projeye destek vermiş, AKP’nin uygulamak istediği kritik yasaların meclisten geçmesine Bahçeli ile birlikte destek vermiştir. ABD’den ithal ettiği danışman Jeremy Rifkin’den sonra PKK kuyrukçusu Nuşirevan Elçi’yi de danışman olarak ataması ne ilk ne de son olacaktır. Çünkü Kılıçdaroğlu’na verilen görev; Cumhuriyetin kurucu partisi CHP’yi Kemalist ideolojiden arındırmak ve ABD’nin Ortadoğu’da ki bölge çıkarlarına hizmet edecek şekilde dönüştürmektir. CHP’nin başına geçtiği 2010’dan beridir sırtını emperyalizme dayayan cumhuriyet karşıtı, Atatürk düşmanı kuklalara önemli görevler vererek parti içinde kendi kadrosunu oluşturmaya başlamıştır.
Danışman olarak atadığı PKK kuyrukçusu emperyalist kukla Nuşirevan Elçi’nin yerel yönetimlerin güçlendirilmesine yönelik açıklamalarında özerlik vurgusu yapması da şaşılacak bir durum değildir. Çünkü Türkiye’yi eyalet sistemine bölecek ve dolaysıyla da dört parçalı Kürdistan’ın inşa edecek olan Kürt açılımı sürecinde Erdoğan, ulusaldan bölmeyi savunurken Kılıçdaroğlu ise yerelden bölmeyi öneriyor, Dersim’de ki feodal gerici isyanın bastırılmasına “katliam” diyordu. O günden beridir Kılıçdaroğlu Tunceli yerine Dersim demektedir ki bu bile sadece ikiyüzlülüğünü değil, Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığını da açığa vuran önemli emarelerdir.
CHP taşeron partisi değil
Radikal Kürtçülerin, dinci bağnazların emperyalist taşeronların hamiliğini yapan Kemal Kılıçdaroğlu, Atatürk’ün kurduğu CHP’yi dönüştürerek ikinci bir Kürt açılımının hazırlığını yaptığı kuşku bırakmayan bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Joe Biden’nin başkan seçilmesinden hemen sonra yazdığım 09 Kasım 2020 tarihli ve “Lambada ki Cin, Dürbünde ki Fil” başlıklı yazımda, konuya ilişkin derinliğine analizler yapmış ve ABD’nin Kürt açılımını yeniden Türk milletinin önüne koymak için AKP dışında alternatif partner arayışına girdiğine işaret etmiştim. AKP’nin ABD ile ilişkileri yeniden geliştirmek için Kürt açılımını yeniden gündemine almasının dışında başka bir seçeneğinin olmadığına değindiğim iki yıl önceki o makalede yeni partnerin tıpkı AKP’de olduğu gibi yine HDP destekli CHP olacağının altını çizmiştim. Dileyen o makalenin tamamına yazının sonundaki verilen linkten ulaşabilir.
Yirmi seneden beridir her seçimi kaybeden, standart 25 /30’luk oy bandını başarı olarak kamuoyuna ve kendi tabanına yutturmaya çalışan, birçok kritik değişiklikte AKP’nin elini güçlendiren Kılıçdaroğlu’nun amaç ve hedefi bu son gelişmelerle daha da netleşmiştir. Bu gerçekler doğrultusunda parti içindeki örgütlenmelerinin kendi düşünce ve rızasıyla olmadığı, ABD ile birlikte hareket ettiklerini teyit etmektedir. ABD’nin eski partneri AKP ile yeni partneri CHP arasındaki tek fark ise şudur; AKP; Kürtçülerin desteği ile Arap, Afgan ve ümmetçilerin çıkarlarını ön planda tutarak uygulamaya koyduğu emperyalist projenin yeniden hayata geçirilmesi durumunda CHP’nin de destekçisi Kürtçüler olacaktır ancak çıkarları korunacak olan yine Kürtçüler olacaktır. Her iki durumda da Türkler, Cumhuriyet yok sayılacak, özerklik palavrasıyla dört parçalı Kürdistan inşa edilerek emperyalizmin Ortadoğu’daki bölgesel çıkarlarına hizmet edilecektir.
Nuşirevan’ın Elçi’yi danışman olarak atadığı için Kılıçdaroğlu’nu eleştiren Erdoğan, başbakan olduğu dönemlerde Şerafettin Elçi’nin kızı, aynı zamanda Nuşirevan’ın Elçi’nin de kuzeni olan Zerrin Elçi’yi kendisine danışman yaparak ödüllendirmişti. Hatırlanacağı üzere PKK’nın terör örgütü olmadığını söyleyen ve sonrasında öldürülen Avukat Tahir Elçi de dâhil olmak üzere “Elçi Tayfası”nın bu kadar muteber görülmesinin makul, mantıklı bir izahı olmadığına göre geriye tek bir seçenek kalıyor ki o da Elçi tayfasının, Kuzey Irakta etkili olan Barzani tayfasıyla olan çıkar ilişkileridir. Terör örgütünün siyasi çatısı olarak eleştirdiği HDP ile geçmişte ittifak yaparak Türkiye’yi eyaletlere bölmeyi hedefleyen AKP’nin ittifaktan sonra yeniden terör örgütü olarak eleştirmeye başlaması, siyasetin bilimsellikten kopartılarak ucuz ayak oyunlarına evirildiğinin en somut örneğidir. Siyaseten çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri, PKK’nın uluslar arası terör örgütü listesinde silahlı terör örgütü olarak yer aldığı gerçeğini değiştirmeyecektir.
Kılıçdaroğlu’nun mandacı kadrosu
Kılıçdaroğlu’nun ithal danışmandan sonra PKK kuyrukçusunu da CHP’de önemli göreve getirmesi şaşılacak bir durum değildir. Çünkü yukarıda da belirttiğim üzere Kılıçdaroğlu’nun yüzündeki laik ve cumhuriyetçi makyajı kazındığında altından mandacılığın net fotoğrafı çıkacaktır. Dolayısıyla partiye Atatürk, cumhuriyet karşıtlarını alarak partiyi dönüştürmesi kendi açısından makul ve anlamlıdır. Kendisi Soros’un TESEV’in de görev yapmış birisi olarak AB’den hibe alan mandacı İnsan Hakları Vakfı tarafından uzman doktor unvanı verilen Canan Kaftancıoğlu’na da parti içinde görev vermesi manidardır. Ermeni soykırım yalanını düzenli olarak tekrarlayan Kaftancıoğlu, Türklerin soykırım yaptığını ileri sürerek kara propaganda yapmış, Ermeni Diaspora’sının saflarında yer aldığını açıkça ortaya koymuştur. Kendisine hakaret eden, kodese tıkmakla tehdit eden Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben “Sayın Erdoğan” derken “Atatürk” yerine daima “Mustafa Kemal” demeyi tercih etmiştir. İnsanlara hitap edilirken adının önüne “sayın” eklenmesi saygınlık ve uygarlık ölçütüdür ancak Kaftancıoğlu’nun Atatürk diyememesi hafife alınacak, göz ardı edilecek basit bir detay değildir. Çünkü kendisine de soyadı veren, Mustafa Kemal demekle yetindiği kişinin nüfus cüzdanında soyadı “Atatürk”tür. Kaftancıoğlu’nun gerekçe olarak belirli alışkanlıkları olduğunu ve özel adların kategorize edilmesinden hoşlanmadığını ileri sürmesi katmerli yalandan öte küstahlığının ve sinsiliğinin açıkça dışavurumudur. Canan Binti (kızlık soyadı) gibi Osmanlının haremine alıp devşirdiği Enderun kölelerinin Atatürk’ten nefret etmesi, Atatürk kabızlığı doğal bir durum olsa da Atatürk’ün kurduğu partide, Atatürk’e ifrazatını kusması kabul edilebilir bir durum değildir.
Atatürk’e kefere diyen Mehmet Bekaroğlu ile Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyetine “despotik devlet” diyerek Atatürk devrimlerine, reformlarına saldıran Türkiye Ermenisi Amerikalı ekonomist Daron Acemoğlu gibilerinin danışman veya başka kisveler altında CHP’ye sokulması, görev verilmesi Kılıçdaroğlu’nun parti içi operasyonel faaliyetlerinin somut göstergeleridir. Sezgin Tanrıkulu, Nuşirevan Elçi, Mehmet Bekaroğlu, Daron Acemoğlu, Canan Binti Kaftancıoğlu gibi PKK kuyrukçularının, Diaspora sevicilerinin, CIA ajanlarının, Atatürk ve cumhuriyet düşmanlarının, emperyalist güdümlü mandacıların CHP’ye Truva atı gibi sokulmasında demokratlık, objektiflik aramak en kaba tabirle safdillik olur. Yirmi seneden beridir iktidar masalları ile başta parti tabanı olmak üzere seçmenlerini uyutarak zaman kazanmaya çalışan Kılıçdaroğlu’nun kritik durumlarda AKP’nin elini güçlendirdiği, iktidar olmak gibi bir niyet ve çabasının olmadığı, gerçek amacının partiyi Kemalist çizgisinden kopartarak emperyalizmin belirlediği kalıba göre şekillendirmek olduğu gerçeğini herkes görmek zorundadır.
Parti içinde paralel kadrolaşma
İktidara karşı muhalefeti sadece Erdoğan’a laf yetiştirmekten ibaret olan Kılıçdaroğlu, CHP içinde paralel bir şekilde kadrolaşırken CHP geleneğini yozlaştırmakla kalmamış tüm kurumlarında ciddi bir etik anlayış sorununun da baş nedeni olmuştur. Özellikle belediyelerde ahbap, çavuş ilişkisiyle yürütülen işlerde CHP siyasetine ve kamuoyuna fayda sağlayacak programlar yerine insanların fiziksel kusurlarıyla alay eden, belden aşağı küfürlerin malzeme edildiği programlar bizzat belediye bütçesinden finanse edilerek sözde kamuoyuna ücretsiz kültür sanat hizmeti verilmektedir. Başta İBB olmak üzere Beşiktaş, Şişli gibi birçok belediyeyi elinde bulundurmasına rağmen mimarı, mühendisi istidam edememiş olmalı ki kimi belediyelere kültür sanat sorumlusu olarak mimarı, mühendisi atamış. Kültür ve sanat böylesine donanımsız, birikimsiz kişilerin ellerine teslim edilince de çürüme ve yozlaşma kaçınılmaz oluyor.
Erdoğan’ın atadığı kişileri işin ehli olmadığı, yönünde eleştiren Kılıçdaroğlu’nun parti içinde kendi adamlarına alan açarak gücü elinde tutma çabası anlaşılabilir ancak böylesine pervasızca hareket etmesi çelişkiden öte durum komedisini anımsatmaktadır. Ancak ne var ki kapısını çalacağı başka bir sol parti olmadığından, seçmenin CHP’ye mecbur kaldığının da farkındadır. Böylesine pervasızca davranmasının, tabanını ve seçmeni ahmak yerine koymasının, halktan uzaklaşmasının başlıca nedenleri de budur. Cumhuriyeti kurarak aydınlığın ve uygarlığın yolunu açan CHP’yi içeriden çökerterek karanlık koridora sokan Kemal Kılıçdaroğlu kadrosundan partiyi kurtarmadan, Türkiye Cumhuriyet’inin devrimci Kemalist çizgisine yeniden dönmesi mümkün değildir. Nasıl ki, dini dincilerin elinden kurtarmak gerekiyor ise CHP’yi de operasyonla partinin başına getirilen Kemal Kılıçdaroğlu ile mandacı kadrosundan kurtarmak gerekiyor.
CHP’nin yeniden Kemalist çizgiye çekilip, tam bağımsız hale gelebilmesi için de gazetelerdeki köşe tutuculardan, android ekranlarda gevezelik ederek oturdukları yerden dağ deviren, ülke kurtarıp devrimler gerçekleştiren teorisyenlere değil, pratikte mücadele edecek nitelikli, donanımlı kadroya ihtiyaç vardır. Bu kadro; baskılara, tehditlere ve tüm despotik yıldırma politikalarına rağmen cumhuriyet tarihinden beridir daima var olmuştur.