Kıbrıs konusu günümüz dünyasının en eski ve çözülemeyen problemlerinden birisidir.
Ada’da Mr. No diye adlandırılan ve çözümsüzlüğün sorumlusu olarak suçlanan Kurucu Cumhurbaşkanımız rahmetli Denktaş’tan sonra ikisi aşırı sol tandanslı olmak üzere üç Cumhurbaşkanı müzakereleri yürütmüş ve başarısız olmuşlardır.
Adada sorunun esas temeli şudur; Rumlar Kıbrıs sorununun 1974 20 Temmuzunda, Tükler ise 1963 Kanlı Noelinden sonra başladığını iddia ediyorlar. Rumlar 1974 öncesini hatırlamak, Türkler ise unutmak istemiyor.
Tarafların daha Kıbrıs meselesinin ne olduğu konusunda anlaşamadıkları bir ortamda meseleyi çözmeleri beklenemiyor.
Kıbrıs konusunda Milli Türk tezi 5 Nisan 2004 günkü MGK toplantısında şu şekilde şekillenmişti;
1. Ada’daki gerçekler temelinde çözüm;
2. İki ayrı halk;
3. İki ayrı demokrasi;
4. İki kesimlilik;
5. İki Tarafın siyasî eşitliği;
6. Yeni bir ortaklık Devleti’nin kurulması;
7. Eşit statüde iki kurucu Devlet;
8. 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmalarının yürürlükte kalmaları;
9. Çözüm şeklinde “parametrelerin korunması”.
10. Çözümün Avrupa Birliği'nin birincil hukuku durumuna getirilmesi.
Şu anda Kıbrıs’ta müzakereleri yürüten Sayın Akıncı, müzakereler boyunca Rum’a birçok taviz verdi. Buna göre;
a)Yukarıda da dediğimiz gibi Sayın Akıncı Sözcüsü vasıtası ile Türkiye’nin garantörlüğünü tartışmaya açmış, ve garantilerin kendileri açısından bir tabu olmadığını söylemiştir. Oysa Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi şimdiye kadar hiç tartışmaya açılmamıştı.
b)Akıncı, Nüfus meselesinde Türk tarafının nüfusunun 220.000, Rum tarafının nüfusunun 820.000 olarak belirlenmesini kabul etti. Oysa Türk tarafının şu andaki nüfusu 300.000 civarıdır. Geri kalan 80.000 kişi ile yurt dışında yaşayan yüz binlerce kök Kıbrıslının durumu soru işareti olarak ortaya çıkmıştı.
c)Akıncı, Kıbrıs sorununun en önemli maddelerinden biri olan Mülkiyet meselesinde ilk söz hakkının Rum sahiplerine bırakılmasını kabul etmiş, böylece KKTC’nin verdiği tüm tapu kayıtlarının fiilen geçersiz olduğunu da zımnen kabul etmişti.
d)Akıncı, Siyasi Eşitliğin en önemli göstergesi olan Dönüşümlü Başkanlık konusunda da eşit süre değil 4 döneme 1 dönem gibi son derece anlamsız bir tezi kabul etmişti.
e)Akıncı, topraklarımızın %29,2’ye düşürülmesini kabul etmiş ve KKTC topraklarının %25’ini taviz olarak Rum’a vermeyi taahüt etmişti.
f)Akıncı, haksız yere gasp edilen ve Rumlara peşkeş çekilen Türk Vakıf arazilerinin durumunu masaya getirmemiştir. Oysa Vakıf arazilerinin durumu gündeme getirilebilse toprak açısından Rumlardan alacaklı çıkardık.
Tüm bu tavizlere karşın Rum tarafından tek bir karşı adım atılmamış, güven artırıcı önlem olarak BM’nin de ısrarı ile gündeme gelen GSM hatlarının her iki tarafta da kullanılması, Lefke ve Mağusa bölgesinde iki sınır kapısının açılması ve elektrikte Enterkonnekte anlaşmasının imzalanması mümkün olmamıştır.
Sayın Akıncı tüm tavizlerine rağmen tıpkı Talat gibi Rumların inadını kıramamış, en son Crans Montana da yaşanan fiyasko ile Rumların uzlaşmazlığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Şimdi artık Kıbrıs konusunda artık “B Planı” tartışılmalıdır.
Bize göre KKTC nin önünde 3 alternatif vardır.
Bunlar;
a)Kosova Modeli; KKTC BM’nin aleyhte kararlarına rağmen tıpkı Kosova gibi birçok ülke tarafından tanınabilir.
b)Nahcıvan Modeli; Nasıl Nahcıvan Dışişlerinde ve Güvenlikte Azerbaycan’a bağlı ise KKTC’de Dışişlerinde ve Güvenlikte Türkiye’ye bağlanabilir. İçerde ise tamamen bağımsız bir politika izleyebilir. Bu şu andaki mevcut durumun resmileştirilmesi demektir.
c)Tayvan Modeli; KKTC Tanınmadan tıpkı Tayvan gibi diplomatik olarak değil ama ticari, kültürel ve sportif açıdan dünyaya bağlanabilir.
Bize göre Türkiye ve KKTC acilen bu 3 modelden biri veya 3’ü üzerinde birden çalışmaya başlamalı ve halka KKTC’nin de ciddi bir alternatif olduğunu göstermelidir. Aksi taktirde halkın ve yetişen gençliğin mevcut belirsizliği daha fazla yaşaması mümkün değildir.