KIBRIS GİRİT OLUR MU?
Kıbrıs`ta başlayan sıcak tartışmaları daha iyi anlamak için önce Kıbrıs Türklerinin geçirdiği sosyolojik temeller inmeli, daha sonra ise 1974 sonrası ülkeyi yöneten `milliyetçi` anlayışın ne kadar `milli` olup olmadığına göz atmalı.
En önemlisi ise; Türkiye`nin Kıbrıs Politikası baştan aşağı yeniden irdelemeli, eleştirilmeli ve şekillendirilmelidir.
Kıbrıs Türk`nün adadaki mücadelesinin derinlerin inerseniz göreceksiniz ki, Türkiye`deki siyasi iradeler oradan her defasında vazgeçmiş olmasına rağmen, Türkiye`yi adaya her defasında getirmeyi onlar başarmışlardır.
Bu yüzdendir ki, rahmetli Denktaş bu konuda.` Eğer tarih bir gün beni yazacaksa Türk askerini adaya getiren adam olarak yazsın` demişti.
1571`de Anadolu Türkleri Kıbrıs`a getirdikleri kültürlerini uzun süre korumayı başarmış ve halen günümüze taşımış bir toplumdur.
Fakat adanın 1878 yılında fiilen İngiliz yönetimine geçmesinden sonra ada Türklerinin Anadolu ve Türk kültürüyle olan bağları giderek zayıflamış ve zaman içerisinde bazı kesimlerde “Kıbrıslılık” kültürü baş göstermiştir.
Bu kültür 400 yıl içerisinde adada var olan değişik kültürlerden örneğin Latinler, Rumlar ve Maronitlerden etkilenen Kıbrıslı Türkler`in bazılarında var olmaktadır..
İşte basına düşen ve Anadolu`da bütün Kıbrıs Türkünü mal edilen `TÜRKİYE NE SENİ, NE PARANI, NE ASKERİNİZ İSTEMİYORUZ` sloganını atanların temelinde de `KIBRISLILIK` anlayışı vardır.
Sayıları çok az olsa da bu felsefe işte ikinci Cumhurbaşkanını şu an çıkarmış durumdadır.
İşte Sayın Akıncı`ya tereddütlü bakışın yegane temeli budur.
Akıncı çok usta bir politikacıdır, işin çekirdeğinden gelmektedir ve geldiği nokta onun sabrının, azminin sonucudur.
İşin en ilginç yanı, Akıncı Türkiye`den 74 sonrası adaya göçen çok insanında oyunu almıştır.
Bunu niye özelikle vurguladım?
İşte yukarıda `KIBRISLILIK` olarak izah ettiğim sosyolojik gerçeğin en büyük sonucu; 1974’den sonra adaya gelen Türkler arasında da “yerli Kıbrıslılık” düşüncesi etrafında bir ayrılık oluşmuş ve bunun sonucunda “Kıbrıslı Türk” (kısaca Kıbrıslılar) ve “Türkiyeli Türk” (kısaca Türkiyeliler) olmak üzere toplum iki kesime bölünmüştür.
Bu iki kesim arasında resmiyette hiçbir şekilde olmayan fakat fiilen var olan heterojen bir toplum yapısı oluşmuş, bunun sonucunda Kıbrıslı Türkler ve Türkiye’den gelen Türkler arasında bir uzaklık meydana gelmiş olmasına rağmen, bu seçim de göçmen kesimin büyük bir çoğunluğu Akıncı`ya oy vermiştir.
Bence bu seçimin en güzel yanı, toplumun bu ikili yapısın iç içe girmesi ve kendi açılarından iç siyasete müdahale etmesidir.
İç siyaset diyorum zira, Akıncı`nın başarısının her ne kadar `Çözüm ve Barış` üzerinden yürüttüğü siyasetten kaynaklandığı düşünülse de bence asıl başarısı Sağ Hükümetlerin başarısızlığı, bu başarısızlık sonucu iç çekişmelere düşmesi ve sayın Eroğlu`nun 40 yıllık siyasette artık miadının dolmasıydı.
Küçük bir toplum olan ve hemen hemen herkesin birbirini yedi kuşaktan tanıdığı bir seçmeni olan adada halk artık söz de milliyetçilerden bıktı ve `Adaya bir şey olmaz, zorda kalırsak Anavatanımız var` dercesine isyan ederek hiç denenmemişi deneme yoluna gitti.
Bu bir risk mi?
Evet, risk.
Zira Akıncı`nın insani olarak demiyorum, siyasi olarak Kıbrıs meselesine bugüne dek bakışı pek Türkiye`ye uymamaktadır.
Akıncı daha çok bölge gerçeklerinden uzak, hamasi sol militan sözleriyle hareket etmekteydi.
Oysa TALAT`ta öyle idi ama devletle yüzleşince Rumları Talat çok yordu.
Dilerim Akıncı`da bu şekilde kendisine yönetilen şüpheleri bertaraf eder ve Kıbrıs Türk`ünün iki bölgeli, iki toplumlu haklarını sonuna kadar savunur.
Sayın Akıncı`nın bu konudaki iyi niyeti müzakere heyetini belirlerken ortaya çıkacaktır.
Zira hamasi nutuklarla Rum-Yunan ikilisi ile bir masaya oturulmaz, devlet geleneği lazımdır.
Herkes çok iyi bilmektedir ki, bu sorun asıl garantör ülkelerin müzakereleridir.
İşte herkesin Akıncı konusunda merak ettiği konu, kimden yana taraf olacağıdır.
Bunun için de ilk ziyaretini Türkiye`ye yapacak olması sinyalleri olumlu bir durumdur.
Ayrıca müzakereler konusunda tavsiyem başta bu müzakereleri daha önce yürüten sayın Eroğlu`dan ve ekibinden azami derecede faydalanmasıdır.
Bölge gerçekleri şöyledir:
Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunan ilişkisi
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye İlişkisi.
Eğri oturup düz konuşalım bölgesel oluşmuş bu dengeler üzerine kurulmuşken, ülkeyi yöneten liderler her ne kadar polemiğe girerse girsin devletlerin siyaseti ne gerekiyorsa o uygulanacaktır.
Akıncı her ne kadar ülkeyi yöneten sağ iktidarların yorgunluğundan göreve gelirse gelsin, Anavatan-Yavru Vatan ilişkisi aynen ve değişimsiz devam edecektir.
Ülkemiz Yavru mu? Kardeş mi? Tartışması popüler olmaya yönelik bir saçmalamadır.
Zira KKTC her şeyden önce bütün kurumları ve işlevselliği ile bir devlettir.
Bir başka devletin kendini tanımlarken duygusal davranması ile de herkes gurur duymalıdır.
Zira bizler Azerbaycan`a da `Ata Vatan` deriz.
Bu söylemler Akıncı`nın içerisinden geldiği fıtrata ters düştüğü için polemiğe girmiş olabilir.
Akıncı şunları realiteleri iyi bilmelidir:
-Kıbrıs Türklerinin kimliğini göz ardı eden bir Türkiye yoktur.
-KKTC’nin Tüzel kişiliğini inkâr eden bir Türkiye yoktur.
-Resmi olarak bugün KKTC`yi tanıyan tek ülkedir Türkiye Cumhuriyeti.
Bu realite dışında Ana-Yavru ilişkisi şu sonucu ortaya getirmiştir;
-Türkiye uluslararası alanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kavgasını veren tek ülkedir.
Akıncı sadece şunu bilmelidir ki, Türkiye bir zamanlar ekmek-tuz dahi bulamazken emperyalizme kafa kaldırıp Kıbrıs`a 74 çıkartma yapmıştır.
Bunun stratejik açıdan açıklaması yoktur.
Zira 1974 çıkartması Türkiye`nin bugün yaşadığı bütün olumsuzların sebebi olmuştur.
Demek ki, Türk`lerin tarihinde bazı şeyler uluslararası ilişkilerle izah edilemeyecek kadar asildir.
Peki Türkiye bu çıkartmayı neden yaptı?
Akıncı`nın hayalini kurduğu `Birleşik Kıbrıs`ı Yunanistan`ın darbe yaparak yok etmesi üzerine.
Akıncı görüşme masasına oturduğu zaman gerçek çözümsüzlüğün nerden kaynaklandığını iyi öğrenip, ANA-YAVRU ilişkisini de daha iyi anlayacaktır.
Umarım Akıncı Türkiye ile girdiği polemikle Rum ve Yunan tarafına nasıl koz verdiğinin farkındadır.
Bazılar `hayır efendim Akıncı Türkiye ile polemiğe girmiyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile giriyor`dese de nafile.
Zira Erdoğan ister kabul edin ister etmeyin devletin başıdır ve bu meseledeki tavrının elbet bir nedeni vardır.
Bu sorularımıza ve şüphelerimize mutlak en kısa zamanda cevap bulacağız. Bu cevabı verecek olanda Akıncı`dır.
Peki geçmiş söylemleri ile milli davaya bu kadar ters olan Akıncı`nın bu başarısından kimler sorumludur?
`ANAN Planı` sürecinde rahmetli Denktaş`ı yemek için Talat`ı destekleyenler onun bir adım ötesi olan Akıncı`nın geldiği noktadan sorumludurlar.
Yine “Türkiye devleti ne derse o olur, ona karşı fikir yürütenler haindir” deyip sözde Türkiye milliyetçiliği yapan ve Türkiye ekonomik desteğini kesince de her defasında sokağa halkı salan ve milli olmayı `bayrak` edebiyatı sayanlar Akıncı`nın zaferinden sorumludurlar.
(200 bin kişilik bir adayı 40 sene yöneten sağ partiler Allah aşkına bir bakın ülke sermayesini akrabaları ile paylaşmaları dışında milli davaya ne katkıları olmuştur?)
Ayrıca, `ben olmasam sen bir hiçsin` mantığı ile KKTC`ye bir ana gibi değil de, bir sömürge gibi bakan bazı TC Hükümetleri de Akıncı`nın zaferinden sorumludur.
Son olarak!
Türk Askerini adaya getirmeyi başaran ve ölümünün son anına `Anavatan-Anavatan` diyen Denktaş`a `Sen git kendi vatanında derdini anlat ` diyenlerin şimdi kalkıp `Yavru İsyan Ediyor` demeden önce bir kez daha düşünmeleri lazımdır.
Yavru isyan etmiyor, ergenlik çağını yaşıyor.
Ve bu ergenlik dönemini sorunsuz geçirmesi için de Türkiye en az hükümet sözcüsü Arınç`ın açıklamaları kadar daha dikkatli, daha hassas olması lazımdır.
Yoksa Kıbrıs`ta Girit olmaktan kurtulamayacaktır.
Selçuk Düzgün