ABD’nin mason Başkanlarından biri olan Wilson tarafından 1919 yılında Türkiye topraklarını dörde bölen bir harita çizilir. Aradan yıllar geçmesine rağmen, bu harita 2016 yılında çıkarılıp New York Times tarafından tekrar gündeme getirilir.
Tabi ki bu haritanın, 2016 yılında yeniden gündeme getirilmesi tesadüf değildir.
Haritaya göre İstanbul, İzmir ve Marmara’yı da içine alan bölge Uluslararası Constantinopolitan Devleti, Doğu Anadolu’da Ermenistan, Güneydoğu Anadolu’da sözde Kürdistan olarak bölünerek, orta bölgede bir Türkiye bırakılmıştır.
İlginçtir, bu haritanın yayınlanmasından bir ay kadar sonra 15 Temmuz hain darbe girişimi gerçekleşmiştir.
Eğer darbe girişimi başarı ile sonuçlansaydı, bahsi geçen harita kısa sürede uygulamaya konulacak ve bugün Libya, Suriye, Irak, Kıbrıs ve Akdeniz’de şanlı ordusuyla küffara geçit vermeyen Türkiye bölünerek hâkim güç olma statüsünden çıkarılacaktı.
Allaha hamdolsun, 15 Temmuz’da başarı elde edemeyen CIA, MOSSAD, MI6 gibi istihbarat teşkilatlarının maşası FETÖ, PKK ve Gladio ciddi darbelerle ezilerek engellendi.
Memleketin atlattığı bütün bu badirelerin ardından Tunç Soyer çıkıp İzmir’in ayır bir bayrağı ve parası olmalı söylemlerinde bulunmuş, bundan önce de PKK’ya destek bildirisine imza atarak ihraç edilen Prof. Melek Göregenli, Prof. Nilgün Toker Kılınç, Prof. Ayşen Uysal gibi isimlere belediyeye ait Grand Plaza’nın yönetim kuruluna atayarak görev vermişti.
Bütün bunları takiben Ekrem İmamoğlu, İstanbul Ankara’dan yönetilemez, İstanbul anayasası yapılmalı diyerek özerklik imalarına bir yenisini daha eklemişti. Daha önce Selahattin Demirtaş’ın ve PKK kadrolarının da dilinden düşmeyen bu söylemler sizce tesadüf müydü?
Diğer yandan Ahmet Davutoğlu: “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aramızın açılmasına neden olan temel konulardan biri Barış Akademisyenleriydi. Akademisyenlerin tutuklanmasına ve cezalandırılmasına onay vermedim” diyerek PKK’lı üç akademisyeni işaret ediyor ve sanki bu günlere yatırım yaparcasına safını önceden belli ediyordu.
Bugün ne Tunç Soyer’in, ne de diğerlerinin fırsat verilerek bir yerlere getirilmesi tesadüf değildir.
Tunç Soyer, kendisini destekleyerek, yıldızını parlatanlara emeklerinin karşılıklarını fazlasıyla vermiş olacak ki, HDP ve PKK yandaşı, aynı zamanda Canan Kaftancıoğlu’nun yakın arkadaşı olan Ahmet Saymadi’ye büyük ihlaleler vererek teşekkür etmiştir.
Ahmet Saymadi’yi merak edenler için, kendisi açık bir şekilde PKK liderlerini öven ve HDP’yi destekleyen bir isimdir. Hatırlarsanız Tunç Soyer’in ilk icraatlarından birisi FETÖ ve PKK’yı sevdirmeye çalışmaktı. İzmir Fuarında yaptığı konuşmada, FETÖ ve PKK ilişkileri nedeniyle memurluktan atılan kamu görevlileriyle ilgili “Biz KHK ile atılmış öğretmenleri zabıta olarak alacağız” demişti.
Devam edelim, Ekrem İmamoğlu “İstanbul, Ankara’dan yönetilemez” demiş, bir “kent anayasası” yapacağını ve İstanbul’u küresel merkezlere açacağını söylemişti. Soyer ve İmamoğlu’nun Wilson haritasına ithafen verdikleri bu özerklik mesajları, hangi istihbarat teşkilatlarının ve ya dış güçlerin söylemleriydi?
Bütün bunları dillendiren bir diğer isim ise CHP İzmir Milletvekili Ali Yiğit olacaktı. 15 Temmuz hain darbe girişiminden birkaç ay sonra, şöyle diyordu CHP’li vekil Ali Yiğit: "İzmir Avrupa'ya açılan bir kapıdır. Biz Avrupalı olmaya hazırız. İzmir gerekirse Türkiye'den ayrılsın ve Avrupa Birliğine girsin" Ali Yiğit bu söylemleriyle cümle aleme hazır olduklarını ilan ediyordu.
Yunan medyasından Themanews, İmamoğlu seçimi kazanınca "Ekrem Imamoglu the Greek who conquered Istanbul" manşetini attı.
Ekrem İmamoğlu, tüm dünyaya “İstanbul'u fetheden Yunan” olarak servis edildi. Ekrem beyin bu durum hoşuna gitmiş olacak ki; Fatih türbesinde sergilediği lakayt ve saygısız tavırlar tüm Yunanistan’ı neşeye boğdu. Ne de olsa Ekrem’de onlardandı.
Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi mükemmel bir dik duruş sergiledi. Öyle ki, Wilson haritasını uygulamak için göbek atan FETÖ, PKK, HDP, CHP ve yabancı istihbarat servisleri milletin şamarıyla alaşağı edildi. Bu zafiyet önceden görülmüş olacak ki, başkanlık sistemi ile otorite boşluğu giderilerek, devletin merkezi Çankaya’dan Külliye ’ye taşınmıştı.
Tıpkı Abdülhamit Han’ın yaptığı gibi, çakalların fink attığı yerden, daha güvenli ve donanımlı bir yapıya geçilerek, devletin otoritesi sağlamlaştırıldı.
15 Temmuz gecesi başarılı olamayanlar, şimdi amaçlarını başka şekilde gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bugün Özgürlük, Demokrasi, Adalet, Eşitlik yok söylemleriyle yola çıkanlar, otorite boşluğu oluşturarak, devleti zayıflatıp yönetimi ele geçirmenin hayallerini kuruyorlar.
Darbeyle falan yapamadıklarını, şirin gözükerek yapmaya çalışıyorlar. 2016 yılından beri buna direnilerek, ciddi bir savaş veriliyor.
Çankaya köşkünde aktif olanlar, Külliye içinde de aktif olmanın hesabı peşinde.
Bizim bütün bu mücadeleyi görerek daha çok Cumhurbaşkanımızın ve milletimizin yanında saf tutmamız gerekiyor. Elini taşın altına koyup, mücadele verenin yanında olmak, büyük oyuna dur demektir!