Ermeniler daha SSCB dağılmadan 1988 yılından itibaren Dağlık Karabağın Azerbaycandan alınıp kendilerine verilmesi için Moskova'ya müracaat etmişti.
SSCB Anayasasının 37. Maddesi , bağlı ülkelerin birbirinden toprak talebini yasakladığı için Moskova Ermenistan'ın talebini geri çevirmişti...
Moskova yönetimi Azerbaycan ve Ermenistan arkasındaki gerginliği gidermek için de Barış Gücü mahiyetinde bölgeye Kızıl Ordu Birlikleri göndermişti.
Tam o dönemde SSCB dağıldı. Başsız kalan ve otoriteden yoksun bölgedeki Kızılordu askerleri bir anda Ermenistan'ın paralı askerleri haline dönüştü. Dünyadaki zengin Ermeni Diasporası Ermenistan'a para yağdırıyordu. Ermenistan için Kızılordu askerlerini satın almak zor olmamıştı.
Azerbaycan'ın ise ne ordusu vardı ne de silahı.
Kızılordu destekli Ermeni güçleri kısa sürede Karabağ dahil 7 vilayeti (ki Azerbaycan coğrafyasının %20 sine tekabül ediyordu) işgal etti.
Moskova ve İran bu işgali el altından desteklerken, Türkiye sadece protesto ile yetindi.
BM Güvenlik Konseyi işgalin bitmesi ve Ermeni Kuvvetlerinin Azerbaycan'dan çıkması için tam 4 ayrı karar aldı. Ermenistan kaale bile almadı.
AB sözüm ona bölgede çözüm bulmak için AGİT Minsk Grubunu oluşturdu. Minsk Grubunun içinde Ermenistan'ı destekleyen Rusya ve Fransa da vardı. 27 yıl sorunu uykuya yatırdılar ve sorunu kalıcı hale getirdiler.
Zaman içerisinde Azerbaycan güçlendi ve kendi milli ordusunu modern silahlarla teçhiz etti. Bu arada Türkiye'de bölgede ciddi bir güç haline geldi. Türkiye kendi milli silah sanayiinin sahibi haline gelmiş Nato'ya bağımlılıktan kurtulmuştu. Özellikle Yerli malı SİHA'lar, hem Suriye'de hem Libya'da adeta destan yazıyordu. Azerbaycan, envanterine Türk mali SİHA'ları da kaydedince kendine güveni daha da arttı.
Bu arada şımarık Ermenistan ateşkesi dinlemeden her ay periyodik zamanlarda Azerbaycan cephesine rastgele ateş ediyor her ay bir kaç Azerbaycan Mehmetçiğini şehit ediyordu.
En son Tovuza ciddi bir saldırı yapmış ama Azerbaycan tarafından bu saldırıya anında cevap verilmişti.
Bu arada Ermenistan'da da ilginç gelişmeler oluyordu. Ermenistan'da Rus karşıtı bir anlayış giderek yayılıyor ve ülke Batı, daha doğrusu Amerikan yörüngesine kayıyordu. Rusya'nın ülke dışındaki en büyük askeri üssü Ermenistan'da bulunuyordu. 1995 te kurulan Erbenu üssü ile Gümrü şehrindeki askeri üstte binlerce Rus askeri ve S-300 ler de dahil büyük bir silah deposu vardı.
Yeni Ermeni yönetimi bu üslerin boşaltılması konusunu zaman zaman dile getiriyor, bu durum Moskova'yı ciddi şekilde rahatsız ediyordu.
Batı ve Rus basını mevcut Ermenistan Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan'dan bahsederken, onu Batının Adamı olarak tanımıyorlardı. Sarkisyan'ın atadığı bürokratlarda batı yanlısı bürokratlardı. 2017 yılı Eylül ayında, Rusçanın Ermenistan'da yabancı dil statüsünde sayılması işin tuzu biberi oldu.
Rusya Ermenistan'daki batı yanlısı yönetime bir ders verilmesi için şu anda devam eden savaşa fazla müdahil olmuyor. Ermenistan yönetiminin kendisine ricada bulunmasını bekliyor. Ermenistan yönetimi ise şimdilik batının kapısını çalıp, Türkiye'yi durdurmaları konusunda yalvarışlarda bulunuyor.
Öte yandan Ermenistan'a İran'dan çok büyük lojistik destek sağlanıyor. Molla yönetimi Azerbaycan'ın işgal topraklarını kurtardıktan sonra yönünü Güney Azerbaycan'a döndüreceğinin farkında. Bu amaçla Azerbaycan'ı Karabağ'da durdurmaya çalışıyor. İran ve Ermenistan arasında Aras nehri üzerindeki Hüdaferin köprüsü hayati öneme haiz durumda.
Güney Azerbaycan Türkleri ise molla yönetimine karşı ayaklanmış durumda. Hüdaferin köprüsünü kapatmaya çalışıyorlar.
Peki meselenin KKTC ile alakası ne derseniz. Uluslararası hukuk açısından iki sorun da ciddi benzerlik arz ediyor.
BM Karabağ sorunu Ermenistan lehine de facto bir durum yarattığı için bu konuyu 1993 yılından beri gündemine almıyor. Mağdur olan Müslüman bir Türk Devleti olduğu için sorun kimsenin umrunda değil.
Ama aynı BM 1974 ten beri Kıbrıs meselesini sürekli gündeminde tutuyor. KKTC'nin tanınmasını engelliyor. Ambargoların kaldırılması umrunda bile değil.
Kıbrıs meselesinde mağdur görülen taraf Rumlar. Savaşı kaybeden Hristiyan bir topluluk olduğu için meseleyi çok önemsiyor. BM bu işi Rumların istediği şekilde çözünceye kadar da sürdürecekler.
Tekrar Karabağ'a ve savaşa dönecek olursak; Dünya bir kez daha anladı ki ne şu andaki Azerbaycan 1990'lardaki zayıf Azerbaycan'dır. Ne de şu andaki Türkiye 1990'lardaki korkak, pısırık sınırlarının dışına çıkamayan bir Türkiye'dir.
O zaman ki Türkiye bir şekilde 1974 yılında Kıbrıs'a çıkmış, ama bunun faturasını yıllardır ödemeye devam etmişti. Bu yüzden bir daha böyle bir sınır ötesi harekata görüşmekten sürekli kaçınmıştı.
Hatta terörist saldırıları önlemek için bir kaç kez girdiği Irak'tan, gelen tepkiler üzerine geri çekilmek zorunda kalmıştı.
Oysa şimdiki Türkiye Libya, Suriye ve Irak'ta fiilen savaş veriyor. Doğu Akdeniz'deki haklarını korumak için Fransa'ya ve Yunanistan'a meydan okuyor. Şimdi de Can Azerbaycan'ın yanında işgalin sona ermesi için yardımcı oluyor.
Kutlu olsun...