Rusya`ya kaçınca oranın vatandaşı olmak için, onlara sadakatini bildirmek için Rusya Devlet başkanına şu giriş cümleleri ile başlayan bir mektup kaleme alır Nazım Hikmet; “Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç, 19 yaşından beri yalnızca kalbim ve kafamla değil geçmişimle de Sovyetler Biriği’ne bağlıyım.”
Nitekim vatandaş olur, o vatandaşlıkla Türkiye`nin SSCB sınırları içerisine katılması için bütün hayatını harcar.
Sonuçta orada ölür…
Fakat aradan yarım asır geçince milletimiz saf evlatları onun özeliklerini unuturlar `VATAN ŞAİRİ` olarak onu kutsarlar, anarlar ve naşının ülkesine gelmesine isterler.
Okadar çok vatanperver ilan edilir ki; Birinci Dünya Savaşı sonunda İstanbul'u işgal eden İngilizlerce tutuklanıp Malta Adası'na sürülmüştü olan Ziya Gökalp bile yanında hiç sayılır.
Ruslara mektup yazarak merhamet dilenen Nazım adam yerine konur bu ülkede, Malta`dan kızına mektup yazıp Diyarbakır`da çay içme hayali kuran Gökalp faşist ilan edilir…
Belki de bu ülkenin kaderi budur…
Aradan yıllar geçer.
Yaptığı belgeseller, yazdığı senaryolarla yine ` SOL` görünümlü bir tip çıkar ortaya..
Adı: CAN DÜNDAR`dır
Solculara şirin görünmek için MİT mensubu babasını `memurdu` diye gizleyen bu Can ne kaderse MİT mensuplarını deşifre etmekten hakkında dava açılır ve ajanlıkla suçlanır.
Yani meşhur `MİT TIRLARI` davasından bahsediyorum.
Olaya kahraman habercilik anlayışı ile sahip çıkan CAN mahkeme koridorlarında iki tokat yiyince karısını bile orada bırakır kaçar…
O kadar kaçar ki Almanya`ya sığınır.
Can Dündar'ın Almanya`ya kaçmadan önce Türkiye`yi ziyaret edecek olan Merkel`e şöyle bir mektupla seslenmişti, "Bu tarihi meydan muharebesinde siz ve ülkeniz maalesef yanlış taraftasınız"
Merkel ona karşılık vermiş olacak ki, CAN – JON olur kalır orada…
Almanya'ya sığınan Can Dündar `a okadar sahip çıkılır ki, Nazım gibi yalvarmasına gerek kalmaz direk cebine Alman pasaportu konulur, yanına korumalar tahsis edilir, katıldığı her programda ortalama 10 bin euro da para kazanır.
O kazandıkça içindeki ihanet canavarı Türkiye`ye düşmanlıktan bıkmaz ve
Avrupa'da ülke ülke dolaşıp ihanet senaryoları yazmaya devam eder.
Gittiği her yerde ülkemiz düşmanları tarafından kahraman ilan edilen Dündar`a , "düşünce özgürlüğü" adı altında ödüller yağmaya başlar.
İşte Can Dündar`ın ülkemizden kaçtıktan sonra aldığı ödüller:
-17 Ocak 2017 Avrupa Basın Kulübü'nün Kulüp Ödülü
-08 Aralık 2016 Alternatif Nobel diye adlandırılan Doğru Yaşam Ödülü
-22 Kasım 2016 Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Basın Özgürlüğü Ödülü
-17 Kasım 2016 Dünya Yazarlar Birliği (PEN) Hermann Kesten Ödülü
-7 Kasım 2016 Alman Dergi Yayıncıları Birliği'nin Altın Victoria Ödülü
-7 Ekim 2016 Sparkasse Bankası Medyanın Özgürlüğü ve Geleceği Ödülü
-8 Temmuz 2016 Netzwerk Recherche gazetecilik örgütünün, Leuchtturm Ödülü
-2 Temmuz 2016 Ischia Uluslararası Gazetecilik Ödülü
-16 Mayıs 2016 İsveç Basın Kulübü Anna Politkovskaya İfade Özgürlüğü Ödülü
-Alman Yazarlar Birliği ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü bursu
Görüyor musunuz çok kısa bir zamanda kaç ödül almış, adeta sıraya girmişler ödül vermek için.
Şimdi bu hain ülkemize karşı daha çok kullanılsın diye FETÖ merkezli bir propaganda çalışması ile Oslo'da Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi!..
Bu aday gösterme dünyada her kurumun Türkiye`ye ve dolayısı ile Türk Milletine karşı aşağılık bir düşmanlık içerisinde olduğunun göstergesidir.
Ben inanıyorum ki, Nazım`ın ihanetlerini unutan ve ona VATAN ŞAİRİ unvanını vermeye çalışan bu millet aynı hatayı CAN namı diğer artık JON Dündar`a karşı yapmayacaktır.
O NOBEL ödülü de alsa bu milletin gözünde çöp kadar değeri yoktur.
Türk düşmanları APO itine vermek istediği o ödülü yumuşak bir geçişle aynı orantıdaki başka bir ite vermek istiyorlar…
İtin tasmasını elinde tutanlar, bizi bitirmeyi BA-ŞA-RA-MA-YA-CAK-SINIZ.