Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hazırladığı Tarikat Raporu, Kaynak Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Oktay Yıldırım'ın yayına hazırladığı raporda, Türkiye'deki tarikatlar tarihsel süreç içinde ele alınıyor, özellikle FETÖ yapılanmasının yarattığı tahribata işaret edilerek bundan sonra alınması gereken önlemlere yer veriliyor.
İSLAMI ANLAMA BİÇİMLERİ
Ülkemizde faaliyet yürüten (dini) yapıların bir kısmı, İslam tarihi boyunca var olan geleneksel teşekküllerin devamı niteliğinde, diğer bir kısmı ise sosyo-politik şartların ortaya çıkardığı yeni hareketlerdir. Bunların yanında henüz kurumsal yapılanma sürecini tamamlamamış, bir şahıs etrafında toplanan bireysel hareketler de söz konusudur. Çoğunlukla İslam’dan beslendiğini belirten bu şahıs veya teşekküllerin İslam’ı anlama ve bu anlayışı topluma sunma biçimlerinin tespit edilmesi, toplumu İslam dininin inanç, ibadet ve ahlakla ilgili konularında aydınlatmakla görevli Diyanet İşleri Başkanlığı açısından önem arz etmektedir. Öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din ve dini kavramları istismar ederek topluma zarar veren oluşumlara karşı vatandaşlarımızda farkındalık ve bilinç oluşturma vazifesinin de bulunduğu hususu izahtan varestedir.
TÜRKİYE’NİN DİNÎ HARİTASI
Şimdiye kadar ülkemizdeki dini oluşumlar son 100 yıldır izlenen din-devlet ilişkilerindeki iniş çıkışlı politikalar ve genellikle devletin dini yapılar üzerinde tahakküm kurma yönündeki eğilimi sebebiyle dini yapıların mağduriyeti çerçevesinde ele alınmaktaydı. Özellikle 1950 öncesi dönemde izlenen din-karşıtı katı politikaların ürünü olarak ortaya çıkan cemaatler Türkiye’ye özgü birtakım özellikler taşımaktaydı. Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili İnkılap kanunlarıyla varlıkları tanınmayan tarikatlar, maruz kaldıkları baskılar sonucu bu dönemlerde faaliyetlerini oldukça gizli bir şekilde sürdürerek hayatiyetlerini sürdürmeye çalıştılar.
Daha sonra ülkedeki demokratik yumuşamanın yaşandığı yıllardan itibaren bu yapılar, çeşitli dernek, vakıf vb. legal kuruluşlar şeklinde “cemaat” adı verilen bir örgütlenme biçimi geliştirdiler. Bu grupların temel amacı, İslam’ın devlet eliyle ve desteğiyle öğretilmemesi ve hatta yasaklanması sebebiyle İslam eğitiminde oluşan boşluğu doldurmak, toplumun manevi hizmetlerini yürütmek, dine karşı oluşan söylem ve politikaların etkisini kırmak ve en önemlisi de tıpkı Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında olduğu gibi devletin tekrar dine karşı olumlu politikalara dönmesini sağlamaktı.
Türkiye’deki cemaatler büyük oranda devlet karşıtı bir söyleme ve anlayışa zemin olmamaya özen gösterdiler. Hatta bu sebeple Türkiye’deki İslami oluşumların “milli” karakteri bilimsel literatürde özellikle dikkat çekilen bir hususiyettir. Dini cemaatlerin milli karakterlerinin, yani devleti prensip olarak olumlayıcı yaklaşımlarının eskiden beri muhafazakâr çevrelerde yaygın olan din-ü-devlet söyleminin bir devamı olduğu düşünülebilir. Bu nedenle cemaatler Türkiye’de devletin kendilerine destek vermesine özel bir önem atfederler ve devlette görev alan müntesiplerinin çokluğuyla övünürler.
'GİZLİ ÖRGÜTLENME ZORUNLUYDU'
Gerçi cemaatlerin devlet içindeki örgütlenmesi genellikle gizli olmak zorundaydı; çünkü Cumhuriyet rejimi en başından beri cemaatleri kendisine karşı tehdit olarak algıladı. Zira Cumhuriyet’in ilk on yıllarında izlenen politikalar doğrudan din karşıtı bir yol izlediği izlenimi vermekle kalmamış zaman zaman dinin eğitim, kültür, siyaset, hukuk, sanat, edebiyat ve benzeri kamusal niteliğe sahip her alandan silinmesi yönünde açık seçik düzenlemeler yapmıştır.
Türkiye’de 1950 sonrasından başlayarak devletin din politikaları zaman zaman eskiye dönme eğilimi taşısa da (özellikle askeri ihtilal dönemlerinde) genellikle artan oranda dini alanın özgürleştirilmesi ve cemaatlerin örgütlenmelerinin görmezden gelinmesi yönünde oldu. Hatta 1980 askeri darbesinden sonraki süreçte demokratikleşme yönünde önemli adımların atılmasıyla dini yapılar, ister devlet eliyle ister sivil yollarla, ciddi oranda büyüdü ve gelişti.
CEMAATLERİ SINIFLANDIRMAK
Türkiye’de dini cemaatleri sınıflandırma girişimleri olsa da bu konuda bilimsel literatür henüz yeterince olgunlaşmış değildir; çünkü bu türden çalışmalar soğukkanlı bilimsel/akademik araştırmalara konu edilmek yerine genellikle tarafgir değerlendirmelerle ele alınmıştır. 1950-1960 sonrası dönemde görünür hale gelen İslami yapıları 1980’e kadar cemaatler ve siyasi nitelikli yeni tip örgütlenmeler şeklinde iki grupta toplayabiliriz.
Birincisi, yani cemaatler, yukarıda da belirtildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki din politikalarının ürünü olup tamamıyla yerli yapılardır. Hilafetin kaldırılması, medreselerin kapatılması ve tekke-zaviyelerin ilgası gibi doğrudan dine yönelik uygulamaların doğurduğu travmanın sonucunda üç büyük cemaat grubunun doğduğunu söyleyebiliriz:
Nakşibendiler gibi sufi niteliği devam ettirip aynı zamanda siyasi/toplumsal pratikler de geliştiren tarikat yapıları,
Nurcular: Her ne kadar sufi eğilimler taşısalar da esasen sufi bir yapı olmayıp “cemaat” adını tam olarak hak eden Türkiye’ye özgü Said Nursi’nin yolunu izleyen/propaganda eden yapılar,
Süleymancılar: Sufilikle yeni cemaat yapısını başarılı bir biçimde uzlaştıran ve özellikle din eğitimi konusunda alternatif olma arzusu içinde olan Süleyman Hilmi Tunahan’ın takipçileri.
SİYASETİN AÇTIĞI YOLDAN…
Birinci gruptakiler tabiatıyla oldukça geniş, zengin ve yaygın ve az fark edilebilir yapılarken 1970’li yıllardan itibaren siyasetin açtığı yoldan siyasi/toplumsal/kamusal görünümünü artırmaya ağırlık verdiler. İstanbul merkezli üç büyük grup ve bir de Adıyaman merkezli bir dördüncü grup bu sufi-meşrep yapıların en önemli dört grubunu teşkil eder. Bunlar dışında da küçük veya orta büyüklükte başka örnekleri de ülkemizde bolca mevcuttur.
Dört büyük grup şunlardır:
a. Mehmet Zahit Kotku’nun çevresinde oluşan İskenderpaşa Cemaati.
b. Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun Erenköy’de başlattığı ve sufi bir yapı olan Hüdai Cemaati.
c. Mahmut Ustaosmanoğlu’nun Fatih Çarşamba’da örgütlediği İsmail Ağa Cemaati.
d. M. Raşit Erol çevresinde ortaya çıkan ve bugün Semerkand/Menzil grubu olarak bilinen yapı.
İkinciler ise Said Nursi’nin Risalelerinin Kur’an tefsiri olarak okunmasına adeta ibadet gibi inanan özel nitelikli bir gruptur. Bu grup en başından itibaren çok güçlü bir bağlılık geliştirici bir eğitim anlayışı ile hareket etmiş ve bunu da Said Nursi’nin “özel, seçilmiş” konumunu bağlılarının zihnine kazımak suretiyle başarmıştır. Bu cemaat diğer cemaatlerden farklı olarak İslam’ı bir kişinin eseri üzerinden okumaya ve bağlılarının dini anlayışını bu eserin çerçevesini çizdiği sınırlarda tutmaya özel bir önem atfetmektedir. Bu anlayış altında örgütlenen yine pek çok büyük grup mevcuttur: FETÖ, Yazıcılar, Okuyucular, Meşveret Grubu vs.
Süleymancılar da tek kişinin adı üzerinden gelişen bir grup olmalarına rağmen Süleyman Hilmi Tunahan’ın görüşleri yazıya geçmediği için bunların dini anlayışları daha geniş ve geleneksel İslam klasikleri çerçevesindedir. Ama bu yapının en önemli özelliği çoğu cemaatlerde gördüğümüz gizil yöntemlerle bağlılarının sadakatini ebedileştirmektir. Bu açıdan onlar da Nurculara benzemektedir; yani kapalı devre çalışıp, müntesipleriyle cemaatin ilişkisini şeffaf olmayan bir tarza büründürüp sadakati bu şekilde güvence altına almaktadırlar. Nurculardan farkları ise bir tek ismin yazıları üzerinden dini öğretilerini şekillendirmemeleridir. Gerçi Sufi nitelikteki diğer cemaatlerde de tarikat şeyhi olan liderlerinin sınırlarını çizdiği o yapıyı karakterize eden bir özel anlayış her zaman mevcuttur.
DARBEDEN SONRA
1980’lere kadar durumun ağırlıkla bu şekilde devam ettiğini söyleyebiliriz. Yani devlete ve onun din politikalarına duyulan büyük kuşku, kanunen tanınmasalar da artık toplumda kabul görmüş olan cemaat yapılarını güçlendirdi ve kendilerini toplumsal meşruiyete kavuşturdu. Devlet 1980’li yılların ortalarına kadar bu yapıları kanunsuz ilan ederek kovuşturmaya tabi tutmuş ve ancak bu tarihten sonra yavaş yavaş kanunlardaki yasaklayıcı/kısıtlayıcı maddeler kaldırılmaya başlanmıştır.
Özal hükümeti bir taraftan devlet politikalarını daha demokratik ve liberal hale getirirken aynı zamanda bu demokratik ortamı besleyecek ekonomi-politikalar geliştirdi. Bu reformların neticesinde sivil hayat devlet karşısında gittikçe daha bağımsız bir konum almaya başlamış, dernekler, vakıflar daha özgür bir ortama kavuşmuştur.
‘İLİŞKİ AĞLARINI FIRSATA ÇEVİRDİLER’
Cemaatler 1983 sonrası demokratik ortamdan en çok yararlanan gruplar oldu; çünkü hem şeffaf olmayan yapılarını korumuş hem de şeffaflaşan Türk siyasi ve toplumsal ortamından daha fazla konum elde edebilmişlerdir. Hemen hemen tüm siyasi partilerin ama özellikle muhafazakâr olanların cemaatlerle ittifaklar kurması, onların halk nezdindeki itibarını ve oy potansiyelini kullanma yönünde istekli olmaları bütün bunlar cemaatlere mutadın dışında bir büyüme fırsatı sunmuş oldu. 1985 ve sonrasında cemaatler sadece din öğretimi ve maneviyat eğitimi ile uğraşan yapılar olmakla kalmadı, daha fazla ve geniş bir ilgi alanına sahip oldu.
Sahip oldukları insan kaynağını ticari/mali kazanımlar elde etmek için seferber etti; devlet bürokrasisinde gizlice örgütlenmeye ve bu konumlarını kendi mensupları lehine kullanmaya ve dolayısıyla devletteki kadroları liyakat kriteri dışında suistimal etmeye başladılar. Cemaatler bir taraftan şeffaf olmayan yapıları ile kendilerini korumaya alırken aynı zamanda şeffaf olmayan ilişki ağlarını kendileri lehine bir fırsata çevirdiler. 1990’lar boyunca ama özellikle 2000 sonrasında şirketler, holdingler kurdular, okullar açtılar. Kısaca bir maneviyat okulu olarak başlayan ve din öğretimindeki boşluğu doldurmak için ortaya çıkan dini cemaatler bugün gelinen noktada ilk çıkış amaçlarını tamamen terk etmemiş olsalar bile bu amaçlardan oldukça uzaklaşmış görünüyorlar.
'TARİHSEL GERÇEKLİK'
Bununla birlikte cemaatlere yönelik geliştirilecek politikaların Türkiye’nin son birkaç yıldır yaşadığı FETÖ problemi bağlamında ele alınması ciddi riskler taşımaktadır. Cemaatlerin FETÖ örnek gösterilerek ele alınması, FETÖ benzeri yapıların bunlar arasından çıkması ihtimali dile getirilerek konuya yaklaşılması Türkiye’deki dini yapıların tarihsel gerçekliğiyle ve dinamikleriyle uyumlu olmayan hatalı bir bakıştır. Aynı zamanda bu bakış açısı, cemaatlerle ilgili geliştirilecek özgün ve sahih politikaların yanlış bir noktadan hareketle ele alınması sebebiyle konuyu daha da karmaşık hale getirebilir. Çünkü FETÖ ihanet olayı bazı uluslararası istihbarat örgütlerinin bir devletin içinden manipüle edilebilmesi için buldukları işbirlikçileri kullanma problemidir. Bu geçmişte başka toplumsal yapılar iken mesela sağ ve sol cenahtan birçok dernek ve oluşum iken 1980 sonrasında bir dini yapı bu işbirliğinde kullanılmıştır. Bu bir ihanet eylemidir ve nev-i şahsına münhasır bir olay olarak ele alınmalıdır; yoksa sorun cemaat olmanın kendisi değildir.
Cemaatler 1980 sonrası demokratikleşme ve ekonomik büyüme ortamında büyüdüler, palazlandılar ve büyük birer şirket ya da holdinge dönüştüler. Mali açıdan çok büyüdükleri için cemaatler aynı zamanda birer rant kapısı da oldu. Mensuplarını destekleme, güçlendirme ve kayırma odaklı hareket eden bazı cemaatler diğerlerine göre daha çok bu rant pazarına dahil oldular.
'İNCELEME YAPMAK KAÇINILMAZ OLMUŞTU'
Türkiye’nin 15 Temmuz 2016’da dini istismar eden Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) eliyle maruz kaldığı ihanet ve darbe girişimi, ülkemizde dernek, cemaat, tarikat veya vakıf adıyla faaliyet yürüten dini yapıların derinlemesine incelenmesini zaruri hale getirmiştir.
Ülkemizdeki dini oluşumların sahih İslami esaslara uygunluk açısından incelenmesi dini duyguları istismar eden, hakikati tekelinde gören, hedefine ulaşmak için her yolu mubah sayan, din hizmetlerini güç devşirmeye ve çıkar sağlamaya matuf bir araca dönüştüren, baskı ve şiddet üreten bazı dini görünümlü yapıların oluşmasına engel olacaktır.
Başkanlığın dini konularda en yüksek karar ve danışma organı olan Din İşleri Yüksek Kurulu, Türkiye’de faaliyet yürüten dini sosyal teşekküller (cemaatler), geleneksel dini-kültürel oluşumlar (tarikatlar) ve gelişen şartlar muvacehesinde ortaya çıkan yeni dini akımlar konusunda birçok faaliyet yapmıştır.
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun İnançlar ve Dini Oluşumlar Komisyonu koordinasyonunda gerçekleştirilen bu faaliyetler, 2016 yılında Türkiye’deki bütün yapıları kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bu kapsamda Türkiye’deki “Dini-Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dini-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dini Akımlar” üzerine yapılan çalışmalar araştırılmış, her bir şahıs ya da teşekkül hakkında ayrıntılı raporlar hazırlanmıştır.
Raporlar; ismin/yapının 1. Kısa biyografisi (oluşum ise, tarihsel süreci), 2. Öne çıkan görüşleri, 3. Faaliyetleri ve 4. Değerlendirme olmak üzere dört ana başlık etrafında kaleme alınmıştır. Hazırlanan raporların, ilgili kişinin/yapının kendi eserlerinden, konuşmalarından elde edilmiş veya akademik çevrede hazırlanmış çalışmalara dayanması, tasviri/betimleyici bir üslupla yapılması benimsenmiştir. Ayrıca isimler/teşekküller hakkında yapılan bu çalışmaların uzun vadeli devam etmesi ve sürekli güncellenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
‘DEVLET AKLI GEREKLİ'
Bir kısım guruplar bu kurtulmuş cemaat söylemini çok profesyonelce yapmakta, bir kısmı da daha bayağı yollar izlemektedir. Daha kaba ve göze sokan bir yöntem izleyen cemaatler genellikle eğitim seviyesi düşük mensup sahibi cemaatlerdir; daha okumuş olanlar ise bu cemaat ruhunu yeni, farklı ve bilimsel bir iş yaptığı hazzını vererek kazandırmaktadırlar. Kitaplarda yazan her türlü bilgiyi adeta kutsayarak doğru kabul eden ve sonrasında kitapta yazan şeyi dobra dobra anlatan bir söylem, mensuplarında hakkı her zaman ve şartta söyleme cesaretine sahip bir şeyh/hoca efendi izlenimi yaratmaktadır. Yani hurafe, bağlılığı güçlendirmek için bir katalizör görevi görmektedir. Kişi, bu hurafe saçma gibi görünse de ona inandığında inanılmaz bir tatmin duygusu yaşamaktadır. Böylece hocasına bağlılığı kat be kat artmış olmaktadır.
Netice itibariyle dinin temel kaynaklara dayanarak ilmi yöntemlerle doğru anlaşılması ve yorumlanması, Ehl-i Sünnet gelenekte olduğu gibi kucaklayıcı otantik fonksiyonunu icra etmesi açısından Türkiye’de en işlevsel olabilecek yapılar -bütün eksikliklerine ve zayıf yönlerine rağmen- yine Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat fakülteleridir. İslam dünyasına da örnek olacak sağlıklı bir dini anlayışın neşvünema bulması, devlet aklının bu kurumları desteklemesine ve önlerini açmasına bağlıdır."
İşte Diyanet’in raporunda yer alan tarikatlar:
1) MENZİL/SEMERKAND CEMAATİ
Oluşum Nakşibendiliğin Hâlidî kolunun ülkemizdeki uzantılarından biridir. Menzil tarikatı diye de bilinen bu kolun kurucusu Siirt civarından Adıyaman’ın Kahta ilçesi Menzil köyüne gelip yerleşen Gavs Bilvanisi olarak da bilinen ve Seyyid soyundan geldiği iddia edilen Abdülhakim el-Hüseyni ve Gavsı Azam mahlaslarını kullanan Abdülhakim Erol’dur.
- Faaliyetleri
Menzil Cemaati faaliyetlerini Semerkand Yayın Gurubu adı altında Semerkand Tv, Radyo 15, Semerkand Yayınevi, Hacegân Yayınevi, Semerkand Dergisi, Semerkand Çocuk Dergisi, Semerkand Aile Dergisi, Genç Okur Dergisi ile sürdürmektedir. Yayınevleri aracılığıyla hepsi de tasavvufî görüşleri içeren pek çok kitap neşretmiştir. Televizyon ve radyo programaları, yukarıda zikredilen görüşleri yoğun olarak işlemektedir.
- Değerlendirme
Menzil grubu ülkemizdeki benzeri yapılar içerisinde en çok taraftara sahip olanlardan biri olarak görülmektedir.
Son zamanlarda Menzil Grubunun bürokraside teşkilatlandığı ve kamuda etkinliğini artırdığı yönünde kamuoyunda bir kanaat dillendirilmeye başlanmıştır. Doğru olması halinde bu tezahürün ülkemizde orta ve uzun vadede sıkıntılara yol açacağı değerlendirilmektedir.
2) İSKENDER EVRENOSOĞLU
1933 yılında İznik’te doğmuştur. İlk, orta ve lise tahsilini Bursa’da tamamlamış, 1956 yılında bugünkü adıyla Marmara Üniversitesi Banka ve Muhasebe bölümünden mezun olmuştur.
TKP içinde faaliyet yürütmesi, Milli Gazete, Sebil Dergisi ve Doğuş Dergisi gibi yayın organlarında yazılar yazması kayda değerdir.
İskender Evrenosoğlu’nun öldüğü, ancak müntesipleri tarafından bu bilginin gizlendiği iddiaları bulunmaktadır. Yerine Fazıl Nimet müstear ismini kullanan Abdulcabbar Boran’ın geçtiği söylenmektedir.
- Öne Çıkan Görüşleri
Evrenosoğlu, kendisinin “Mehdi-resûl” olduğunu iddia etmektedir.
- Faaliyetleri
Nur TV, MPL TV, Mihr Dergisi, Mihr Takvimi, Radyo Nur (91.6), Nur Radyo, Radyo Ankara, Radyo Hidayet Çağı, Radyo Hakkın Sesi, Radio Glueckseligkeit bu grubun basın ve yayın organlarıdır.
- Değerlendirme
Evrenosoğlu’nun görüşleri, İslam dininin değişmez esaslarına, Kur’an ve Sünnetin temel hükümlerine kesin olarak aykırıdır.
3) İHSAN ŞENOCAK
1974 yılında Samsun’da doğdu. İlkokuldan sonra hafızlık yaptı. 1994’te Samsun İmam Hatip Lisesi’nden, 1999’da Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu.
- Öne Çıkan Görüşleri
Şenocak, kendisini “Ehl-i Sünnet savunucusu” olarak görmekte ve gelenekte yaygın kabul gören görüşler dışındaki farklı dini görüş ve düşünceleri genellikle oryantalizme hizmet olarak sunmakta ve bazı muhaliflerini “oryantalizmin uşağı” olarak nitelemektedir. Bazı konuşmalarında toplum tarafından yadırganabilecek bir üslup kullandığı gözlemlenmektedir.
- Faaliyetleri
Şenocak, 1996 yılında Yedibeyza Dergisi’ni neşretti. 2005-2010 yılları arasında yayınlanan İnkişaf Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Milli Gazete ve Yeni Şafak’ta müstear isimle yazılar yazdı. 2008’de Tv5’te “Köprü” programını hazırlayıp sundu.
- Değerlendirme
Konuşma ve yazıları incelendiğinde, Şenocak’ın dar ve abartılı bir Ehl-i Sünnet yorumunu savunduğu, ümmetin birliği, cihad gibi konulardaki kendine özgü görüşleriyle “aksiyoner bir Müslüman” kimliği oluşturmayı hedeflediği görülmüştür
4) NURETTİN YILDIZ
Nurettin Yıldız, 1960 yılında Trabzon’un Of ilçesinde doğdu. Öğrencilik yıllarında Milli Türk Talebe Birliği ve Akıncılar Teşkilatı’nda aktif görevler üstlendi. İmam-hatip lisesinin ardından, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde bir dönem eğitim gördükten sonra Mekke Ümmü’l-Kurâ Üniversitesi’ne geçiş yaptı. Burada Usul-i Fıkıh bölümünü bitirdi.
- Öne Çıkan Görüşleri
Yıldız, yeni fikirler ortaya koymaktan ziyade bir davetçi ve hatip rolüyle kendisini sunmaktadır. Dinde reforma karşı olduğunu açıkça ifade etmektedir. Hasan el-Bennâ ve Seyyid Kutub gibi isimleri örnek almaktadır.
- Faaliyetleri
Kitap yayınlama dışında, Yeni Akit Gazetesinde yazılar yazmaktadır. Geçmişte Milli Gazete ve Milat gibi gazetelerde yazıları çıkmıştır. Aylık yayınlanan Altınoluk Dergisi’nde 2010 yılından beri yazmaktadır. Yine Sosyal Doku Vakfı’nca çıkarılan Genç Doku ve Elifelif dergilerinde yazmaktadır.
- Değerlendirme
Yıldız’ın söylemlerinde öne çıkan dört husus şunlardır: Cemaatçilik-ümmetçilik ve hilafet ideali, Kadın konusunda aşırı gelenekçi tavır, Üslup kaynaklı sorunlar,
İlahiyat fakültelerine son derece muhalif. Özellikle kadın, cinsellik ve aile gibi konularda suiistimale açık söylemlere sahip olduğu da söylenebilir.
5) ŞAHIMERDAN SARI (VASAT GRUBU)
1960 yılında Adıyaman’da doğdu. 1978’de İmam Hatip Lisesinden mezun olduktan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’nda imam olarak göreve başladı ve 1995 yılında bu görevinden istifa ederek ayrıldı. 1997 yılında Gaziantep kitap fuarında İncil basım ve dağıtımı yapan Müjde Yayınevi’ne yapılan bombalı saldırıyı, Şahımerdan Sarı’nın cemaati VASAT’ın yaptığı iddia edilmiştir. Saldırıdan bir gün sonra bombayı atanlar yakalanmış akabinde de itirafçı sıfatı ile serbest kalmış, Sarı ise örgüt lideri suçlaması ile tutuklanıp 18 yıl hüküm giymiş ve 10 yıl hapis yatmıştır. 2007’de cezaevinden çıktığında vaaz ve etkinliklerine devam etmiş, tekrar tutuklanacağını öğrenince de Erbil’e kaçmıştır. Erbil’de tutuklanmış olup Türkiye’ye iade edilmemiştir. Yargılama süreci devam etmektedir.
- Faaliyetleri
Dini bakımdan marjinal bir görüşü tespit edilememiştir. Ayrıca, devlete karşı herhangi bir söylem veya eylemi gözlemlenmemiştir. Bu haliyle mevcut oluşumun vasat bir yol izlediği müşahede edilmiştir.
6) HİZBU’T-TAHRÎR
1953 yılında Ürdün’de, işgal altındaki Doğu Kudüs’te Filistin asıllı İslam âlimi Takiyuddin en-Nebhanî tarafından kurulmuştur.
Hizbu’t-Tahrir, kurulduktan sonra bölgede faaliyetlerine gayri resmi olarak devam eder. Yasaklanmasına ve çeşitli baskılara maruz kalmasına rağmen Arap coğrafyasında sesini duyurur ve toplumsal bir taban oluşturmaya çalışır. Hizbu’t-Tahrir faaliyet alanını 90’lı yılların başında genişletmeye başlayarak, Endonezya, Pakistan, Bangladeş’te yapılanır. Hareket, politik/siyasal İslam ilgisini İslam dünyasında yaymaya çalışır. Körfez savaşı gibi olayların meydana getirdiği radikalleşmenin etkisiyle Ürdün, Suriye, Kuzey Afrika, Türkiye ve Güney Orta Asya’ya yayılır. Ortadoğu’da baskılara maruz kalan üyeleri Batı Avrupa’da yeni yapılanma yoluna gider, özellikle ikinci nesil göçmenler arasında yayılır.
Hizbu’t-Tahrir mensupları, Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle Orta Asya’da yapılanmak için çalışmalara başlamışlar, bu bölgede 90’lı yılların ikinci yarısında hızla genişlemişlerdir. Bu bağlamda Özbekistan ve Kırgızistan’da faaliyetleri dikkat çekmektedir.
- Öne Çıkan Görüşleri
Yapı, hilâfetin yeniden kurulmasının tüm Müslümanlar üzerine farz olduğunu savunur. Bu nedenle yapıya göre, hilâfetin kurulması yolunda en ufak bir ihmal dahi büyük bir günah ve isyandır. Allah bu günahı işleyenleri şiddetli bir şekilde cezalandıracaktır.
- Faaliyetleri
Hemen hemen bütün dünya ülkelerinde örgütlenen hareket 1960’lı yıllardan itibaren de Türkiye’de faaliyet göstermeye başladı. Bir grup Ürdünlü öğrencinin Türkiye’ye gelmesiyle toplumsal zemin ve propaganda ortamı buldu.
- Değerlendirme
Yapı, İslam’ın fıtrata uygun evrensel bir ideoloji olduğunu vurgulayarak bunu gerçekleştirmek için hilafet ihdasının farz olduğunu dile getirir. Haklarında, küresel güçlerin kontrolü ve desteğiyle faaliyet yürüttüklerine dair iddialar bulunmaktadır.
7) MUSTAZ’AFLAR HAREKETİ (HİZBULLAH)
Cemaata Ulamayê İslami (İslam Alimleri Cemaati) adıyla 1979 yılında Batman’da ortaya çıkan hareketin kurucusu, 1952 yılı Batman doğumlu, Mülkiyeli Hüseyin Velioğlu’dur. Oluşum, ismini sonradan “Hizbullah” olarak değiştirmiştir. İlim Kitabevi etrafında gelişen oluşum, cami merkezli bir yapılanmaya gitmiştir. Yapı, kendisine öncelikli faaliyet bölgesi olarak Güneydoğu Anadolu bölgesini belirlemiş ve 1990’ların başına kadar medrese hocaları, seydalar, şeyhler ve eğitimli kişilerle temas kurmaya çalışmıştır.
1979-1991 yılları arasında şiddete bulaşmayan hareket, 1991-2001 arasında taktik değiştirerek esas kabul ettiği Tebliğ, Cemaat ve Cihad aşamalarını terk ederek PKK’ya, kendi çizgisindeki Menzil Grubu'na (Fidan Güngör Grubu) ve bölgedeki bazı kanaat önderlerine yönelik şiddete başvurmuş ve illegal bir hüviyete bürünmüştür.
Hareket, doğal merkezi Diyarbakır başta olmak üzere Bismil, Silvan, Mardin, Nusaybin, Cizre, Tatvan, Adana, Konya ve İstanbul’da 17 Ocak 2000 tarihinde gerçekleşen Beykoz Operasyonuna kadar Velioğlu kontrolünde faaliyetlerini yürütmüştür. Velioğlu’nun operasyonda öldürülmesinden sonra Cemal Tutar, İsa Altsoy ve Edip Gümüş’ün harekete liderlik yaptığı belirtilmektedir.
Beykoz Operasyonu ile devlet, örgütün üyelik arşivini ele geçirmiş ve arşivdeki isimlere yönelik 17 bin civarında tutuklama yapmıştır. Bu tutuklamalarla dağılan hareket, 2004 yılında Mustazaflarla Dayanışma Derneği adıyla dernekleşerek, hem mağdur/mustazaf kabul ettiği tutuklu müntesiplerine ve onların yakınlarına sahip çıkmak suretiyle toparlanmaya başlamış, hem de legal alanda faaliyette bulunmayı tercih etmiştir. Her ne kadar “tağûtî” sistem ve “darülharb” kabul ettikleri devletin denetimine girmek örgüt içinde bazı itirazlara neden olsa da faaliyetlerine devam eden Dernek, 2012 yılında Hizbullah’ın devamı olma gerekçesiyle kapatılmıştır.
Mustazaflar Derneği’nin kapatılmasından sonra hem kapatılmasının zor olması hem de propaganda imkânı derneğe göre daha iyi olmasından dolayı hareket, partileşme kararı almış ve 2013 yılında Hür Dava Partisi (Hûda Par) adıyla partiye dönüşmüştür. Muztazaflar Hareketi, hem dernekleştikten hem de partileştikten sonra Hizbullah’ın devamı olma problemi veya ithamı ile karşılaşmıştır.
- Öne Çıkan Görüşleri
Mustazaflar hareketi; akılcılık, mealcilik, tekfircilik ve ırkçılık gibi akım ve düşünceleri prensipte reddeder.
Hareket, kendini dini naslara bağlı olarak görmekte ve dinin ahlak, ibadet, itikatla ilgili bütün prensiplerini kabul etmekte, bu prensiplerin ihyasını engelleyen tağuti zulüm rejimlerine karşı mücadeleyi hedeflemektedir.
- Faaliyetleri
Mustazaflar Hareketi, 1979-1991 yılları arasında Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin medrese, üniversite, lise, ortaokul, işçi, esnaf, memur, köylü bütün kesimlerini içine alan tebliğ, davet, eğitim ağırlıklı çalışmalar yapmıştır.
Propaganda için cami dersleri, ev sohbetleri, kitabevleri, Hizbullah’ın tarihçesini anlatan kitaplar, İnzar, Nisanur, Kelhaamed dergileri, haftalık Doğru Haber Gazetesi, Dua Yayıncılık, İlke Haber Ajansı, web siteleri ve televizyon yayınlarını kullanmaktadır.
- Değerlendirme
Hareket, tarihinde yaşananlardan dolayı kimilerine göre tekrar şiddete başvurma potansiyeline sahiptir.
8) YENİ ASYA GRUBU (MEHMET KUTLULAR)
Yeni Asya Grubu’nun lideri Mehmet Kutlular, 1938 yılında Balıkesir’de doğmuştur. 14 yaşına kadar Gönen’de yaşayan Kutlular, 1957 yılında askere gitmiş ve Risale-i Nurlarla ilk tanışması da askerlik döneminde olmuştur. Askerlik sonrası 11 yıl Zübeyir Gündüzalp’la beraber olmuş ve onun derslerine devam etmiştir. 1970 yılında çıkarılmaya başlanan Yeni Asya Gazetesi sayesinde gazetenin ismi cemaatle bütünleşmeye başlamış ve bu grup Yeni Asya cemaati olarak anılır olmuştur.
- Öne Çıkan Görüşleri
Bu grup, siyasi hayatımızdaki önemli değişikliklere rağmen Demokrat Parti misyonunun temsilcisi olarak gördüğü ve siyasi yelpazede neredeyse kaybolmaya yüz tutmuş partilere destek veren siyasi kimlikleriyle, diğer nurcu gruplardan ayrılmaktadır.
Yeni Asya Grubuna göre AK Parti ve yöneticileri, “dini siyasete alet eden” bir zihniyetin ve “Milli Görüş” çizgisinin temsilcileri olup Türkiye’yi bu görüşe çekme niyetini bugün için gizlemektedirler.
- Faaliyetleri
Yayıncılık bu grubun en önemli faaliyet alanının oluşturmaktadır. Başlıca yayınları ise şunlardır: “Yeni Asya Gazetesi”, “Yeni Asya Yayınları”, “Köprü”, “Bizim Aile”, “Genç Yaklaşım”, “Genç Yorum” ve “Can Kardeş” dergileri.
- Değerlendirme
Politikayla yoğun ilişkisi sebebiyle diğer Nurcu gruplardan ayrılan ve siyasal anlamda ülkemizin yaşadığı onca değişikliklere rağmen “demokrat hareketin efsaneleştirip kendisini bir siyasi partiye (DP) angaje eden Yeni Asya Grubu, geldiği konum itibariyle misyonunu önemli ölçüde yitirmiş ve farklı bir alana kaymış görünmektedir.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından hükümete yönelik aşırı muhalif tutumları ile paralel olarak FETÖ’yü destekler mahiyette yayınlar yaptıkları bilinmektedir.
9) MEHMET OKUYAN
1965 yılında Trabzon’un Çaykara ilçesinde doğdu. İlköğrenimini Trabzon Çaykara’da, orta öğrenimini Trabzon Hayrat’ta tamamladı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 1987 yılında mezun oldu.
- Öne Çıkan Görüşleri
Geleneksel din anlayışının Kur’an’dan uzaklaştırdığı tezini savunan Okuyan, bu noktada tek de kalsa doğrunun kendi söylediği olduğuna kesin olarak inanmaktadır.
- Faaliyetleri
Okuyan, başta Hilal TV olmak üzere çeşitli kanallarda programlara katılmaktadır.
- Değerlendirme
Okuyan, Kur’an’ı hiçbir yardımcı kaynak olmadan doğrudan anlamayı ve tefsir etmeyi benimseyen bir anlayışa sahip olarak, geleneksel birikimi ve hadis külliyatını göz ardı etmektedir.
10) MUSTAFA İSLAMOĞLU
1960 yılında Kayseri’nin Develi ilçesinde dünyaya geldi. Babası, Ahmet İslamoğlu’dur.
Eğitimine Yüksek İslam Enstitüsü’nde başlamış, akabinde İlahiyat Fakültesi’nde, daha sonra da Ezher Üniversitesi’nde İslam Hukuku Fakültesi’nde sürdürmüştür. Ancak bu okullardan mezun olup olmadığı bilinmemektedir. İslamoğlu bazı görüşlerinden dolayı 90’lı yıllarda 2.5 yıl cezaevinde yatmıştır.
- Öne Çıkan Görüşleri
Mustafa İslamoğlu itikadi konularda birtakım farklı yaklaşımları dile getirmektedir. Kadere imanın Kur’an’da yer almadığını söyleyerek bunu “çıkıntı iman maddesi” olarak nitelemektedir.
- Faaliyetleri
Tefsir ve Esmâü’l-Hüsnâ dersleri, Konferanslar, basılı yayınları (onlarca kitap), Ders, hutbe ve diğer videolarını içeren görüntülü yayınlar. Hilal TV, Kur’anî Hayat Dergisi.
- Değerlendirme
Seksenli yıllardan beri çeşitli yazıları, konferansları ve kitaplarıyla tanınmaya başlayan İslamoğlu’nun, ilerleyen yıllar boyunca görüşlerinde, düşüncesinde, söylemlerinde, dil ve üslubunda farklılaşmalar dikkat çekmektedir.
Siyasetcafe.com