İsrail'den İran'a Beyaz Fosforlu Mesaj

Veysel BOĞATEPE

Hamas’ın saldırısıyla başlayan ve yaklaşık 10 aydır devam eden Filistin-İsrail savaşının son erdirilmesi için yapılan ateşkes görüşmelerinden olumlu sonuç çıkmasa da ABD, gerekirse karşılıklı tavizler verilerek ateşkesin mutlaka sağlanması konusunda çaba gösterdiklerini açıkladı.

İsrail’in ilk aşamada Hamas’ın elinde bulunan 33 rehinenin serbest bırakılmasından sonra savaşın sona erdirilmesini içeren anlaşmayı kabul edeceği şartının, karşı taraf için pek de kabul edilebilir şart olmadığını söylemek mümkün. Bunlar şimdilik teoride konuşulan konular ancak İsrail’in resmen kurulduğu 1948’den beridir hiçbir zaman kalıcı barışın yapılmadığı gerçeği üzerinden bir değerlendirme yapmak meseleyi pratikte daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Sorunların şiddete dayalı savaşlarla çözülemediği, ceremesini çekenlerin daima siviller olduğu da bir gerçektir. Resmi kaynaklara göre 7 Ekim 2023’ten beridir devam eden savata çoğunluğu Filistinli olmak üzere 40 bin kişi yaşamanı yitirmiş fakat resmi rakamların gerçeği yansıtmadığını sakatlanan, kaybolan, göç eden ve bu esnada akıbeti belli olmayan kişi sayısının dâhil olmadığını da hatırlatmak isterim.

Türkiye perspektifinden bakıldığında, İsrail’e karşı AKP kadrosunun yüksek perdeden kabadayı raconu kestiği görülecektir ki bunun nedenlerine daha önceki makalelerde değinmiştim. Tekrar hatırlatmak gerekirse bir yandan erken seçim talepleri, çöken ekonomi, fahiş zamlar, açlık ve sefillik AKP’ye ciddi puan kaybettiriyor. Kendi seçmenini etrafında tutmak için de başlıca iki seçeneğe ihtiyacı vardır; mağduriyet rolü oynamak veya duruma göre dayılanarak, yüksek perdeden bağırarak duygularını kabartmak. İstisnalar olsa da güce tapan, küfür ve hakaret gibi kişilik haklarına saldıran, şiddet eylemiyle tatmin olan bir seçmen profili vardır. Başta Erdoğan olmak üzere AKP kadrosunun gerek dış ve gerekse iç siyasette kullandığı dile ve savurduğu hakaretlere dikkat edilirse seçmen profili daha iyi anlaşılacaktır. Hayvan Hakları yasasını değiştirerek katliama dönüştürmelerinin nedeni de budur. Çünkü AKP, şiddetten, kaostan beslenerek yerini sağlamlaştırmaktadır.

Havuz medyasının savaş çığırtkanlığı

Savaş başladığından beridir sanki Müslüman-Yahudi arasında din savaşıymış gibi düzenli olarak bunun üzerinden toplumu manipüle eden, kışkırtan havuz medyasının tamamında eline sopayı alan haritanın karşısına geçti herkesin gördüğünü, okuduğunu anlatıp durdular. Tüm programını dezenformasyon ve gerçeği saptırmak olan A Haber, İsrail’e ait İHA’ları siyonist keşif aracı şeklinde nitelendirecek kadar gülünç durumlara düşerken CNN Türk kanalında ki sözde tartışma programında ise İsmail Haniye’nin öldürülmesiyle “İran intikam alacak mı? İsrail’i ne zaman vuracak, ne kadar süre verdi?” gibi kışkırtıcı söylemlerle Arap-Müslüman toplumunu manipüle etmeye yönelik propaganda yaptılar. Genelde ise İsrail’in okulları ve hastaneleri vurduğuna dair haberlerin düzenli olarak servis edilmesiydi. Hadiseye duygusal zekayla yaklaşırsanız içgüdüleriniz sizi yanıltır ve gerçeklerden uzaklaşırsınız. İşte havuz medyası tam da bunu yaptı. İsrail’in okul ve hastaneleri hedef aldığı doğruydu ancak hedef alma nedenlerini gizlemiyor, kamuoyu ile paylaşıyordu. Hamas’ın, saldırılardan korunmak için okul ve hastanelerde kendilerini izole ettiğini, silah ve mühimmatlarını buralarda depoladığı gibi nedenlere bağlıyordu. Daha net ifade edecek olursak, çocukların, kadınların, hastaların arkasına saklanarak, onları kalkan olarak kullanan Hamas, Filistinli sivillerin öldürülmesinden İsrail kadar birinci derece de sorumludur. Neden mi? Güçlü bir savunma ve istihbarat gücüne sahip olan İsrail’in nokta atışı yaparak hedefini vurduğuna dair örnekler, sivilleri hedef almadığının somut göstergeleridir.

İsmail Haniye’nin İran’da, nokta atışıyla vurulmasından sonra Sayda kentinde bir araca düzenlediği saldırı sonrasında yine Hamas yetkilisi Samir el-Hac’ın ve son olarak da Hizbullah’ın üst düzey komutanı Fuad Şükür’ün öldürülmesi gibi eylemler, İsrail’in kimleri hedef aldığını göstermektedir. Ayrıca Hizbullah’ın yeraltı şehri olarak nitelendirilen tünellerin videolarını yayınlayarak İsrail’e gözdağı vermeye çalışması ve ardından İsrail’in yeraltındaki mühimmat deposunu vurması, yerin altında da olsa nerede neyin olduğundan haberdar olduğunun göstergesidir. Bir başka gerçek de şu zamana kadar ne Hamas’ın ne Hizbullah’ın ne de İran’ın herhangi bir İsrail askeri yetkilisini hedef alamamış olmasıdır. Bu da yapılan haberlerin gerçeği çarpıtma maksatlı olduğunu göstermektedir. Üzerinde durulması gereken asıl ve en tehlikeli konu, kimsenin yazmadığı, dile getirmediği İsrail’in nükleer silah gerçeğidir. Bu gerçekleri yazarken taraflar arasında güç kıyası da yapmıyorum, hastahane ve okulların hedef alınmasını da doğru bulmuyorum, objektif yaklaşıyorum.

İran’ın blöfüne beyaz fosforlu yanıt

İran, balistik füze ve İHA’lardan oluşan 300 atışla İsrail’e misilleme yapmıştı fakat füzelerden sadece bir kaçı İsrail topraklarına ulaşırken geri kalanı İsrail, ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün tarafından imha edilmişti. İran, amaçlarına ulaştıklarını söyledi ama bu sadece tıpkı bizimkiler gibi iç siyaseti manipüle etmek için somut gerçekleri perdelemekten ibaretti. Yeniden misilleme yapacağına dair verdiği gün ve saat geçmesine rağmen İran sessizliğe gömülürken Hizbullah, İsrail’e 200 den fazla İran yapımı roket ile misillemede bulundu. Sonrasında ise İran, ateşkes sonuçlarını bekleyeceğini ve duruma göre tavır alacağını duyururken İsrail’de her türlü saldırıya hazırlıklı olduğunu açıkladı. Bazı uzmanlar ise İran’ın sessziliğini, kara harekatına başvuracağı şeklinde gerçek dışı bir nedene bağladılar. Gerçek olan şudur; ABD’nin nükleer güç ile çalışan, F-35 ile F-18 savaş uçaklarıyla donanımlı devasa gemisi USS Abraham Lincoln, İran tehdidine karşı Ortadoğu’da konuşlanmış durumda olması kara harekatını imkansız kılmaktadır. İlk defa doğrudan İsrail topraklarına saldırıda bulunan İran’ın asıl amacı intikam almak falan değil, kendi füzelerinin menzilleri ile İsrail’in hava savunması Demir Kubbe’yi test etmekti. İsrail topraklarında hiçbir hedefi vuramayan İran, gereken dersi çıkartmakla kalmadı aynı zamanda İran rejiminin zayıflığını da ifşa etmiş oldu. İkinci ve en tehlikelisi de İsrail’in sıkışması durumunda nükleer başlıklı silah kullanarak topyekün bir imha savaşına girmekten kaçınmayacağı gerçeğini görmüş olmasıydı. Ayrıca İsrail’in girdiği her savaşta toprak yüzölçümünü biraz daha arttırdığına bakılırsa gerektiğinde her türlü silahı kullanmaktan kaçınmayacağını söyleyebiliriz. Zaten bu işaret, hem beyaz fosfor bombasıyla hem de bizzat Netanyahu tarafından Hiroşima örneği ile verilmişti. Beyaz fosfor, teneffüs edildiğinde ciğerlerde ani yaralar sonucunda boğularak ölümlere neden olabiliyor. Ayrıca ciltte ikinci ve üçüncü derecede kalıcı yanıklara neden olabiliyor.

Bizim cenahın yalaka, besleme güdümlü medyasının göremedikleri diğer bir gerçek ise İsrail’in Ortadoğu’da nükleer güce sahip tek ülke, dünya sıralamasında ise altıncı sırada olmasıdır. Kurulduğu 1948’den hemen sonra Fransa’nın desteği ile 1950’den itibaren nükleer reaktör geliştirmeye başlayan İsrail, 400’e yakın nükleer başlık taşıyan füze, uçak ve denizaltı fırlatma rampalarına sahiptir. Şu zamana kadar da başta BM olmak üzere uluslararası nükleer silahların yasaklanmasına dair hiçbir anlaşmayı kabul etmemiş, sahip olduğu nükleer silah envanterini de inkâr etmiştir. En son 2017’de BM’nin çağrısıyla dünyada nükleer silahların imha edilmesi ve yasaklanması anlaşmasını Tahran yönetimi kabul ederken İsrail ise yine anlaşmaya imza atmamış, hiçbir kararı da tanımamıştır.

Dolayısıyla İsrail’in ifşa edilen nükleer silah cephaneliğinin bilinenden çok daha fazla olduğunu söylemek doğru bir saptama olacaktır. İsrail’e ilişkin bu gerçekler, İran tarafından bilindiği için Haniye’nin kendi topraklarında öldürülmesine karşı meşru müdafasını kullanarak misilleme yapmakla yetindi. Çünkü doğrudan savaşa dahil olmasının ötesinde kara hareketine başvurması İran’ın çöküşüne neden olabilir. Fakat ne yazık ki bizim medya gündeminde adlarının önüne siyaset bilimci, uzman, prof yazdıran sığ ve kalıp düşünceye sahip figürler asıl görülmesi gereken bu gerçekleri göremediler.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.