İslamcı yazar ve Yalova Üniversitesi eğitim görevlisi Ebubekir Sifil, tek eşliliği ve resmi nikahı reddederek, erkeğin farklı illerde evi ve eşi olabileceğini savundu.
Misyar nikahı olarak bilinen bu yöntemi savunan Sifil, bir erkeğin farklı illerde evi ve eşi olabileceğini, bu durumun 'meşru' olduğunu öne sürdü.
Sifil şunları söyledi:
"Bir adam var, işi gereği çok geziyor. İstanbul, Ankara, Adana, Bursa geziyor adam, işi bu. Bu adamın İstanbul'da da evi var, Ankara'da da evi var. Buralarda gittiği yerlerde evlendiği hanımlar var. Gittiği zaman orada kalıyor. Bunların her biri onun meşru hanımı. Bu adamın evi var, çoluk çocuğu var. Bu bir nikah. Bazen öyle olur ki Ankara'ya 3 ay, 5 ay uğrayamaz. Bu nikahı düşürmez. Meşru bir evlilik bu. Sadece bizim yerleşik hayatımız bir tane evi var, işi orada eşi orada. Bu biraz farklı bir şey. Adamın bir tane evi yok. İşi gereği çok geziyor. Arap ülkelerinden bazılarında bu yaygındır. Bunun müt'a ile hiçbir alakası yok. Bu müt'a nikahıdır diyorlarsa ya bilmiyorlar ya üçkağıt yapıyorlar."
ÜNLÜ PROFESÖRDEN AÇIKLAMA GELDİ
Ehli sünnet denen yeni türetilen dinde Ebubekir Sifil gibiler misyar nikahını meşru görse de İslam hukuk ve ahlak kurallarıyla olaya bakıldığında misyar nikahı zinadır.
Konuyla ilgili Prof. Dr. Faruk Beşer açıklama getirdi.
İşte o yazı:
'Kırk beş yıl kadar önce gazetenin birinde komünizm ile kapitalizmi kıyaslayan bir karikatür görmüştüm. Tepe tepe yüklü iki at arabası. Birini süren adam kendisi de arabaya kurulmuş elindeki kırbaçla atlara ha bire vuruyor ve arabayı çekmelerini sağlıyor. Diğeri de arabaya kurulmuş, ama atların gözlerine yeşil bir gözlük takmış, ileride ot bulacakları ümidiyle onları kışkırtıp koşturuyor. Her iki durumda da zavallı atların arabayı çekmekten başka çareleri yok. Ne yazık ki, büyük oranda İslam toplumları da dâhil olmak üzere, geleneksel toplumlar kadına bu birinci arabacının yaptığını uygun gördüler. Ama modern toplumlar da ona ikinci arabacı gibi davrandılar. Sonuçta değişen sadece baskının ve sömürünün yöntemi oldu.
Müslümanlara haksızlık ettiğimi düşünenler olabilir. Ama meseleye bir bütün olarak baktığımızda bunun İslam toplumları için de büyük ölçüde geçerli olduğunu kabul etmek zorundayız. Evet, bilgili ve bilinçli dindarlar kadına haksızlık etmezler. Bunu bir iddia olarak söylüyorum ve kadını istismarın ve şiddetin bilinçli dindarlıkla alakasının araştırılmasını öneriyorum. Toplumumuzun en mutlu ve huzurlu kadınlarının böyle dindarların hanımları olduğunu söylüyorum.
Çünkü bilinçli dindar kadını her şeyden önce insan, sonra eş, anne, evlat, bacı, balnene, arkadaş, yoldaş olarak görür. Ama geleneksel Müslümanlar çoğu zaman baskıda diğerlerini geçebilirler. Çünkü onlar hem geleneğin zorbalıklarını devralırlar, hem de İslam’ın kendilerine böyle bir hak verdiğini düşünürler. Oysa hakkın kullanılması görevin yerine getirilmesine bağlıdır. Mesela birden çok evliliğin cihatla çok yönlü ilişkisi vardır. Şeriatın verdiği görevleri yerine getirmeyenlerin onun verdiği haklardan yararlanma iddiası en hafifiyle ayıp olur.
Şimdi konumuza gelelim. Müslümanlar son yarım asırdır bilinen bir evlilik türü icat ettiler. Buna ‘misyar nikâhı’ deniyor. Misyar, gidip gelme anlamındaki seyr, ya da kolaylık anlamındaki yüsr kelimesinden geliyor. Erkek bir ona bir buna gittiği için, ya da birlikteliği kolaylaştırdığı için uygulama bu adı almış. Evli bir erkek kendi ülkesinin başka bir bölgesinde, ya da başka bir ülkede bir başka kadınla evleniyor ve zaman zaman onun yanına gidiyor.
Bunu daha çok Araplar yapıyorlar ama bizim ülkemizde de yapanların çokça bulunduğunu duyuyoruz. Şimdilerde Körfez ülkelerinden pek çok Arap Türkiye’den ev alıyor, bir de burada Suriyelilerden bir hanım buluyor ve sürekli gidip geliyorlar. Oysa özellikle Körfez ülkelerinde, Arapların unûse dedikleri evde kalmışlık çok yüksek oranlarda. Çünkü orada erkeklerin yabancı kadınlarla evlenmesine izin veriliyor da kadınlara bu izin verilmiyor ve evlenemeyen kadınlar kendisine senede bir uğranılmasına bile razı olmak zorunda kalıyor.
Allah dörde kadar müsaade ediyorsa bunda ne var diye itiraz edenler çıkabilir. Ama bugünkü uygulama Allah’ın izin verdiği uygulama değil. Ayrıca bunun, özellikle bizim ülkemiz için hukuku da yok. Oysa Allah’ın müsaade ettiği evliliğin şartları ve hukuku belli, temel şartı adalet. Bunun olmama ihtimali varsa Allah bir kadınla yetinin diyor.
Günümüzde bazı Arap âlimler misyar evliliğinin hoş olmasa da caiz olduğunu söylüyorlar. Çünkü onlarda birden çok evlenmenin hukuku kısmen var. Ayrıca diyorlar, bu her iki tarafın da kabul ettiği bir sözleşmedir. Bizde ise durum farklı. Bu evlilik normal bir taaddüt değil. Böyle bir evlilik yapanların kahir ekseriyeti bunu nefislerinin arzuları için ve çoğunlukla gizli olarak yapıyorlar.
Önceki yazımızda gizli nikâhın nikâh olmadığını söylemiştik. Gizli olmasa da şeriatla yönetilmeyen Türkiye gibi bir ülkede misyar nikâhı yapmanın caiz olamayacağını ve bunun kadına bir haksızlık ve kadın istismarı olduğunu söylemeliyiz. Modern insanın lanetlik bir suç olan zinayı flört ile masum arkadaşlıklarla, hakmış gibi görülen kaçamaklarla, birlikte yaşamalarla normalleştirmesine karşılık Müslümanların da ahlakı güya kitabına uydurarak hukukla delme çabalarından başka bir şey değil.
Resulüllah Efendimiz (sa) ‘Allah zevkperest erkekleri ve zevkperest kadınları sevmez’ buyurmuş ve şekil şartları ve karşılıklı rıza bulunuyor olmasına rağmen pek çok nikâh çeşidini gayrimeşru saymıştır. Müt’a, şiğar ve hülle nikâhı böyle gayrimeşru nikâhlardandır. Çünkü bunlar dinin nikâha yüklediği gayeye/makasıda aykırıdır. Tabii ki, kimse Allah’ın meşru kıldığı bir şeyi, O’nun koyduğu şartlar bulunduğu sürece haram sayamaz, biz de böyle yapmıyoruz ama kimse de meşruiyet uydurup zevkleri peşine kadını istismar edemez.'
siyasetcafe.com