Son günlerde COVİD-19’un etkisi ile daha da ağırlaşan ekonomik krizde Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak her ne kadar pembe tablolar çizmeye çalışsa da özellikle açıklanan son bütçe açığı rakamları ekonomide durumun vahametini bir kez daha ortaya koydu.
İşte tam da ekonomi bu hallere düşmüşken AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzun zamandır dillendirdiği ve birkaç kez “Nabız yoklaması” da yapmış olduğu İŞ BANKASI’nın CHP’de bulunan hisselerinin Hazine’ye devri konusunda yeniden bir çalışma başlatarak bu çalışmanın 10 gün içerisinde tamamlanması talimatı verdiği haberi düştü ajanslara…
Şimdi herkes konuya “Ekonomik” pencereden baksa da özellikle Türkiye’deki Siyasal İslamcı kadroların 1950’lerin sonuna kadar uzanan bir süreçte geliştirdikleri bir “İdeolojik” fikri altyapı var bu İŞ BANKASI hisseleri konusunda.
Ve aslında İŞ BANKASI hisseleri için AKP tarafından takınılan bu ısrarlı tutumun altında işte o “İdeolojik” fikri alt yapı yatmakta.
***
Efendim konuyu daha net anlayabilmek için İŞ BANKASI’nın kuruluş sürecine uzanmamız gerekmekte.
Tarih yaprakları 1920’yi gösterdiğinde Mustafa Kemal ve yanındaki bir avuç vatansever subay Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış ve düşmanın işgaline boyun eğmeyeceklerini tüm Dünya’ya haykırmışlardı.
Ancak bu Kurtuluş Savaşı Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde belirttiği gibi “Fakr-u zaruret” içerisindeki bir halk ile gerçekleştiriliyordu.Oysa savaşmak için ordu lazımdı,asker lazımdı,silah lazımdı…İşte bunların her biri için de tabii ki her şeyden önemlisi para lazımdı.
İşte Kurtuluş Savaşı veren Kuva-yi Milliye kadroları büyük mali sıkıntılar içerisinde vatanı düşman askerlerinin postallarından korumak için mücadele ederken bir yandan da mali sıkıntılar içerisinde bunalmış durumdaydılar.
Tam da bu günlerde Anadolu’dan on binlerce kilometre uzakta,Hindistan’da bir cami önünde mahşer kalabalığını andıran bir kalabalık toplanmıştır.
O kalabalığı adeta yararak gelen genç ve karizmatik kişidedir herkesin gözü….
Az sonra cami önünde toplanan o büyük kalabalığa hitap etmeye başlayan kişi ise Hindistanlı ünlü şair,filozof ve politikacı Muhammed İkbal’den başkası değildir.
Muhammed İkbal ateşli konuşmasında “Hilafetin son sancağının Anadolu’da olduğunu” belirterek bu sancağın yere düşmemesi için Anadolu’ya yardım yapılması gerektiğini anlatır.
Herkes büyük bir coşku ve gözyaşları içerisinde konuşmayı alkışlarken kalabalığın ortasından bir kadının sesi duyulur…Kadın küçük çocuğunu elleri ile havaya kaldırmış “Çocuğumu satıyorum alan kimse yok mu? Parasını Anadolu’ya yollayacağım” diye haykırmaktadır.
İşte o dakikadan sonra Hintli Müslümanlar ellerinde avuçlarında ne varsa; para,altın,değerli eşya her şeylerini toplar ve bizzat Mustafa Kemal’in şahsına savaşta “en mühim ve acil işlerde kullanılmak üzere” yollarlar.
Bu paranın tam tutarı 675 bin liraydı.
(Kaynak:Cumhurbaşkanlığı Arşivleri:A-III-10-a,Dosya:44 F:47,f-10-23)
Mustafa Kemal bu paranın 500 bin lirasını Büyük Taaruz öncesinde kullanılmak üzere Milli Savunma Bakanlığı'na verdi...Geri kalan paranın 110 bin lirası Yunanlıların yakıp kül ettiği köylerde aç kalan vatandaşlara dağıtıldı...Atatürk'ün elinde 65 bin TL kaldı.
Savaşın kazanılmasından sonrasında Milli Savunma Bakanlığı bu 500 bin liranın 380 bin lirasını Gazi'ye iade etti...
Yani Hindistan'dan ilk gelen paradan elde kalan 380 bin +65 bişn=445 bin TL oldu...
***
Savaş sonrasında İzmir'in en köklü ve zengin ailelerinden birisi olan Uşakizadeler'in kızı Latife HANIM ile evlenen Atatürk'ü bir gün kayınpederi ziyarete geldi... Bir ithalat ihracat şirketi kurulmasını önerdi...
Atatürk ise ticaretten anlamadığını, kendisine Celal Bayar'ın yol göstereceğini iletti.Celal Bayar ise memleketin bir milli bankaya ihtiyacı olduğunu belirtti,Atatürk'e sunum yaptı...
İşte Atatürk'ün elinde Hintlilerden gelen 4445 bin liranın 250 bin lirası İŞ BANKASI'nın kuruluşunda Atatürk'ün kurucu ortak sermayesi olarak kullanıldı...
***
İşte bu “Siyasal İslamcı” kadroların feryad figanı tam da bu noktada başlamakta…
Bu “Siyasal İslamcılara”,rantın kokusunu 10 kilometreden tanıyan para düşkünlerine göre Hintli Müslümanlar o paraları “Hilafet” için göndermişlerdi.
Yani yine bu siyasal İslamcılara göre Mustafa Kemal’in o parayı kullanma hakkı yoktu…Madem Mustafa Kemal Hilafeti kaldırmıştı; bu “Siyasal İslamcı”,”Hilafetçi” zihniyete göre Hintli Müslümanlardan gelen parayı da Hazineye devretmesi gerekiyordu.
Oysa ki her işte olduğu gibi, cahil tabanlarına bu olaydaki gerçeği de çarpıtarak anlatan bu “Siyasal İslamcı” rant uzmanları paranın bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsına ve Kurtuluş Savaşı’nda kullanılmak üzere gönderildiği gerçeğini söylemeyerek “ideolojik algı” çalışması yapıyor, “Atatürk ve Cumhuriyet rejimi Hilafet makamının paralarını gasp etti” yalanını söylüyorlar yıllardır.
***
İşte bu hilafet hayali kuran,hilafet sevdalıları tam da buradan konuyu İŞ BANKASI’na bağlıyorlar ve “Bankanın kuruluşunda kullanılan Hint Müslümanlarının gönderdiği para Hilafete aittir” diyerek bu hisselerde hak iddia ediyorlar.
Bunların en önemlilerinden Dilipak bir adım daha ileri gidiyor ve Bakınız Dilipak 4 Mart 2015'te Yeni Akit'te neler buyuruyor,HİLAFET,DİYANET,İŞ BANKASI V.S başlıklı yazısında aynen şunları söylüyor:
“Bana kalırsa, Diyanet’in anayasal statüde özerk bir dini kurum olarak, evrensel bir ümmet birliğinin kurucu önderliği misyonunu üstlenmesi gerekir.
Aynı şekilde dini vakıflar ve din öğretimi ile, İş Bankası’nın hilafet fonundan aktarılan hisselerinin de nemaları ile birlikte Diyanet’e devri gerekir.
akın gelecekte bir gün İş Bankası’nın yapısının değiştirilerek ribadan arındırılıp, İslam Bankası’na dönüştürüleceğini düşünüyor ve bunun için dua ediyorum. "
Dilipak “Hilafet Fonu” kavramını da ortaya atarak İŞ BANKASI hisseleri üzerindeki “Siyasal İslamın” ideolojik ve fikri altyapısına bir de “Kavramsal” katkı sunuyor.
***
İşte İŞ BANKASI’nın hisselerinin Hazineye devri üzerinde kopan fırtınan asıl sebebi bu zihni ve ideolojik,ümmetçi/hilafetçi bakış açısıdır.
Ancak şurası unutulmamalıdır ki İŞ BANKASI hisselerini daha önce Demokrat Parti döneminde Menderes,’80 darbesinde de Kenan Evren CHP’den alıp Hazine’ye devretmiştir.
Ama yanlış hesap Bağdat’tan dönmeye mahkumdur ve bu 2 ismin Türk siyasi hayatında yargıyı da etki altına aldıkları “Siyasal hegemonyaları” sona erdiğinde bağımsız yargı bu hisseleri yeniden CHP’ye teslim etmiştir.
Zira bu hisseler bizatihi Atatürk’ün kişisel “Mirası” olarak CHP yönetimindedir.Ve bu “MİRAS HUKUKU” ile garanti altına alınmıştır.
Bu hisselerin CHP yönetiminden alınarak Hazine’ye devri aynı zamanda bu ülkede hiçbir vatandaşın “MİRAS HUKUKUN” da güvencede olmadığı anlamına gelecektir.
Ama dediğimiz gibi yanlış hesap Bağdat’tan döner,”İŞ” olsun diye yanlış hesap yapanlar da tarihe bu şekilde geçerler…