Döneminin en büyük siyasi ve askeri gücünü temsil eden Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethi sonrası askeri ve sivil bürokrasiye bütün zamanları kuşatacak bir hatırlatma yapar; “İnsanlara Allah’ın soracağı sorular sorulmamalı, kulun kula soracağı soruları sormalıdır. Aç mısın, geçinebiliyor musun, can emniyetin, mülk emniyetin var mı?”
Bu sesleniş bir siyaset tanımlaması, bir siyasi ahlak tasviridir. Siyasi tarih hafızamız ve siyaset etme geleneğimiz hatırlatıyor ki; mukaddes olan ile ilişkisini siyaset üzerinden kuran bireyler; inandıklarının mümini olmaktan çıkar, inançlarının siyasi görevlileri haline dönüşürler.
Bu çerçevede baktığımızda, son dönemimizin siyaset bürokrasisi; sorması gereken asli sorulardan uzaklaşıp Allah’ın soracağı sorularla bireysel alanı daraltmış, tarikatlardan rol çalmış görünüyor. Unutulmamalıdır ki; siyaset kurumunun tarikatlaşmasının siyaset bilimindeki karşılığı “teokratik despotizm”dir.
Siyaset bürokrasisi, çöp konteynırlarında yemek toplayanlardan daha fazla insanların yaşama üslubu ile ilgileniyorsa; siyasi gelenek yerini bir tarikat geleneğine bırakmış demektir. Bugün siyasetin ana gövdesini oluşturan bireylere “aç mısın, can emniyeti var mı, mülk emniyetin var mı, istediğin okula gidebiliyor musun?” demeye vicdanı yetmeyen, adaleti yetmeyen, merhameti yetmeyenlerin sığınabilecekleri tek liman kendi siyasi kutsallarıdır. İşte günümüz Türkiye’sinin siyasi ve sosyal kilitlenmişliğinin ana kaynağı bu “kutsal siyaset” üslubudur. Bu durum kadim töremizin alışık olduğu bir siyaset etme biçimi değildir. Siyasi figürlerin siyaset etme üslubunun kutsallaşması; derin bir ahlaki yarılmaya davetiyedir, daha doğrusu mukaddes addedilmiş bir inanç fanatizmini tahrik demektir.
Siyasal arenalarda ahlak, bireyleri sorgulama sopasının ismi değil siyasal aktörlerin insanın en tabi ihtiyaçlarını karşılarken gözeteceği bir değerler silsilesidir. Bu kadim ahlak siyasal aktörlere Fatih Ata’nın işaret ettiği ihtiyaçları karşılama üslubunu kurarken lazımdır; adaleti uygularken lazım, hürriyeti uygularken lazımdır… Aksi durumda siyasal aktörler kutsallaştırıldıkça bütün mesuliyetlerinden kendilerince kutsal bir cümlenin ardına sığınarak kurtulurlar: “Allah affetsin.”
Siyaset bürokrasisi bireylere norm, siyasi arenaya kutsallar üretmeyi bırakmalıdır ve bireylerin kutsallarıyla ilişkisi sadece inanışları vasıtasıyla olmalıdır. Bu kaotik durumun çözümü yine kadim töremizde, atalarımızın siyaset üslubundadır:
“İNSANLARA ALLAH’IN SORACAĞI SORULARI SORMAYINIZ.”
S. Ağa Baydili
Siyasetcafe.com