İnsan olmak

Özgür UYANIK

Portekizli yazar José Saramago’nun “Ölümün Kesintiye Uğraması”( As Intermitências da Morte)  diye Türkçeye çevrilebilecek bir eseri vardır. Hikâyeye göre, bir ülkede 1 Ocak gece yarısından itibaren hiç kimse ölmemeye başlar. Bu durum önce şaşkınlıkla sonra sevinçle karşılanır. Öyle ki hayatın ölüm karşısındaki bu zaferini kutlamayanlar hain ilan edilir. Fakat bu temel değişim tüm toplumsal düzeni alt üst eder. İnsanlar hastalanır, sakatlanır, yaşlanır ama bir türlü ölmez. Hastaneler, bakımevleri, sigorta şirketleri hatta levazım işi yapanlar ne yapacağını şaşırır. Doğaya karşı her büyük zaferde olduğu gibi bu da insan iradesinin yüceliğine bağlanır. Hatta ölüme yenilmiş olan(!) geçmiş kuşakların iradelerinin zayıflığına inanılır. Kuşkusuz insan iradesinin en yoğunlaşmış ifadesi olan devletten duruma müdahale etmesi istenir. Devletin başındakiler her ne kadar herkes kadar şaşkın olsalar da “krizi yönettikleri algısını yaratma sorumluluklarını” elbette ki yerine getirirler. Ölüm olmasa da devletin yapacağı işler vardır mutlaka ama ya tüm dogması İsa’nın ölümü ve yeniden doğuşu üzerine kuran kilise ne yapsın? Hikaye ilerledikçe işler daha da karışır..

İnsanlığın ölüm haberleriyle disipline edildiği bir dönemden geçiyoruz. Birçok kişi hayatı boyunca göremeyeceği ülkelerde her gün kaç kişinin öldüğünden haberdar oluyor. Ölümlerin ne kadar trajik olduğu ayrıntılarıyla anlatılıyor. Ölüm hiç bu kadar fantastik olmamıştı. Görünür olan her şeyin üzerini bir sis perdesi örtmüş gibi yalnızca boşluğa bakmayı öğreniyoruz. Sis çekildiğinde ölüleri sayıyor geri geldiğinde yine boşluğa bakıyoruz. 

Oysa Saramago’dan farklı olarak bu hikayenin yeni bir tarafı yok. Ölüm hep vardı. Çok daha kötü pandemiler gördü insanlık. Aslında bugünün dünyasını daha zor kılan şey Korona değil dünün sorunlarına köklü bir cevap verememekti. Yoksulluk, gelir adaletsizliği, sağlıksız kentleşme, doğanın yok edilişi, eğitimsizlik, başta gıda ve sağlık olmak üzere temel toplumsal ihtiyaçların özel şirketlerin insafına terk edilmesi vs. Boşluğa bakıp, ölü sayacağımıza somut biçimde önümüzde duran bu sorunlara çare üretseydik bugün pandemiyle başa çıkmak kolay olurdu.

Hadi radikal düşünceleri, ideolojik ayrımları bir tarafa bırakalım, ABD ve AB’nin yaptıklarını yapalım. İtalya’da uygulamaya konan yeni vergilerden bir milyona yakın zengin etkilendi. ABD’de Elizabeth Warren adlı bir senatör 50 milyon doları aşan 75 bin zengin aileye %3 vergi alınması için yasa teklifi verdi. (Aynı senatörün Facebook, Amazon ve Google gibi şirketlerin tekelleşen yapılarına son vermek üzere hazırladığı teklifi ise Amerikan halkının %74’ünün desteklediği biliniyor) Daha da ilginci ABD’de 18 süper milyoner, başkanlık seçimlerine hazırlanan adaylara mektup yazarak, zenginlerden daha fazla vergi alınması gerektiğini savundular. Buradan elde edilecek gelirin kamunun sağlık sisteminin finanse edilmesi ve çevre problemlerinin azaltılması için harcanmasını istediler. 

IMF bile geçen 20 Nisanda yayınladığı bir dizi belgede fon üyesi ülkelerden zenginlere yönelik gelir vergisi oranlarını, lüks konutların emlak vergilerini bir “dayanışma ücretlendirmesiyle” artırmasını önerdi. (https://www.imf.org/en/Publications/SPROLLs/covid19-special-notes

Somutlamak gerekirse; dijital, sigorta, yüksek karlı ilaç ve finans şirketlerine yönelik ek vergiler getirilmeli, banka sektörüne yöneltilen kaynaklar sağlık ve sosyal güvenlik sistemine aktarılmalıdır.  Bu arada milyarlarca doları bulan sofistike silah projelerine ayrılan bütçeler iptal edilmeli, dış borçlar silinme ya da yeniden yapılandırma yoluyla düşürülmelidir. Kayırmacılığa ve kamudan özel şirketlere gelir aktarılmasına son verilmeli, hükümetler gelir dağılımının iyileştirilmesine odaklanmalıdır. 

Bu kısa program zaten doğulu ya da batılı tüm büyük ülkeler tarafından uygulanıyor. Sorun “gelişmekte olan” ülkelerin yöneten sınıflarında. Her krizde olduğu gibi bedeli yoksulların sırtına yıkarak sermayeyi kurtarmak derdinler. Hükümetler sermaye ile çatışmaktansa savunmasız emekçilere yüklenmeyi alışkanlık edinmişler. 

Saramago “Tanrı” diyor “kainatın sessizliğidir ve insan olmak bu sessizliğe anlam veren çığlıktır”. Ölümü yenemeyiz ama hayatı kazanabiliriz. Bu bizim ne kadar insan olduğumuzla ilintilidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.