Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 24 Haziran 2018 seçimlerinde öğretmen, polis, hemşire, idareci ve din görevlilerine 3600 ek gösterge vaadinde bulundu.
Bu vaadin akabinde diğer meslek sahipleri, “bize neden yok” diye haklı olarak isyan etti. Bunların başında ise yıllardır 3600 ek gösterge beklentisinde olan ve bunun sözünü alan arkeologlar geliyor.
3600 ek göstergeye layık görülen;
Polisleri anlarım. Ne geceleri var ne gündüzleri. Karda, kışta, kavurucu sıcakta, dağda, bayırda, hırsızın, arsızın, katilin, teröristin peşinde koşar dururlar. Her an ölümle burun burunalar.
Hemşireleri anlarım. Kimyasal, fiziksel, biyolojik, psikososyal ve çevresel risklerle karşı karşıyadır.
Öğretmenleri de kısmen anlarım. Çünkü her türlü kişisel sorunları olan çok sayıda öğrenci ile uğraşmak ciddi manada sabır ve emek gerektirir.
Ancak imamlara niye 3600 ek gösterge verdiklerini bir türlü anlayamıyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosunda olan imamlar ezan okumak, namaz kıldırmak, Kur’an okumak gibi işler karşılığında ücret alırlar.
İmam-hatip, Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliğinin 40. maddesinde sayılan görevleri; Uzman İmam-Hatip, aynı Yönetmeliğin 40 ve 41. maddelerinde sayılan görevleri; Başimam-hatip ise aynı Yönetmeliğin 40 ve 42 inci maddelerinde sayılan görevleri yapmakla yükümlüdürler.
Ezandan 20 dakika önce camiye gelen ve ezanı okuduktan 5 dakika sonra cami kapısını kilitleyip ortadan tüyen bu imamların çok daha önemli görevleri vardır.
Yok ölünün yedisi, yok ölünün kırkı, yok imam nikahı, yok hatim duası, yok hasta duası gibi işler…
Görünüşte Allah rızası için yaptıkları bu işlerden de ayrıca para alırlar ve bu caizdir.
Özellikle ölü gömmede acılı aile ölenin günahı af olsun diye elindeki avucundaki bütün parayı mezarın başında dua eden imama vermek ister. Verilen paraya çok fazla, bunu hak etmedim deyip itiraz edeni de hiç görmedim.
Bunlar; vergisi, kaydı kuydu vesairesi olmayan cukka paralar.
Maazallah devlet memuru olan bir arkeolog ören yerini ya da müzeyi ziyaretçilere gezdirirken böyle bir durumla karşılaşıp para almaya kalksa 657 sayılı Memurları Kanunu’na göre ya cezaya tabi tutulur ya sürülür veya işten atılır.
Ayrıca cami lojmanında oturup, elektrik ve su parası ödemeyen imamlar da var. Öte yandan bu evlerde oturup hastalara şifa niyetine dua yazıp ekstralarını alanlar da cabası. Biz gördüğümüzü, duyduğumuzu yazıyoruz, helalini ve sevabını hem alan hem de göz yuman Diyanet düşünsün.
İmamlar hem bu dünyalıklarını hem de öbür dünyalıklarını garantileyen tek meslek grubu… Allah imamlara verdikçe veriyor, üstüne Cumhurbaşkanı da 3600 ek göstergesini verecek. Ohhhh ne ala…
İmamların erkeği var da kadını niye yok?
Yüzlerce İmam Hatip Liselerinden mezun olan “imam-hatip” kız öğrenciler ne iş yapar ayrı bir merak konusu…
Bunlar şer’an cami imamı olamazlar. Cemaate namaz kıldıramazlar. İmamlar din adamı olur ancak şimdiye kadar din kadını olanı hiç görmedim. Anladığım kadarıyla Diyanet İşleri Başkanlığında masa başı görevi, hatiplik ve kuran kurslarında hocalık yaparlar. Çoğunluğu da evlenip ev kadını olur ve çocuk yapar.
Aynı diplomayı alan iki cins arasında yaman bir çelişki var. İlahiyat Fakültesine gidenler bu durumdan kısmen paçasını kurtarıyor amaaaaaaa…
Şimdiye kadar bir kadın Diyanet İşleri Başkanı hiç olmadı, olması ihtimali bile düşünülmedi. Çünkü yukarıda bahsettiğim gibi ezan okuyamaz ve cemaate namaz kıldıramazlar da ondan.
Şeytanın bacağı 2017 yılında Ak Parti tarafından kırıldı ve ilk defa bir kadın Diyanet İşleri Başkanlığı başkan yardımcılığına atandı.
İyi hatip olan kadınların bazıları da düğün salonlarında, yalılarda ve köşklerde düzenlenen mevlitlere davet edilirler. Pür makyajlı, renkli, can alıcı kostümlü olan bu kadınlar değme sanatçılara taş çıkartırlar. Bir hava bin edayla mikrofonu eline ellerine alıp dualarıyla, ilahileriyle kadınları kendilerinden geçirirler. Eee zenginin de eli tutulmaz derler. Jet sosyetenin vazgeçilmez hocaları arasında olan bu hocalar altlarında son model arabalarıyla evden eve gezer, paraya para demezler.
Arkeoloji okuyacağına ilahiyat okusaydın diyenleri hiç de haksız çıkarmayacak bir durum bu.
Arkeoloji ve arkeologlar devletin umurunda bile değil.
Sadece “para getiren turistler” önemli olduğu için liderlerimiz çok acayip şekilde “kültür meraklısı” görünürler.
Diyanet İşleri Başkanlığına bir kerede dört bin civarında personel alınırken, garibim Kültür ve Turizm Bakanlığı, kuruluşundan itibaren böyle bir alıma şahit olmamıştır.
Kurumların özelleştirilmesinde torpili olmayanların gönderildiği yerlerin başında hep bu garibim bakanlık gelir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı yalnız protokolde değil bütçede bile en sonlarda yer alır.
Bütçede en üstlerde yer alan Diyanet’in ise genelde yıllık bütçe sene ortasında yetmez, alelacele ek bütçe istenir ve istediğini de her zaman zorlanmadan kucağında bulur.
Hal böyle olunca arkeologların da önemi ve değeri olmaz. İmamlara 3600 ek gösterge hak görünürken arkeologlara bu hak verilmez. Oysaki arkeologların ek göstergeden yararlanan mimarlardan, kültür ve turizm uzmanlarından hiçbir farkı olmadığını bile bile bu gerçeğin üzerini ölü toprağıyla örterler.
Lafa gelince bizim köklerimiz derler, bizim atalarımız derler. Ancak köklerini araştıran ve ortaya çıkaranları hep görmezden gelirler.
Avrupalılar bu topraklarda kendilerine kök ararken, bizim liderler, kadim Anadolu coğrafyasında Selçuklunun, Osmanlının ötesine gitmeye pek de hevesli olmazlar. Hoş buradaki bilgilerin bile büyük çoğunluğunu zaten Avrupalı otoritelerden elde ederler.
Aylarca zor koşullarda, çeşitli riskler altında, ailelerinden ve sosyal etkinliklerden uzak kalarak kazılar yapan, eski medeniyetleri ortaya çıkaran, bakım onarım ve restorasyonunu yaparak bunları dünya kültür mirasına kazandıran arkeologlara 3600 ek göstergeyi vermeyenler acaba imamlara hangi “riskten” dolayı ek göstergeyi uygun görürler?
Ben imamların ve arkeologların mesleki risklerini karşılaştırdım:
-İmamların camide ezan okumak için minareye çıkarken düşme tehlikesi var. Arkeologların da yüzey araştırmasında ya da kazı yaparken, mağaralarda ya da kazı alanı içerisinde düşme tehlikesi var.
-İmamların mezar açma sırasında ya da ölünün başında dua ederken mikrop kapma riski var. Arkeologların da mezar kazarken iskeletlerden mikrop kapma riski var.
- Arkeologlar toprakla haşır neşir oldukları için tetanos, akrep sokması, yılan sokması, kene gibi kıytırıktan(!) riskler ile karşı karşıyadırlar. Ayrıca, mimari restorasyon çalışmalarda zaman zaman iş makineleri de kullanıldığından sonu ölümle sonuçlanan kazarlar da olası bir durumdur. Sualtı arkeolojisinde ise “vurgun yemek” gibi çok daha büyük riskler de söz konusudur.
-İmamlar ise en fazla defnettiği kişinin mezarından canlanması durumunda kalp krizi geçirebilir. Bu cidden büyük risk olsa gerek ki, 3600 ek göstergeyi hak etmişler.
Sonuç olarak; turizmin “parasal cazibesi” kadar kültürlü(!), Kültür ve Turizm Bakanlığının AK Parti bakanları, bürokratları 4 yıllık üniversite mezunu olan arkeologlara verdikleri istihdam ve 3600 ek gösterge sözlerini hiç mi hiç tutmadılar. Buna karşın öz evlatları saydıkları İmam Hatip Lisesi mezunu imamlara gelince hem devlet kadrolarının hem de kesenin ağzını sonuna kadar açtılar.
Devletin bilimsel üssü sayılan TUBİTAK’ı bile İmam Hatiplilerle, Mezarlık Müdürleriyle doldurdular. Bu her işi yapan mucize kadrolar sayesinde TUBİTAK, bilimsel çalışmalar yerine memlekete absürt ve saçma sapan Zihni Sinir Procelerini mumla aratan katkılar sundu.
Oysaki bir milleti ayakta tutan en önemli unsurlar arasında dil ve kültür gelmektedir. Bir milleti yok edeceksen “önce dilini ve kültürünü yok edin” diye bir söz vardır.
Yıllardır kültürümüz; bilinçsiz ve amaçsız, ahbap çavuş kadrolaşmaları nedeniyle ihmal, tahrif ve tahrip edilmekte.
Bir devleti ve ulusu ayakta tutan yegâne şey kültürdür. Bu en başta unutulmaması gereken bir olgudur. Arkeologlar devletin bekası ve milletin varlığı için olmazsa olmazlarındandır.
Vatanı vatan yapan, toprak ve üzerinde yaşadığı tarihidir. Tarihimizi ortaya çıkaran, korunması ve gelecek nesillere aktarılması için mücadele eden arkeologların değeri hiçbir zaman imamlar kadar olamadı.
Bizlerin imamlarla hiçbir sorunu yok. Fakat görünen o ki, AK Parti hükümetlerinin arkeologlarla ciddi bir sorunu var.
Din adamları, toplumun ve bireyin en temel ihtiyaçlarından birisi olan doğum ve ölüm döngüsündeki varoluşuna hitap ederler.
Ancak kindar değil dindar bir nesil yetiştirmek isteyenlerin göz ardı ettiği ya da unuttuğu gerçekler var.
Geçmişini bilmeyen nesillerin, sırf dinsel referanslarla geleceğini yaratamayacağını, bölgemizde ve dünyada yaşadığımız olaylarla çok yakından görmedik mi?
Binlerce yıllık Buda heykelini bombalarla yok eden Taliban’dan, Irak müzelerindeki binlerce yıllık eserleri parçalayan ve bunları el altından pazarlayan İŞİD’e kadar pek çok dindarın ne kadar kindar olabileceğine şahit olmadık mı?
İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet Ayasofya’yı cami yaparken bile o muhteşem fresklere dokunmamış ve üzerlerini tahrip etmeyecek şekilde kapatmıştı.
Bu nedenle geçmişin sahte savunuculuklarından kurtulup, liyakati esas alan bir devlet anlayışı çerçevesinde meslek grupları arasındaki bu kasıtlı ayrımcılığın ortadan kaldırılması zaruridir.
Ancak bu şekilde bizi biz yapan değerlerimizi geleceğe yükselterek taşıyabiliriz.
Son söz: Sezar’ın hakkı Sezar’a. Herkes kendi işini yapsın. Ama layıkıyla yapsın.
Dr. Binnur ÇELEBİ
Siyasetcafe.com