Ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın, bir üniversitenin panelinde, yazar Orhan Pamuk ve Elif Şafak’la ile ilgili sözleri, sosyal medyada tekrar gündeme getirildi.
İlber Ortaylı, panel sırasında Orhan Pamuk’la ilgili, “Bizim Nobel alan yazarımızın Türkçesi’ni ben okutamıyorum. Yani ben talebelerime ‘bu romanı okuyun’ demiyorum, ‘okumayın’ diyorum. Orhan Pamuk’u tavsiye etmiyorum çünkü olmaz, Türkçesi bozuk” demişti.
Ortaylı konuşmasında daha da ileri giderek, “Mesela Elif Şafak İngilizce yazıyor, Türkçe bilmiyor. Bu Türk yazarı sayılmaz. Orhan Pamuk da Türktür tabi ama Türk yazarı sayılmaz. Nobel alırsa 'aferin' dersin ama bununla övünmeyin. Türkçe bilmiyor Türk yazarı falan değil." demesiyle son günlerde tartışılan 'Türkçe edebiyat mı Türk edebiyatı mı?' tartışmasına yeni bir boyut getirmiş oldu.
'TÜRKÇE EDEBİYAT MI TÜRK EDEBİYATI MI?' TARTIŞMASI
Böyle bir tartışma olur mu? Aklı başında biri bunu gündeme getirir mi, kendi ülkemizde, kendi isteğimizle, kendi edebiyatımızın adından mı vazgeçeceğiz diye soracaksınız ama maalesef böyle bir tartışma var.
Yeni ABD Başkanı Biden'in 'Bizim çocuklar' minvalinde desteğini işaret ettiği T24 sitesinin yavrukurdu K24 kaynaklı başlatılan bu tartışmanın, aslında evveliyatı da var.
Bu evveliyatı Nadir Nadi'nin Cumhuriyet'teki 11 Eylül 1974 tarihli ''Kimdir Bunlar?'' başlıklı başyazısından öğreniyoruz.
Nadi, ''...Türk ordusunun Ada'dan derhal çekilmesini, başpapaz Makarios' un geri dönmesini, Ada'da darbe öncesi düzenin yeniden kurulmasını" isteyen bir bildiriye imza atan Fransa'daki dernek için "Derneğin adı bir tuhaf: Dilbilgisi açısından dilimize pek uygun düşmüyor. 'Fransa Türkiyeli Öğrenciler Birliği' denmiş.
Herhalde 'Fransa Türk Öğrenciler Birliği' dense daha düzgün bir Türkçe olurdu. Adresi de -6, Place St. Michel, Paris.'' diye açıklayarak bunlara "Sen Mişel solcuları" adını takmıştır.
Gerçekten de -L'Association des ´etudiants de Turquie en France- (Fransa TÜRKİYELİ Öğrenciler Birliği) damgasıyla imzalanan ortak bildirinin altında Yunan örgütlerinin imzası -´etudiants de Grêce- (Yunanistanlı öğrenciler) yerine -´etudiants Grec- (YUNAN öğrenciler)'dir!
1995'te bu kavram üzerine ilk kitap olan "Poeturka: Ulus-Ötesi Bir Türkçe Şiir İçin ’80 Sonrasına Eleştirel Bir Bakış"ı yazan Kıbrıslı şair Mehmet Yaşin, zaten kendisini Türk değil, kozmopolit dünya vatandaşı olarak tanımlamaktadır.
Tartışmaya Cumhuriyet'teki köşesinde 28 Ocak 1999 yılında katılan ünlü yönetmenimiz Metin Erksan ise oldukça sert sözler söylüyor:
"Sinsi, kurnaz, ikiyüzlü bir konumda 'etnik ayrımcı'lık yapan hain bir takım, 'Türk' deyimini 'Türkiyeli' deyimine, 'Türk Yazar' deyimini 'Türkiyeli Yazar' deyimine dönüştürmüştür! Milton İngiltereli şair değil, İngiliz şairidir!
Goethe Almanyalı şair değil, Alman şairidir! Yunus Emre Türkiyeli şair değil, Türk şairidir! Dünyanın tüm sözlükleri bu yaratıcıları İtalyan, İngiliz, Alman, Türk deyimi ile tanımlar.
"Karl Marx, Marksist düşüncenin temellerini oluşturan yöntemini açıklarken 'Alman Felsefesi', 'İngiliz Ekonomi-Politiği', 'Fransız Sosyalizmi' deyimlerini kullanır. Almanya, İngiltere, Fransa deyimlerini kullanmaz.
"Daha önce de yazmıştım, K. Marx ve F. Engels çokuluslu Osmanlı Devleti'ne ilişkin yazılarında, Türkiye ve Türkiyeli sözcüklerini ve deyimlerini kullanmazlar. Sürekli olarak 'Türk' sözcüğünü ve deyimini kullanırlar."
Gerçekten de 1999'lu yıllarda "içimizdeki İrlandalılar" iyice azıtmış, işi "Türk" sözünü kullanan Marx ve Engels'i bile "şovenist!" olarak suçlamaya kadar götürmüşlerdi!
Tartışmaları 2015 yılında yeniden alevlendiren, Orhan Kahyaoğlu'nun hazırladığı Modern Türkçe Şiir Antolojisi oldu.
Kahyaoğlu, bir Soros desteği kuruluşu Açık Radyo'da kitapla ilgili yaptığı konuşmada "Türkçe şiir" adını koyma nedenini açıklarken, "Ulus devlet denilen imgenin artık yıkılmaya doğru gitmesi sürecinde ...fazla özel duyarlılığımdan dolayı (-bu "özel duyarlılık" da neyse!-) Türkçe Şiir Antolojisi demeyi daha uygun gördüm. Sonuçta, Kürt şairler var, bu insanların apayrı, özgün bir kültürleri, kimlikleri var. Modern Türk şiiri veya çağdaş Türk şiiri deyince yalnızca Türk şairini imliyor..." gibi oldukça gerici bir açıklama yapıyor.
Kahyaoğlu'nun o çok sevdiği kavram "Modern" çağlarda edebiyat dili, bir "soy" faşizmini temsil etmez. Ulus içinde ağırlıklı ve "kurucu soy"un dili ortak dil olarak, doğal olarak da edebiyat dili olarak kabul edilir. Önemli olan o dili yaratıcı biçimde kullanarak daha yüksek edebiyat yapabilmektir.
Vatandaşlık temelinde örgütlenmiş bir birlikte, ırk, dil, din, mezhep farklılıklarını geriye doğru derinleştirerek düşmanlığa dönüştürmek çağ dışılıktır, gericiliktir, etnik faşizmdir, Özdemir İnce'nin ve Feyza Hepçilingirler'in deyimiyle "Bölücülük"e hizmet eder.
Konuyla ilgili, Aydınlık gazetesinde Ersoy İrşi, yazarlar arasında bir soruşturma açtı ve üç gün peş peşe yayınladı. Ancak otuz yıldır edebiyatımızı işgal etmiş ve Türk halkına edebiyat sunan edebiyatçı bürokratik elitten, ödül seçici kurullarından, büyük yayınevleri yayın yönetmenlerinden, 'ana akım' merkez dergilerinden yeterli tepki gelmediği görüldü.
Yazar Onur Caymaz, daha önceki baskılarında Kemal Tahir'in kitaplarına 'Türk edebiyatı dizisi' yazan büyük bir yayınevinin, aynı kitabı bu kez 'Türkçe edebiyat dizisi' diye yayınladığını ifşa etti.
Yani durum aslında ciddi! Edebiyatımızı yöneten tüm kurum ve kuruluşlar Türk adını kullanmaktan imtina edenler, hatta Türk adına bile düşman olanlar tarafından istila/işgal edilmiş durumda.
Dünyanın hiç bir ülkesinde böyle bir tartışma yapamazsınız. Ahmak olarak nitelenirsiniz. Bir Alman'a "Goethe Almanca edebiyat yapmıştır, Alman edebiyatı diye bir şey yoktur, burada Türk kökenli yazarlar da var onlara ayıp oluyor" derseniz sizi adam yerine koymazlar, hatta sınır dışı ederler.
Her ülkenin edebiyatının adı bir egemenlik sorunudur.
Tıpkı denizdeki, hava sahasındaki, kara topraklarındaki egemenlik gibi. Hatta ondan çok daha önemli: Edebiyat o ulusun tarihsel köklerinin kültürel kodlarının ana arterleri, taşıyıcılarıdır.
Bu nedenle "Adı Türkçe olsa ne olur Türk olsa ne olur aman efendim" diyerek sulandırılmak istenen Türk edebiyatı, basite indirgenecek bir ad değil, kültürel derinliğe sahip bir kavramdır. "Türkçe edebiyat" dayatması, doğrudan egemenlik haklarımıza saldırıdır.
Türk edebiyatını "Türkiye edebiyatı" haline getirmeye çalışmak, Anayasa'nın değiştirilemeyen ilk dört maddesinin değiştirilmesine çalışmak gibidir. Her platformda bunun karşısında olmak ve şiddetle reddetmek gerekmektedir.
T24 yazarları, “İlk Türkçe romanı bir Ermeni yazdı: Ne oldu yani kıyamet mi koptu" diye yazarak "accık ucundan" hesabı kafalarımızı bulandırmaya çalışırken kendi kimliklerini de ele veriyorlar.
Cumhuriyet gazetesinde geçen aylarda Özdemir İnce üst üste dört önemli yazı yazdı bu konuda. Türkçe edebiyat "zırvalığı"na Özdemir İnce, "Aileleri, yaşamları yani biyografileri yüzünden Cumhuriyet karşıtı ve düşmanı...
Dedeleri, babaları ve kendi kusurlu geçmişleri yüzünden Cumhuriyet’le hesaplaşmak, ona hesap sormak, ondan intikam almak..." amacında olanlar isteyebilir diye yazdı.
İşte ünlü profesörümüz İlber Ortaylı'nın tavrı bu noktada önemli bir çıkış oldu. Kafaları bulanık olanlara çok daha radikal bir yanıt verdi. "Türk vatandaşı olabilirler ama Türk edebiyatına dahil değildirler" diyerek olaya başka bir boyut getirdi. Yani Türkçe "yazmak" da Türk edebiyatına dahil olmaya yetmiyor; başka şeyler gerekiyor...
Prof. Dr. İlber Ortaylı bu başka "şey"leri dile getirdi: Gönlü, yüreği Türkçe'nin daha güzel kullanılmasında, ülkesinde, insanında, yurdunda olmayanların Türk edebiyatına dahil olamayacağını iddia etti!
Türk okurlarını adeta "tokatlayan" (onun sırtından milyonlarca para kazanan) yazarları (örneğin Perihan Mağden, Ahmet Altan, Ayşe Kulin, Elif Şafak, Abdullah Şevki, Orhan Pamuk, Emrah Serbes... gibi) dökülen ve Türk edebiyatı sandalyesini işgal etmiş, son otuz yılın "neoliberal" edebiyatının bize yaşattığı trajedi de budur.