TBMM’de bütçe görüşmeleri sırasında CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel tartışmaya giren Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a yönelik tepki ve eleştiriler bitmiyor.
15 Temmuz darbe girişiminin konuşulduğu Haber Global ekranlarında yayınlanan Neden programında emekli askeri hakim Ahmet Zeki Üçok ile AK Parti eski Milletvekili gazeteci Mehmet Metiner arasında Hulusi Akar tartışması yaşandı.
Ahmet Zeki Üçok darbe girişimi ile ilgili olarak “Bu komuta kademesi darbe girişimiyle yargılanmalı” diyerek Hulusi Akar’ı eleştirirken, Mehmet Metiner Darbe emrine imza atmadığı için Hulusi Akar’ı destekledi ve sahip çıktı.
“BU DARBE JAPONYA’DA OLMADI”
Ahmet Zeki Üçok, Hulusi Akar için, "Genelkurmay Başkanlığı sürecinde Türkiye Cumhuriyetinin en kanlı darbesi oldu" derken, daha önceki darbelerde bir yaralama ve ölmenin olmadığını hatırlattı.
"Bu darbe Japon memleketinde olmadı, bu darbe Japon Genelkurmay Başkanlığında olmadı, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanlığına bağlı askerler tarafından yapıldı" diyen Üçok, "Bence bu komuta kademesi, hep söylüyorum başından beri, bu darbe nedeniyle yargılanmaları gerekir. Yani yargı karşısına çıkmalı" dedi.
Üçok, "Bizim Silahlı Kuvvetlerde bir tane keçi kaybolsa komutanlar mahkemelerde sürünürler şu olur bu olur. 250 vatandaşımız ölmüş, elindeki 5 bin 800 asker fiilen darbeye katılmış ama zannedersin ki darbe Japonya’da olmuş gibi hiç kimse bu komuta kademesine, onlarla ilgili olan kişilere; 'Ya arkadaş nasıl oluyor senin emrindeki adamlar senin boğazını sıkıyor, nasıl oluyor sana ters kelepçe takıyor, sen bunları hiç görmedin mi?' diye sormadı" diye ifade etti.
MEHMET METİNER: “İMZA ATSAYDI, KAN GELİR LEŞİ GÖTÜRÜRDÜ”
Mehmet Metiner ise, 15 Temmuz gecesinde Akar'ın tavrını överken, "Düşününüz ki Genelkurmay Başkanı imza atmış olsaydı, o darbenim başına geçmiş olsaydı, Türkiye’nin her yerinde kan gelir leşi götürürdü yani. Şimdi sırf bu nedenle sivil otoriteye, seçilmiş otoriteye koşulsuz bağlılığından dolayı benim için Hulusi AKAR önemlidir. O gece başına silah dayadıkları halde imzalamadığı için. Sırf bu iki nedenle ben Hulusi AKAR’ın her türlü övgüyü hak ettiği kanaatindeyim. 15 Temmuz olmamış olsaydı hala Ergenekon’dan vesaireden içeride yatan insanlar hala yatıyor olacaklardı" dedi.
MUSTAFA ÖNSEL: “AKAR’A SORULACAK ÇOK SORU VAR”
Balyoz mağduru komutanlardan Mustafa Önsel’de dönemin Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı eleştirdi. Önsel, Odatv’deki köşesinden, rütbesi er olmasına Samsunlu Emre Ev’in o meşhum gece darbeyi engellemek için neler yaptığını, buna rağmen Hulusi Akar’ın darbeyi öğleden sonra öğrenmesine rağmen kalkışmayı engellemek için neler yaptığını sordu.
Balyoz mağduru olarak 4 yıl hapis yatan emekli Albay Mustafa Önsel’in “Hulusi Akar’a sorulacak o kadar soru var ki?” başlıklı yazısı şöyle:
“Emre Ev. Samsunlu. 2016 yılında hasta babasını bırakmış askere gelmiş. Acemi eğitimine müteakip Bornova Komando Tugayı'nda komutanın habercisi olarak görevlendirilmiş.
Rütbesi er…
15 Temmuz gecesi, ihanet çetesi tugayda toplanıp hazırlık yaparken o her şeyden habersiz koğuşundadır. Tugay komutanı da kısa süreli izne ayrıldığı için tugayda yoktur. Cep telefonu çalar. Arayan tugay komutanıdır; “Hainler darbe için hazırlık yapıyorlarmış. Sana dediklerimi süratle yap!” der. Emre, darbe lafını büyüklerinden duymuştur. Darbenin anlatılanların tesiriyle kötü bir şey olduğunu bilmektedir, o kadar!
Komutanından telefonda aldığı talimatları süratle yerine getirmeye başlar. Bu arada kalkışmacılar, tugay kurmay başkanlığı görevini yürüten hainin emriyle karargâhta toplantıdadırlar.
Emre fırtına gibidir. Önce garaj çavuşunu bulur. Ondan bütün araçların anahtarlarını alır. Onları saklar. Tüm bölük çavuşlarına ulaşır. Çavuşlar, bölüklerdeki askerleri toplayarak tel örgüden dışarı çıkartırlar. Bu arada Emre, uyanık bir arkadaşını karargâha gönderir. Kalkışma hazırlığı yapanların faaliyetlerini takip ederek, şehir dışından Bornova’ya hareket halinde olan tugay komutanına cep telefonuyla anbean bildirmesini sağlar. Cep telefonunu bildiği rütbelilere ulaşıp tugay komutanının emri olarak hainlerin isteklerine uymamaları için ikaz eder. Öylesine hızlı hareket etmektedir ki bütün bunları çok kısa sürede halletmiştir.
Kalkışmacı hainler aralarında gerekli koordineyi yapıp karargâhtan dışarı çıktıklarında şok olurlar. Çünkü ne emir verecekleri bir asker, ne çalıştırıp gidecekleri bir askeri araç vardır.
Nasıl?
YA SİZ HULUSİ BEY...
Bakın yiğit bir Karadenizli erin dirayet sahibi bir komutanının yönlendirmesiyle neler yaptığına! İzmir’de kan dökülmediyse bunda Er Emre Ev’in büyük katkısı vardır.
Şimdi ne mi yapıyor? Samsun’da hasta babasına bakmak için bulduğu işte çalışıyor. Bildiğim kadarıyla sabit bir işi dahi yok! Kariyer hesabı filan da yapacak durumu yok!
Ya siz Sayın Hulusi Bey?
Görevi habercilik ve rütbesi er olan Emre Ev bunları yaparken, o tarihteki göreviniz Genelkurmay Başkanı ve rütbeniz Orgeneral olmasına rağmen, saat 16.00 civarı öğrendiğiniz kalkışmayı önlemek için ne yaptınız?
Fazla lafa gerek yok, sonuç ortada…
Emre Ev’in sorumluluğu yoktu. Astları, emrinde birlikleri yoktu.
Ama sizin, ülkedeki bütün üniformalılar ve birlikler emrinizdeydi. Onların yaptığı ve yapamadığı her şeyden sorumluydunuz. Ne oldu diye sormak hakkımız değil mi?
O ana kadar emriniz altında bulunanlar, en yakınınızdakiler dahil, kanlı bir saldırı gerçekleştirdiler. Silahsız insanları katlettiler. Ülkeyi kargaşaya sürüklediler. Uçurumun kenarından döndük!
Ve biliyorsunuz ki siz, bundan sorumlusunuz! Çünkü o gece siz, en yetkili komutandınız…
Hala hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsunuz ya, bu gerçekten can sıkıcı…
***
ORTADA TUHAF BİR ŞEY VARDIR
Astsubay Davut Yıldız. Geçtiğimiz günlerde, yargılandığı İzmir Casusluk Davasından beraat eden ve 5 yıl önce atıldığı TSK’ya dönen, elbisesine kavuşur kavuşmaz da Suriye’ye yapılacak bir harekâta gönüllü olarak katılmak isteyen dilekçesini komutanlarına veren bir yiğit asker.
Fetullah Gülen Terör Örgütü’nün Balyoz’dan sonra TSK’da alt rütbedekilere ve sivil bürokratlara yönelik en kapsamlı saldırısı İzmir Askeri Casusluk Davasıdır. Artık örgüt, devleti tamamen ele geçirmek için düğmeye basmıştır. Tasfiyeleri hızla gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Tasfiye edilmesine karar verilenlerden ve bu kapsamda söz konusu İzmir Casusluk Davasında kumpasa uğrayanlardan biri de Davut Yıldız’dır.
Kısaca nasıl sanık yapıldığına değineyim.
Davut Astsubay bir arkadaşıyla aynı evi paylaşmaktadır. 2012 yılında bir gün sabaha karşı polis tarafından evleri basılır. Evde el konulanlardan biri dizüstü bilgisayardır. Haliyle bilgisayarın imajı filan alınmaz. Bilgisayarda tabii ki askeri bilgiler vs çıkar.
Davut Yıldız’ın suçlanmasının kanıtları bunlardır. Ve tutuklanır. Ev arkadaşı gözaltına dahi alınmaz. Çünkü hedef Davut Yıldız’dır.
Davut Astsubayın suçlandığı bilgi ve belgeler güya bu dizüstü bilgisayarda çıkmıştır. Tabi bu verileri, sonradan Fetullah Gülen Terör Örgütü militanı oldukları ortaya çıkan polislerin yüklediği ortadadır. Ancak o günlerde kime ne anlatasın.
Ancak ortada tuhaf olan bir şey vardır. Bilgisayar Davut’un değil, evde birlikte kaldığı arkadaşınındır. Arkadaşı mahkemede tanıklık eder, “Bilgisayar bana ait, bir suç varsa sorumlusu benim” der. Ancak değişen bir şey olmaz ve Davut Yıldız tutuklanır.
Yaklaşık 2 yıl cezaevinde kalır. 23 Ocak 2014 tarihinde tahliye olur. 4 gün sonra yani 27 Ocak günü Kara Kuvvetleri Komutanlığından ihraç edilir. Sahipsizdir. Çaresizdir. Beş parasızdır. “Suçsuzum ben” diye haykırır. “Yargılama hala devam ediyor, beni neye göre atıyorsunuz” diye isyan eder. Sesini komutanlarına duyuramaz. Daha doğrusu duymak istemezler çığlığını. Yargı henüz kararını vermemişken komutanlık, yargısını vermiş, personelinin sesine kulaklarını tıkayarak onu sokağa fırlatmıştır. Tasfiye gerçekleşmiştir…
Bir ilginç durum da burada vardır. Söz konusu davada, karacıların yanı sıra denizci, havacı ve jandarma olan askeri personel de yargılanmaktadır. Onlara ihraç işlemi uygulanmaz. İhraç işlemini sadece Kara Kuvvetleri Komutanlığı uygulanmıştır.
Peki, o tarihte Kara Kuvvetlerinin Komutanı yani bu ihraçları uygulayan kimdir? Hulusi Akar!
O KADAR ÇOK SORU VAR Kİ...
Meclis’te başlayıp halen kamuoyunda tartışılan cezaevine geldiydim, gelmediydin tartışmasını boş verin! Bunlar işin en basit tarafı. Zamanın sorumlu komutanı, şimdinin Milli Savunma Bakanı'na bu zamana kadar sorulan, ötesi sorulmayan o kadar çok soru var ki arka arkaya sıralanacak…
Cevabını veremeyeceğinden herkes emin olsun! Cezaevine gelmek, gelmemek neymiş ki!
Tavsiyem, kariyer hırsını bir tarafa bırakıp köşesine çekilmesidir. Çünkü MSB bütçesi gibi önemli bir konu gündemdeyken bile ister istemez gündeme “o”oturuyor.
Gerek yok! Ne kendi, ne de devlet yıpransın!
Yiğit Er Emre Ev’i ve Astsubay Davut Yıldız’ı sevgi ve saygıyla selamlıyorum…”
Siyasetcafe.com