Sadece 26 şubatta değil, her zaman aklımızda aslında.
İnsan hakları kuruluşlarınca 21. Yüzyılın en büyük katliamı olarak adlandırılan; 1992 yılında Hocalı’da yaşananları, 106’sı kadın, 63’ü çocuk ve 70’i yaşlı olmak üzere can kayıplarını, yapılan vandallığı unutmak mümkün değil.
2001 yılından sonra Azerbaycan Umumi Milli lideri Heydar Aliyev’in devlet aklıyla resmi olarak kurdurtup, Cumhurbaşkanlığına bağladığı.
Azerbaycan Devlet Diaspora Komitesi dünyanın birçok ülkesi ve şehrinde harekete geçerek yüzyıllar öncesinden göçlerle oluşturulan manevi birlik, birçok yerde ve bulundukları ülkenin kanunları çerçevesinde STK aracılığıyla resmi kimlik kazanan Azerbaycan dernekleri, yıllarca yoğun olarak Karabağ işgali ve Hocalı’da yaşanan katliamları bulundukları bölgelerde insanlara duyurmak suretiyle, Azerbaycan’ın haklı davasını ve topraklarının işgal edildiğini anlatmak için çalışmışlardır.
Geçen zaman içinde tertipledikleri büyüklü küçüklü birçok panel, toplantı, yürüyüş, sokak mitingleri ile kamuoyu oluşturup gündem yaratan ve bir karşılık beklemeyen Azerbaycan dernekleri ve yönetimlerinin hakkı bu konuda asla ödenmez.
Ülkemiz sınırları içinde geçmiş yıllarda İzmir’den Kars’a kadar, İstanbul’dan Adana’ya kadar. Manisa, Ankara, Iğdır gibi birçok şehrimizde kurulu olan Azerbaycan dernekleri yeri geldiğinde bir yuva, yeri geldiğinde yaslanılan dağ oluyor.
Bilindiği gibi, 2020’nin 27 Eylül’ünde başlayıp 44 gün süren ll. Karabağ Savaşı ile Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri bu işgali sonlandırarak, büyük bir azim ve kararlılık sonucu kazanılan zaferle 8 Kasım 2020’de “girilemez” denilen sarp kayalıklar üzerinde bir ovada kurulu olan.
Geçiş yolu ermeni güçler tarafından kalabalık birliklerle savunulan ve başka şekilde girişi imkansız olan kadim Türk yurdu Şuşa şehri, kayalıklar tarafından taaruz edilerek işgalden kurtarılıp vatan toprağına katılmıştır.
Sonrasında Rusya’nın araya girmesi ile 10 Kasım 2020’de “Ateşkes Sözleşmesi” imzalanmıştır. Rusya lideri Putin’in 10 Kasım tarihini seçmesi ülkemizde algılandığı gibi, Ulu önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün vefatının anma günü değildir aslında.
10 Kasım 1724 yılında Çar l. Petro imzalamış olduğu, Avrupa ve fransa’dan istediği desteği alamayan, İsrail Ori isimli ermeni bir iş adamının tavsiyeleri ile Rusya coğrafyasında ermeni toplumunun varlığını kabul edip devlet kurma gerekliliğini bildirdiği kararnamedir.
Aynı konu Çarın vasiyetnamesinde olduğu için 25 Şubat 1725 yılında ölen Çarın yerine geçen karısı Çariçe l. Yekterina’da konuyu gündemine alıp bölgeye atadığı yönetici komutanlara, Hazar kıyılarına özellikle ermeni nüfusunun göçünün sağlanması konusunda 1726 yılında kararname tebliğ etmiştir.
Rusya lideri Putin batı ve Soros eksenli ermenistan yönetimine “bu coğrafyada Rusya’nın koruyuculuğuna tabiisiniz” mesajı vermek ve anlattığım tarihi kayıtlara atıfta bulunmak için, 10 Kasım’ı seçmiştir. Altını çizerek belirtmek istiyorum, Azerbaycan ve ermenistan arasında 10 Kasım 2020’de imzalanan kesin bir antlaşma değil, sözleşmedir. Uluslararası hukukta bu ikisinin vasfı ve anlamı farklıdır. Antlaşmalar BM veya Bir topluluk nezdinde imzalanır.
Geçen haftaki Münih Konferansından sonra alınan kararla, AB izleme komisyonu parlementerlerinin ermenistanda konuşlandırma kararı; bu sözleşme sonrasında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, 1918 yılında sözde bağımsızlığını ilan edip, toprakları olmadığı için devlet kuramayan ermenistan’ın Bolşevikler yardımıyla çaldığı toprakları işaret ederek “İrevan’da kadim Azerbaycan topraklarıdır, Batı Azerbaycan’dır” açıklamasından duydukları endişenin neticesidir.
günümüze dönelim şimdi.
Hocalı’da ermeni teröristler tarafından işlenen suç birçok insanın sindireceği cinsten değildi. Fakat Hocalı sadece 26 şubatla sınırlı olmamalı, Hocalı ve Karabağ’ın işgali bir doktrin haline getirilmeli. Hocalı’da yapılanların tekrar yaşanmaması için, yeni stratejiler, politikalar geliştirilmeli.
Biraz eleştiri yapayım!
Yıllardır Hocalı için büyük salonlar tutulup akademik ve sosyal ünvanı irili ufaklı birçok insan sahneye çıkıyor, 26 şubat olayları üzerinden birileri pohpohlanıp, orada bulunan birkaç kişi methediliyor, konuşmalar, anlatımlar yapıldıktan sonra toplantı sonlanıyor.
Dinleyicilerde konuşmacılarda, çıktıktan sonra görevliler tarafından salonun kapısı kilitlenip, konuşma esnasında kullanılan fotoğraf, video, ses kaydı vs.. materyalleri bir yıl sonraki anma töreninde kullanılmak üzere depoya kaldırılıyor.
Sonrasında bir yıl boyunca ermenistan’ın fırsat ve güç bulduğunda aynı insanlık suçunu bir daha işleyebileceği programdaki kimsenin aklına bile gelmiyor.
Azerbaycan Umumi Milli Lideri Heydar Aliyev’in milli mesele sayıp, önemli bularak kurduğu Kadim ve kıymetli Diaspora fikri ve vizyonunu, popülist uygulamalarla basitleştiriliyor ne yazıkki.
Bu dönemde Azerbaycan diaspora teşkilatları içinde, soydaş, vatandaş ayrımı kendisini iyiden iyiye hissettirir oldu. Aslında çokta yazık oldu. 1800’lü yıllardan sonra zorunlu göçe tabii olanlarla, 1994’ten sonra ekonomik nedenlerle göç edenler arasında bir bütünlük vardı, farkedilir ayrışma başladı.
Neden mi?
Çünkü derneklerde günümüz şartlarına göre, izlenen “Ben” merkezli politikanın karşılığı yok artık! Eskidi, köhne bir hal aldı. Büyük stratejist ve devlet adamı Heydar Aliyev’in yaktığı meşaleyi, kendileri yakmış gibi davrananların sayısı bir hayli arttı.
Sahneye Hocalı’yı konuşmak için çıkıp mikrofonu eline alan kişi, ilk önce kendisine minnet duyulması gerektiğini anlatıp, timsah gözyaşları döküyor.
Bu organizasyonlar için kullanılan maddi kaynağın miktarı ve harcanan paraları yazıp çizmek kimsenin olmadığı gibi benim işimde haddimde değil.
Dedikodu merkezli odaklar için yazıyorum. Azerbaycan devleti ilgili makamlarının yetkisinde, yönetimi ve denetimindedir.
Sahnede mikrofona hayat hikayesini anlatan kişilerin yaptıklarıyla, protokolde oturup övgü dolu sözleriyle de çok ilgilenmiyorum.
Benim ilgilendiğim şey.
Diaspora konusunda artık kreatif, interaktif, etkili strateji belirleyip yumuşak bir şekilde dünya insanlarına dokunup gündemde kalmak.
Saygı duyduğum bir büyüğüm yıllar önce “bizler ABD’de Beyaz Saray’ın önünde Hocalı’ya Adalet gösterisi yaptık sayımız azdı” demişti. İşte o Az sayıdaki insanın beyaz kartona keçeli kalemle yazdığı mesaj, birçok salon toplantısından daha etkilidir.
Bu konuda çalıştay dışında yapılan salon toplantılarını anlamıyorum, miting ve propaganda sokakta yapılır.
Sosyal medyadan ve basından takip edip, 26 Şubatta yazılanları okuyorum. Yıllarca aynı kişilerin yazmış olduğu birbirine benzer metinler ve yaptıkları konuşmalar monotonluğa ve duygu yorgunluğuna neden olmuş durumda.
Geçmişi unutmadan geleceğe yön vermemiz gerekiyor.
Yoksa geçmişi kendi reklamları ve çıkarları için kullanıp, geleceğe dair hiçbir fikirleri olmayan strateji ve misyonsuz bu eyyamcı tayfa gibi yaşamak bize göre değil.
Her yıl 26 Şubatta ağlayıp, 27-28 Şubatta unutmak inandırıcı ve samimi gelmiyor artık.
HOCALI’yı UNUTMAYALIM!
Kalın sağlıcakla...