Mesela; MHP’nin neyini yazalım….
1980 öncesi şehit olan ülkücülere ve ailelerine olan vefasızlıklarını mı? Seksen öncesi çile çeken ülkücülere yaklaşımını mı? Seçimlerde almış olduğu başarıları mı? yoksa Devlet beyin en mahir olduğu grupçuluk, klik yaratma teşkilat içinde ekipçilik yaptığı alandan mı başlayalım….
Biz en iyisi mi MHP’nin 14 yıllık muhalefet görevinde hınk deyicinin pık deyicisi olduğunu yazalım…
Bahçeli'nin AKP'ye verdiği desteği meşrulaştırmak için kullandığı gerekçelerde “Son Türk Devleti’nin bekası” “Bin yıllık devlet geleneğimizin gerekleri” “Milli çıkarlar” gibi söylemler ilk sırada yer alırken Bir yandan, partisine “devlet terbiyesi almış, olgun muhalif” “Demokrasi” savunucusu imajını vermeye çalışılıyor…yok efendim Devlet Bahçeli AKP’ye tuzak kuruyormuş yok Devlet beyin bildiği varmış mış ..mış…Bunların hepsi lafügüzaf biz en iyisi mi bahçeli AKP aşkına bakalım.
Bu hikaye 2002 yılında başlar.
Bülent Ecevit’in başbakanı olduğu 57. hükümeti devirecek olan süreci, MHP lideri Devlet Bahçeli başlattı. Bahçeli, 7 Temmuz 2002’de “11. Koca yayla Türkmen Kurultayı”nda, 3 Kasım 2002 tarihinde erken seçim yapılmasını istedi. Bu kararı alırken kiminle görüştü kimlerle istişare yaptı bu gün dahi gizemini korumaktadır. Yapılan o seçim, AKP’nin zaferiyle sonuçlandı. Bahçeli liderliğindeki MHP baraj altında kaldı. Bahçeli Erken seçimle iktidara taşıdığı AKP yi 14 yılda yalınız mı bıraktı tabi ki hayır. En kritik zamanlarda AKP hınk dedikçe Devlet Bey pık dedi…
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Devlet Bahçeli:
367 TARTIŞMASI; Türkiye 2007 yılında iki seçim birden yaşadı. Biri AKP'nin ikinci iktidar dönemini başlatan 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri bir diğeri ise, 28 Ağustos'ta Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olması ile sonuçlanan TBMM'nin Cumhurbaşkanı seçimiydi.
Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı’na uzanması sancılı bir sürecin sonucu olmuştu.
Bu girişimlerden en fazla akıllarda kalanı 27 Nisan tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yayınladığı bildiri olurken bir diğeri de TBMM’de cumhurbaşkanlığı seçimleri yeter sayısının 367 olarak açıklanmasıyla başlayan “367 krizi” idi.
O dönem 340 milletvekili bulunan AKP için 367 yeter sayısına ulaşmak için, bir desteği zorunlu kılıyordu ve o destek MHP'den geldi. TBMM'deki 1. tur seçimlerde Abdullah Gül için 357 kabul oyu çıkmış, ancak 367 yeter sayısına ulaşılamadığı için Anayasa Mahkemesi, CHP'nin başvurusu üzerine 1. tur oylamaları iptal etmişti. 6 Mayıs 2007 tarihinde TBMM Genel Kurul'da yapılan iki yoklamada da toplantı yeter sayısının bulunamayışı sebebiyle seçim yapılamamıştı.
22 Temmuz Seçimleri’nden AKP'nin 2. kez tek başına iktidar olarak çıkması üzerine devreye giren Devlet Bahçeli, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için AKP’ye el uzatmıştı. Seçimlerden bir kaç gün sonra yaptığı açıklamada;
Devlet Bahçeli “TBMM, Cumhurbaşkanlığı seçimi gündemiyle toplandığında MHP Meclis'te yerini alacaktır. Eğer konu Anayasa Mahkemesi’nin son kararına göre 367 sayısı açısından değerlendiriliyorsa, MHP cumhurbaşkanlığı seçiminde orada olacaktır. Bizim anlayışımız budur” diyerek, AKP'nin “367 krizi” için ihtiyaç duyduğu desteği vereceğini açıklamış ve Abdullah Gül’e Çankaya yolu bu şekilde açılmıştı.
Yıl 2016’nın son günleri yine başkanlık seçimleri ve yeni anayasa tartışmaları Sayın Devlet Bahçeli Abdullah Gül’ü nasıl cumhurbaşkanlığına taşıdı ise bu günde Erdoğan’ın önünü açıp başkanlığa taşıyacaktır yani yeniden Hınk deyicinin pık deyicilik rolünü üstlenmiştir.
Bu arada ülkücü tabana da aba altından sopa… Ya benim yanımda benim istediğim gibi olacaksın ya da seni hain ilan edeceğim, yaşatmayacağım. İhraçlar baskınlar üstü kapalı tehditler… Bütün bu hazırlıkların nedeni ülkücüleri korkutmak ve bütün muhalif sesi kesmektir. Hatta bu da yetmiyor…. Yapılanları alkışlamak zorundasınız deniyor. Susmak dahi ihanet sayılıyor. Böyle uygulamalar ancak Hitler, Mussolini gibi diktatör rejimlerinde olabilir. Geldiğimiz noktanın özeti farklı düşünemezsin, farklı cümleler kuramazsın, egemen gücün isteği dışında yorumlarda bulunamazsın.
Çerçeveler çizilmiştir, o çerçevelerin dışına çıkmazsın. Çıkarsan ne olur?
Farklı düşüncelerin, farklı bakış açılarının popülerleşmesinin önü hemen kesilir.
Uyananların sayısı artmasın, bundan sonra ülkücüleri uyandırma işine girişme düşüncesi olanlar da hizaya girsin istenilmektedir…
Kral çıplak… Ve biz kral çıplak dersek hain olarak cezalardan ceza beğeneceğiz.
Teşkilat meseleleri hakkında ettiğin bir kelam seni ya hain yapar ya paralelci ya da görevden alınıp ve ülkücülükten ihraç edilirsin..
Sonuç olarak:
Biz birçokları ile aynı dönemi yaşamışız çağdaşlar bir birinin gücünü de çapını da bilir.
Hatalar ile dolu bir iktidara muhalefet olamayan kurtuluşu iktidarın koltuğunun altında arayan partinin genel başkanı da yöneticisi de tartışmaya açıktır!
“Ne parti, ne Genel başkan ne de teşkilat kutsaldır. Kutlu olan dava ve ideallerdir”