15 Temmuz FETÖ’cü kanlı darbe girişiminin bastırılmasıyla birlikte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin halk oyu (referandum) ile kabulünün ardından Türkiye yeni bir döneme geçti.
Kozmik Odası’na kadar girilen, kurum ve kuruluşlarını kanser gibi saran, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle “metastaz yapan” FETÖ’cü yapılanmaya karşı yeni düzenlemeler ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendisini yeniden formatlıyor.
Elbette bu sürecin hemen, basit ve rahat bir şekilde geçmesi beklenmiyor. Bugün dahil olmak üzere hala Türk Milleti’nin gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetleri’nde bile onbinlerce FETÖ intisaklısının bulunduğu emniyet ve savcılık kaynaklarında geçiyor.
Dünya’nın yeniden şekillendiği, terörün emperyal devletler elinde bir silaha dönüştüğü günümüzde yaşananları değerlendiren her milli göz, Türkiye’nin ciddi anlamda bir “beka meselesiyle” karşı karşıya olduğunun hakkını verecektir.
MHP Lideri’nin “beka” çıkışını birileri küçümsemeye, ucuzlatmaya çalışsa da gerçekler apaçık ortadadır.
Ekonomiden, siyasete, iç politikadan dış politikaya kadar kıldan ince kılıçtan keskin problemleri olan Türkiye’nin, istikrarını korumak için üst üste yaptığı seçimlerin şimdilik sonuncusundayız.
15 Temmuz Darbe girişiminin ardından beraber hareket etme kararlılığını ortaya koyan AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı, 24 Haziran 2018 Genel Seçimlerinin ardından 31 Mart 2019 Yerel Seçimlerine de ortak giriyor.
MHP Lideri Devlet Bahçeli yaşanan gelişmeleri “beka” temelli değerlendirerek, “Mevzubahis vatansa, gerisi teferruattır” düsturuyla AK Parti ile siyaset yapma ve yönetme iradesini ortaya koydu.
AK Parti ile MHP’nin ortaya koyduğu Cumhur İttifakı, ayakları yere basan bütünlüklü bir “ilkeler ittifakı” olarak ortaya çıktı. İlk başlarda oldukça zor olacağı düşünülen bu ittifak, Bahçeli’nin engin tevazusu, kararlılığı ile rotasına oturdu ve sağlamlığı pekişti.
MHP Lideri Bahçeli; yaşanan tüm siyasi çekişmeleri, ayrışmaları, karşı duruşları, “Söylediklerimin arkasındayım ancak 15 Temmuz bir milattır” sözleriyle noktaladı.
“Benim için belediyeler değil, beka önemlidir” diyerek yerel seçimlerde çıkması muhtemel tüm tartışmaların önüne geçerek liderliğini gösterdi.
Bahçeli’nin liderliği, Türk Milliyetçilerinin kalesi MHP’yi ve ülkücüleri, yerel seçimlerde de iktidarın ve yönetimlerin ortağı haline getirdi.
Bu tablonun birilerini rahatsız ettiği çok açık.
MHP’nin varlığını ve Bahçeli’nin çetin zamanlarda gösterdiği liderliği hazmedemiyorlar.
Bugün HDP’nin desteklediği CHP’nin kollarına kendini bırakmış bazı tipler de ellerine mezura almış kimin ne kadar ülkücü olup olmadığını sorguluyorlar.
Bu ülkücümetreciler için “bozkurt yapan” Kılıçdaroğlu olunca sorun olmuyor ama örneğin AK Partili Binali Yıldırım “bozkurt” işareti yapınca veyahut Mehmet Özhaseki “ülkücü geçmişim var” deyince gözlerini yuvarlaya yuvarlaya ortaya çıkıveriyorlar.
Kılıçdaroğlu ile yanak yanağa, Akşener ile diz dize, Karamollaoğlu ile göz göze el altından da Gül Davutoğlu Babacan üçlemesine işmarlar edip “has ülkücüyük” edebiyatına sığınmış aciz bir tavır içerisinde “kimlik bunalımı” yaşıyorlar.
Nasıl yaşamasınlar ki!
Tek sarıldıkları dal MHP ve Bahçeli düşmanlığı olmuş. Akşener’e “tek tek” gidip “Meral Abla, en hakiki has ülkücü benim, hareket benim emrimde, delegeler cebimde, bunların alayı peşimden gelir” dediler, olmadı. Sağa döndüler olmadı, sola döndüler olmadı. Çok olmadı daha yeni. Erdoğan’ın kapısına vardılar, “biz yaptık sen etme, bundan sonra muhalefet yok, televizyon kuracağız, Bahçeli’ye karşı bizi kullan” dediler. Yine olmadı.
MHP Lideri Bahçeli’nin “haydi gelin kucaklaşalım, helalleşelim” sözlerine zerre itibarları yok. Aslında bakarsanız yüzleri de yok.
Şaftları, şakülleri öyle kaymış ki, AK Parti ile MHP’nin ilkesel siyasi beraberliklerinin getirdiği büyük güçten korkan birilerinin “basit maşaları” haline geldiklerini göremez, bilemez olmuşlar.
Amaçları; ne olursa olsun Türkiye’nin geleceğini yeniden yaratabilme potansiyelini engellemek, önünü kesmek, dedikodularla, iftiralarla “severim ama, severdim ama” gibi girişlerle geçmiş dostlukları kendilerine perde yapıp, “o ülkücü, bu değil, bu az ülkücü, bu orta ülkücü” teraneleriyle piyasa yapmak.
Neymiş...
Binali Bozkurt yapmış… Vay vay vay… Nasıl yapar?
Özhaseki ülkücüydüm demiş… Vay vay vay... Nasıl der?
Onlardan izin almışlar mı, hele bir bunlara sormuşlar mı?
HDP destekli CHP’nin dibine girmişler oradan MHP’ye “ülkücülük” satıyorlar.
Bak hele bak...
Parti desen parti yok, ilke desen ilke yok, tavır desen tavır yok...
Bu kırmadıkları dal, oynamadıkları bez kalmamışların şimdiki yeni pazarları CHP’nin ikinci kez adayı olan Mansur Yavaş...
Beypazarı Belediye Başkanlığı’ndan başka bir hikayesi olmayan, o hikayeyi de “MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin gönderdiği eski parayla 2 trilyon ve onlarca uzman ile sağlayan” Mansur Yavaş’ı HDP’nin açıkça desteklediği CHP’den Belediye Başkanı yaptırmak için “ülkümetrelerini” çıkarmışlar, sermişler ortaya ölçüp duruyorlar.
Mansur Yavaş Beypazarı’nda “bir kale onardı, dışcephecilik yaptı” diye yere göğe sığdıramıyor, Ankara’ya layık görüyorlar. Onların tabiriyle olabilir tabi, Ankaralı seçerse neden olmasın?
O zaman Safranbolu Belediye Başkanı’nı da Cumhurbaşkanı yapalım. Adam Safranbolu’yu ihya etti. Yüzlerce Türk Mimarisini yansıtan evi, tarihi eseri onardı, korudu Türkiye’ye ve dünyaya mal etti. O’nun nesi eksik? Elinden tutsun bu kişiyi de ülkücümetreciler.
Şimdiden söylüyorum; 2014’de ne olduysa aynısı olacak ama diyelim Mansur Yavaş Ankara’ya Belediye Başkanı oldu.
CHP’nin yıllarca içinde çöreklenmiş illegal örgütler ve HDP ile pusuya yattığı Ankara’yı Mansur Yavaş ile aldığında siz ülkücümetreciler ne olacaksınız?
Nasıl bir anlaşma yaptınız?
“Has ülkücüler” olarak nereleri kaptınız, hangi sözleri aldınız?
Söyleyin bilelim.
Öyle kapalı kapılar ardında yaptığınız kişisel makam kavgalarını duymuyoruz sanmayın.
Evet söyleyin bakalım, kaç ülkücüyü işe alacaksınız, kaç ülkücünün derdine melhem olacaksınız?
Ne diyelim, “Allah rantınızı vermesin” diyeceğim ama zaten eğer Mansur Yavaş kazanırsa onu CHP içinde pusuya yatan örgütlüler yapacak, Belediye’nin kapısından içeri adım atamayacaksınız.
Oysa MHP’nin AK Parti ile yaptığı ittifak belli. Şartları belli. Kazanımları belli. Her şey açık ve net ortada.
Neymiş, Özhaseki “gençliğimde ülküyüm” demiş, birisi de “evet doğrudur” demiş veya dememiş. AK Parti’nin “ülkücülerle yakınlaşmak istemesinin” derdi, Kılıçdaroğlu’nun kanatları altında yuvalanan sizleri neden bu kadar gerdi?
Sizlerde kursakta kalasıca gizli heveslerinizle, “seviyorum ama, severdim ama...” edebiyatıyla boşuna naralanıp, dün yaptığınız gibi dostlarınızı kendi ucuz pazarınızda “ülkücülerin hamisiyim edebiyatıyla” malzeme yapmak artık alışkanlık haline geldi.
Varsa bir meramınız derdiniz açıkça çıkın, mertçe söyleyin.
Ya da bir zahmet çoktan şapkanızı bile alamadan kaçtığınız MHP’ye ve “abi”, “başkan”, “reis” formatıyla kandırıp ütmeye çalıştığınız ülkücülere gölge etmeyin.
Ülkücüler akıl, bilgi ve feraset sahibidir. Kimliğini ve yerini de iyi bilirler. Sizler gibi şaftı kaymış siyasetin rüzgargüllerinin “at pazarlıklıklarına” asla itibar etmezler.
Hakan Sönmez
Siyasetcafe.com